Erkek sahabeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Erkek sahabeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2022 Pazar

1. FASIL: DAVET SEVGİSİ VE DAVET İÇİN GAYRET

 



Hz. Peygamber'in Bütün İnsanların İman Etmesine İlişkin Çabası

- İbn Abbas “Onlardan bir kısmı şaki, bir kısmı said idi” (Hud: 11/105) ayeti ile buna benzer diğer ayetler hakkında şöyle demektedir: Rasûlullah bütün insanların iman etmesi ve hidayet üzere kendisine biat etmesi hususunda son derece arzuluydu. Bu sebeple Allah Teâlâ ona kendisinden O'nun ezelî ilminde saadetini dilediklerinin ancak iman edeceğini, şekavetini dilediklerinin ise sapıtacağını haber vererek şöyle buyurdu: 

“Ey Rasûlüm! İnsanlar iman etmeyecekler diye kederden neredeyse nefsine kıyacaksın. Biz eğer dilesek onların üzerine gökten bir ayet indiriveririz de ona boyunları eğilekalır” (Şuara: 26/3-4)[1]


[1] Taberani; Heysemi, 8/85, (Bu eserin ravileri güvenilirdir. Ancak Ali b. Ebi Talha bunu bizzat İbn Abbas'tan işitmemiştir)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/39.

18 Mart 2022 Cuma

Ebu Talib Vefat Ettiğinde Hz Peygamber'in Kavmini İslâm'a Davet Etmesi

 



- Ebu Talib hastalandığında Kureyş'ten içlerinde Ebu Cehil'in de bulunduğu bir grup Ebu Talib'in yanına girerek şöyle dedi: “Senin kardeşinin oğlu (Rasûl-ü Ekrem'i kastediyorlar) bizim tanrılarımıza sövüyor, şöyle diyor, böyle yapıyor... Eğer çağırır da, bu işi yapmaktan onu nehyedersen çok iyi olur”. Bunun üzerine Ebu Talib Hz. Peygamber'i çağırdı. Hz. Peygamber (s.a.v)  Ebu Talib'in yanına geldi, eve girdi. Kureyşliler ile Ebu Talib arasında bir kişinin oturabileceği kadar bir mesafe vardı. Ebu Cehil, Hz. Peygamber'in Ebu Talib'in yanına oturması halinde Ebu Talib'in ona daha şefkatli olabileceği korkusuyla kalkıp o yeri kapattı. Hz. Peygamber (s.a.v)  de amcası Ebu Talib'e yakın oturabileceği bir yer bulamadı, kapı yanında oturdu. Ebu Talib Hz. Peygamber'e 

“Ey yeğenim, nedir bu durum? Kavmin senden şikâyet ediyor. İddialarına göre sen tanrılarına küfrediyor, onlar hakkında ileri-geri konuşuyormuşsun?”. Meclistekiler birçok şeyler söylediler. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v)  konuşmaya başladı ve şöyle buyurdu: 

“Amca! Ben onları sadece bir tek kelime üzerindeanlaşmaya davet ediyorum. O kelimeyi söylerlerse şayet, Araplar onlara baş eğerler, acemler de cizye verirler”. Kureyşliler Rasûlullah'ın bu sözleri üzerine sevinerek şöyle dediler: 

“Bir kelime mi istiyorsun? Babanın başı üzerine yemin olsun ki sana on kelime bile veririz. Söyle nedir o kelime?” Ebu Talib de 

“Ey yeğenim! o istediğin kelime nedir?” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)de 

‘'O kelime Lâilâheillallah'dır” dedi. Bunun üzerine onlar ürkerek ayağa kalktılar, elbiselerini silkerek şöyle dediler: “O mabudları bir mabud mu kıldı? Kesinlikle bu hayret verecek bir şeydir” (Sa'd: 38/5). Bunun üzerine bu surenin beşinci ayetten sekizinci ayetine kadar olan kısmı nazil oldu.[1]


[1] İbn Cerir (İbn Abbas'tan); İmam Ahmed, Nesai, İbn Ebi Hatim; Tefsir-i İbn Kesir, 4/28; Beyhaki, 9/188; Hakim, 2/432; (Bu rivayetin senedi sahih ise de Buhari ve Müslim nakletmemişlerdir. Ancak Zehebi de sahih olduğunu söylemektedir)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/39-40.


17 Mart 2022 Perşembe

Hz. Peygamber'in Ebu Talib'e Vefatı Anında Kelime-i Tevhid'i Arzetmesi

 



- Kureyşliler Ebu Talib'e gidip onunla konuştular. Gidenler arasında Utbe b. Rebia. Şeybe b. Rebia, Ebu Cehil b. Hişam Ümeyye b. Halef, Ebu Süfyan b. Harb ve Kureyş'in ileri gelenlerinden bir grup vardı. Onlar 

“Ey Ebu Talib! Senin aramızdaki makamını biliyorsun. Gördüğün durum da gelmiş sana çatmış (ölümle pençeleşiyorsun). Biz hakkında endişeliyiz. Bizimle yeğenin Muhammed arasındaki hadiseyi biliyorsun. Onu çağır da bizim için ondan, onun için de bizden söz al. O bizden, biz de ondan şerrimizi uzaklaştıralım. O bizi, biz de onu diniyle başbaşa bırakalım” dediler. Ebu Talib Hz. Peygamber'i çağırarak, ona 

“Yeğenim, bunlar kavminin şereflileridir. Senin yanına gelmişler ki sana bir şey versinler ve senden bir şey alsınlar” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v)  

“Evet, bir tek kelimeyi bana vereceksiniz ki o kelime ile Araplara hakim olacaksınız, acemler de size başeğecektir” dedi. Ebu Cehil 

“Söyle o kelimeyi, babanın başı üzerine yemin olsun ki sana on kelime bile veririz” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Lâilâheillallah diyeceksiniz. Allah'tan başka taptıklarınızı bırakacaksınız” deyince yerlerinden fırlayıp şöyle dediler: 

“Ey Muhammed! Tânrılarımızı bir tek tanrı mı yapmak istiyorsun? Kesinlikle senin teklifin hayret vericidir!” Sonra Kureyşliler birbirlerine 

“Yemin olsun ki bu, isteklerinizden hiçbirini size vermez. Gidin, Allah bizimle bunun arasında hükmedinceye kadar atalarınızın dinine devam edin” dediler ve sonra ayrıldılar. Ebu Talib 

“Ey yeğenim, Allah'a yemin ederim, senin onlardan hududu aşacak bir şey istediğini görmedim” deyince Rasûl-ü Ekrem, Ebu Talib'in iman edeceğine ümid bağladı ve 

“Ey amcam! O halde sen bari bu kelimeyi söyle de bu kelimeden ötürü kıyamet gününde şefaatim sana helal olsun” dedi. Ebu Talib, Rasûl-ü Ekrem'in bu husustaki ısrarını görünce 

“Ey yeğenim, eğer benden sonra senin ve senin babaoğullarının üzerinde bir ar korkusu olmasaydı, Kureyşliler bu kelimeyi ölümden korktuğum için söylediğimi sanmasaydılar söylerdim. Ben bu kelimeyi ancak seni sevindirmek için söylerim...” dedi.[1]

- Ebu Talib ölüm döşeğinde iken Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)onun yanına girdi. Yanında Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebî Ümeyye vardı. 

“Ey amcam! Lâilâheillallah de ki bu kelimeyle Allah katında seni müdafaa edeyim” dedi. Bunun üzerine Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebî Ümeyye, Rasûlullah'ın bu sözüne karşılık 

“Ey Ebu Talib! Sen Abdulmuttalib'in dininden ayrılmak mı istiyorsun?” dediler ve durmadan Ebu Talib ile konuştular. Son kelime olarak Ebu Talib onlara 

“Abdulmutalib'in dini üzerindeyim” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Andolsun ki, senin için, yasaklanmadıkça af talebinde bulunacağım” dedi. Bunun üzerine Tevbe: 9/113 ve Kasas: 28/56 ayetleri indi.[2]

- Ebu Talib ölüm döşeğinde iken Rasûlullah (a.s.m) ona vardı: 

“Ey amca! Lâilâheillallah de ki kıyamet gününde onunla senin için şahidlik edeyim” dedi. Ebu Talib 

“Eğer Kureyşliler beni ayıplamasaydı, ‘o ölüm korkusundan bunu söylemiştir' demeseydi senin gözünü aydınlatırdım (bu kelimeyi söylerdim). Fakat ben bunu ancak senin gözünü aydınlatmak için söylüyorum” dedi ve bunun üzerine Allah Teâlâ Kasas: 28/56 ayetini indirdi.[3]


[1] İbn İshak, (İbn Abbas'tan), Bidaye, 3/123; (Raviler arasında bilinmeyen biri vardır)

[2] Buhari (Said b. Müseyyeb'den); Müslim, Ayrıca Buhari ile Müslim aynı manada ve fakat başka bir senedle de bu hadisi rivayet etmişlerdir.

[3] İmam Ahmed, Müslim, Nesai, Tirmizi, (Ebu Hureyre'den); Bidaye, 3/124

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/40-41.

16 Mart 2022 Çarşamba

Hz. Peygamber'in Allah'a Davet Vazifesinin İhmaline Karşı Çıkışı

 



- Kureyş ileri gelenleri Ebu Talib'e geldiler ve -‘Zorluklara Göğüs Germek' konusunda anlatılacağı gibi- Hz. Peygamber'den yakındılar. Ebu Talib Rasûl-ü Ekrem'e hitaben 

“Yeğenim! Allah'a yemin ederim ki benim bildiğime göre sen bana itaat edersin. Kavmin yanıma geldi ve iddialarına göre sen kâbelerinde ve meclislerinde onlara varıp hoşlarına gitmeyen sözler söylüyormuşsun. Eğer onlara bu sözleri söylememeyi münasib görürsen (ne âlâ)” dedi. Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)mübarek gözlerini göklere doğru kaldırıp buyurdu: 

“Allah'a yemin ederim, vazifemi terketmek hususunda herhangi birinizin şu güneşten bir ateş parıltısını getirmesinden daha güçlü değilim (vazifemi terketmem birinizin şu güneşten bir parça ateş getirmesinden daha zordur)”[1]

- Ebu Talib, Rasûl-ü Ekrem'e 

“Ey yeğenim! Kavmin bana geldiler. Şöyle şöyle söylediler. Hem kendine hem de bana acı. Gücümün ve senin gücünün yetmediği bir yükü bana yükleme. Senin sözünden kavminin hoşuna gitmeyeni terket!” dedi. Ebu Talib'in bu konuşmaları üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)  Ebu Talib'in kendi hakkındaki himaye fikrinindeğişmiş, bundan böyle kendisine yardımcı olmayacağını, onu kavmine teslim edeceğini ve onunla beraber olmaya gücü kalmamış zannetti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)  “Ey amcam! Eğer güneş sağ elime, ay da sol elime verilse davamı, Allah bu davayı galib getirinceye veya bu dava uğrunda helâk oluncaya kadar davamı terketmem” dedi ve gözyaşları dökerek ağladı.[2]

- Kureyşliler birgün biraraya gelerek şöyle dediler: 

“Sihri, kâhinliği ve şiiri en fazla, en güzel bileninizi seçin. Toplumumuzu parçalayan, işlerimizi darmadağın eden, dinimize dil uzatan şu kişiye (Hz. Muhammed'i kastediyorlar) varsın, onunla konuşsun ve onun cevabını dikkatle izlesin”. Onlar (Kureyşliler) Utbe b. Rebia'dan başka bu işi becerecek kimseyi bilmediklerini söyleyince, Utbe'ye hitaben 

“Ey Ebu'l-Velid! Şu Muhammed'e bir git” dediler. Utbe de Rasûl-ü Ekrem'e varıp şöyle dedi: 

“Ey Muhammed! Sen mi daha hayırlısın yoksa (baban) Abdullah mı?” Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)sustu. Utbe 

“Ey Muhammed! Sen mi daha hayırlısın yoksâ Abdulmuttalib mi?” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)yine sustu. Utbe 

“Eğer sen Abdullah ve Abdulmuttalib'in senden daha hayırlı olduklarını söylüyorsan onlar senin bugün ayıpladığın, dil uzattığın tanrılara taptılar. Eğer sen onlardan hayırlı olduğunu iddia ediyorsan, konuş senin sözünü dinleyelim. Allah'a yemin ederim ki kavmi hakkında senden daha bereketsiz bir yavru doğduğunu sanmıyoruz. Sen bizim toplumumuzu parçaladın, işlerimizi darmadağın ettin, dinimize dil uzattın. Araplar arasında bizi rezil ettin. Hatta Araplar arasında şöyle sözler yayıldı. “Kureyş'in içinde bir sihirbaz var. Kureyş'in içinde bir kâhin var”. Allah'a yemin ederim ki biz, ancak bir gebe kadının sayhasını bekliyoruz. O zaman bir kısmımız diğerine kılıçlarla hücum edecek ve yok olacağız. Ey kişi! (Hz. Peygamber'e hitab ediyor)! Senin mala ihtiyacın varsa sana aramızda mal toplayalım da sen Kureyş'in en zengin kişisi olasın. Eğer kadınlara ihtiyacın varsa Kureyş'in hangi hanımını istersen iste onlardan on tanesini seninle evlendirelim” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Sözün bitti mi?” diye sordu. Utbe 

‘Evet' deyince Rasül-ü Ekrem 

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla! Ha, Mim. Bu kitab merhamet eden ve merhametli olan Allah'ın katından indirilmiştir” diye başlayan Fussilet suresinin birinci ayetinden onüçüncü ayete kadar olan bölümü okudu.

“De ki: İşte sizi Âd ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azab ile uyardım” cümlesine vardığında, Utbe 

“Yeter, fazla okuma! Bundan başka yanında birşey yok mu? Başka birşey söylemiyor musun?” deyince Hz. Peygamber (s.a.v)  

“Hayır” dedi. Bunun üzerine Utbe, Kureyş'e geri döndü. Kureyş 

“Bize ne haber getirdin?” diye sordular. Utbe 

“Söylemedik hiçbir şey bırakmadım. Sizin konuşmak istediğiniz herşeyi konuştum” dedi. Kureyş sordu: 

“Muhammed sana cevab verdi mi?” Utbe 

“Evet, verdi” dedikten sonra şöyle devam etti: 

“Hayır! Şu Kâbe'yi mabed olarak diken Allah'a yemin ederim ki ben Muhammed'in sözlerinden birşey anlamadım. Ancak o sizi Âd ve Semud'un başına inen yıldırım gibi bir yıldırımla uyarmaktadır” dedi. Kureyşliler 

“Azab olasıca! Kişi seninle arapça konuştu. Sen ise ne konuştuğunu bilmiyorsun. Bu olur mu?” deyince Utbe 

“Hayır, Allah'a yemin ederim ki onun söylediğinden yıldırımın zikrinden başka hiçbir şey anlamadım” dedi.[3]

- Bir başka rivayette Utbe'nin sözü “Eğer senin kafandaki düşünce reislikse, baş olmaksa senin için bayraklarımızı bağlar, sen hayatta kaldıkça bize reis olursun” şeklinde de gelmektedir.[4]

- Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)“Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki: Âd ve Semud'a isabet eden yıldırım gibi bir yıldırımdan sizi uyarırım” cümlesini okuduğu zaman, Utbe Rasûl-ü Ekrem'in ağzını eliyle kapattı ve sıla-i rahimle ona yemin verdirdi ki böyle birşey söylemesin. Bunun üzerine Kureyş'in yanına gitmeyip evine çekildi. Bu manzara karşısında Ebu Cehil, Kureyş'e hitaben şunları söyledi: 

“Ey Kureyş cemaati! Allah'a yemin ederim, bizim görüşümüze göre, Utbe Muhammed'e meyletti (müslüman oldu). Muhammed'in yemeği onun hoşuna gitti. Bu da Utbe'ye isabet eden bir fakirlikten ileri geliyor. Gelin, Utbe'ye gidelim” dedi ve Utbe'nin yanına vardılar. Ebu Cehil, Utbe'ye hitaben 

“Ey Utbe! Allah'a yemin olsun ki biz sana Muhammed'e meylettiğinden, onun durumu hoşuna gittiğinden dolayı geldik. Eğer senin bir malî sıkıntın varsa mallarımızdan seni Muhammed'in yemeğinden zengin kılacak miktarı derleyebiliriz” dedi. Bu sözler karşısında Utbe öfkelenerek ebediyyen lvıuhammed'le konuşmayacağına dair Allah'a yemin etti ve dedi ki: 

“Siz Kureyşliler biliyorsunuz ki mal yönünden bütün Kureyşlilerden zenginim. Ben böyle birşey için değil de şunun için onun yanından dönerken size gelmedim” dedi ve Rasûl-ü Ekrem'le aralarında cereyan eden hadiseyi naklettikten sonra sözlerine şunu ekledi: Muhammed bana öyle bir cevab verdi ki, vallahi o ne sihirdir, ne şiirdir, ne de kâhinliktir” dedi ve Fussilet suresini 12. âyete kadar okudu. 

“Ben onun ağzını elimle kapattım. Sıla-i rahimle yemin verdirdim ki bizim başımıza böyle bir şey getirmesin. Biliyorsunuz ki Muhammed bir şey söylediği zaman yalan söylemez. Korktum ki azab size de isabet eder”.[5]

- Kureyşliler Rasûlullah'ın önünde bir araya geldiler. Rasûl-ü Ekrem, Mescid-i Haram'da oturuyordu. Utbe b. Rabia Kureyş'e 

“Bırakın, onun yanına ben gideyim, onunla konuşayım. Umulur ki ben sizden daha fazla ona şefkat göstermiş olayım” dedi. Bunun üzerine Utbe kalkarak Rasûl-ü Ekrem'in yanına gitti, oturdu ve dedi ki: 

“Ey yeğenim! (Rasûlullah'ın pederiyle akraba olduğundan dolayı böyle hitab etmiştir). Sen aile olarak bizim en şerefli ailelerimizdensin. Mevki bakımından bizden üstünsün. Sen kavminin içerisine öyle bir şey soktun ki senden önce hiç kimse kavminin içine senin soktuğun şeyin bir benzerini sokmamıştır. Eğer sen bu konuşma ile mal ve servet istiyorsan hepimizden mal bakımından daha zengin oluncaya kadar bunu kavmin senin için toplayacaktır. Eğer şeref istiyorsan seni müşerref kılarız. Kavminden hiç kimse senden şerefli olmaz. Sensiz hiçbir iş yapmayız. Eğer bu sana isabet eden cin felaketi ise ve cinden kurtulmaya gücün yetmiyorsa, hazinelerimizin hepsini verip, seni tedavi ettirmek için çaba sarfederiz. Eğer krallık istiyorsan seni kendimize kral seçeriz” dedi. Bu sözler karşısında Cenabı Peygamber, Utbe'ye hitaben 

“Ey Ebu Velid! Sözün bitti mi?” diye sorunca, Utbe 

“Evet” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)rivayete göre Secde suresini secdeyi emreden ayete kadar okudu ve secde etti. Utbe de ellerini arkasına bağlamıştı. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)okumayı bitirdikten sonra Utbe ayağa kalktı. Kavminin cemaatine ne götüreceğini bilmez şekildeydi. Onun geldiğini gördüklerinde aralarında 

“Utbe sizin yanınızdan kalkıp gittiği gibi size geliyor” dediler. Utbe gelip yanlarına oturarak şöyle dedi: 

“Ey Kureyş cemaati! Bana emrettiklerinizi Muhammed'le konuştum. Konuşmamı bitirdikten sonra öyle bir söz söyledi, öyle bir konuşma yaptı ki, Allah'a yemin ederim, onun bir benzerini hiçbir zaman işitmemiştim ve ona ne diyeceğimi bilemedim. Ey Kureyş cemaati! Bana bugün itaat edin, bundan sonra -isterseniz- hep isyan edin. Gelin, o kişiyi (Rasûl-ü Ekrem'i kastediyor) terkedin, ondan uzak durun. Allah'a yeminim olsun ki o, üzerinde bulunduğu vazifeyi terketmez. Onunla diğer Araplar arasından çekilin. Eğer o galib gelirse onun şerefi sizin de şerefinizdir. Onun izzeti sizin de izzetinizdir. Eğer mağlub olursa siz onun şerrinden başkasının vasıtasıyla kurtulmuş olursunuz!” Kureyş, Utbe'ye hitaben, 

“Ey Ebu Velid! Sen müslüman mı oldun? (veya sen galiba müslüman oldun)” dediler.[6]


[1] Tabarani; Buhari, Tarih (Akil b. Ebi Talib'ten)

[2] Beyhaki, (Hadisin tamamı ileride gelecektir)

[3] Abd b. Humeyd, Müsned (İbn Ebi Şeybe'den, o da Cabir b. Abdullah'tan)

[4] Beyhaki, (Hakim'den)

[5] Bidaye, 3/62, Ebu Ya'la, (Cabir'den); Ebu Nuaym, Delail, s. 75; Heysemi. 6/20, (Rivayetin ravileri güvenilirdir. Sadece Acleh el-Kindi hakkında İbn Main ‘güvenilir' derken, Nesai ‘zayıf' olduğunu söylemiştir.

[6] Ebu Nuaym, Delail, (İbn Ömer'den), sh. 76; Bidaye, 3/63, (İbn İshak'tan); Beyhaki, (İbn Ömer'den); İbn Kesir, Bidaye, 3/64, (İbn Kesir bu rivayetin ‘garib' olduğunu söylemiştir)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/41-45.

13 Mart 2022 Pazar

Hz. Peygamber'in Hakem b. Keysan'ı İslâm'a Davet Hususundaki Sabrı

 



- Mikdad b. Amr şöyle anlatıyor: Ben Hakem b. Keysan'ı esir aldım. Komutanımız onu öldürmek istedi. Ben dedim ki: 

“Onu öldürme! Rasûlullah'a götürelim”. Böylece onu Rasûlullah'a götürdük. Rasûlullah (a.s.m) onu durmadan İslâm'a davet etti. Fakat bu durum biraz uzun sürdü. Bir türlü imana gelmiyordu. Hz. Ömer 

“Ey Allah'ın Rasûlü! Neye binaen bu adamla konuşuyorsun? Yemin olsun bu ebediyyen müslüman olmaz. Bana izin ver de bunun boynunu vurayım da cehennemi boylasın” dedi. Rasûlü (s.a.v)Ekrem, Hz. Ömer'in bu teklifini kabul etmedi ve ona cevap vermedi. Sabır gösterdi, Hakem de sonunda müslüman oldu. Hz. Ömer dedi ki: 

“Bir de ne göreyim adam müslüman oldu. Böylece geçmiş ve gelecekte beni mahçub etti. Kendi kendime dedim ki “Rasûlullah'ın benden daha iyi bildiği bir hususta nasıl Rasûlullah'a muhalefet edebildim. Oysa maksadım Allah'a ve Rasûlü'ne hizmet etmekti”. Yine Hz. Ömer şöyle demiştir: “Hakem müslüman oldu. Andolsun onun İslâm'ı güzel oldu. Allah yolunda cihad etti. Ta ki Mauna kuyusunda şehid edildi. Binaenaleyh Rasûlullah (a.s.m) kendisinden razı olduğu halde şehid düştü ve cennete gitti”[1]

- Hakem, Rasûl-ü Ekrem'e 

“İslâm da nedir? diye sorunca Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Bir olan Allah'a kulluk yapacaksın. Onun ortağı yoktur, diyeceksin. Muhammed'in de Allah'ın kulu ve Rasûlü (s.a.v)olduğuna şehadet edeceksin” buyurdu. Hakem 

“Ben müslüman oldum” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)  dönüp ashabına baktı ve şöyle buyurdu: 

“Eğer demin bu zat hâkkındaki sözlerinizi dinleyip, onu öldürseydim cehenneme giderdim”[2]


[1] İbn Sa'd, Tabakat'ul-Kübra, 4/137

[2] İbn Sa'd, 4/138

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/46-47.

12 Mart 2022 Cumartesi

Vahşi b. Harb'in Müslüman Oluşu1

 



- Allah'ın Rasûlü, Hz. Hamza'nın katili Vahşi b. Harb'e haber göndererek onu İslâm'a davet etti. Vahşi, Rasûlü (s.a.v)Ekrem'e şu cevabı gönderdi: 

“Ey Muhammed! Sen beni İslâm'a nasıl davet edersin? Halbuki senin iddiana göre adam öldüren veya Allah'a ortak koşan veya zina eden bir kimse günahlarla karşı karşıya gelir. Onun için kıyamet gününde azab kat kat verilir. O azabta rezil ve zelil olarak kalır. Ben ise bütün bunları yaptım. Acaba benim için bir ruhsat var mıdır?” dedi. Bunun üzerine Cenabı Hak, Furkan suresinin 70. ayetini nazil buyurdu. Vahşi 

“Ey Muhammed! Ancak tevbe eden, iman eden, salih amel işleyenleri istisna eden şart şiddetli bir şarttır. Belki de ben buna güç yetiremeyeceğim” diye haber saldığında, Cenabı Hak, Nisa suresinin 48. ayetini indirdi. Yine Vahşi 

“Ey Muhammed! Görüyorum ki bu da Allah'ın isteğinden sonra olur. Bilmiyorum acaba Allah beni affeder mi, etmez mi? Bundan başkası var mıdır?” dedi. Bunun üzerine Cenabı Hak Zümer suresinin 53. ayetini indirdi. Vahşi 

“Buna gelince, evet” dedi ve müslüman oldu. Halk 

“Ey Allah'ın Rasûlü! Vahşi'ye isabet eden bize de etmiştir (biz de onun gibi katl, zina işlemişizdir)” dediler. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)de 

“Bu ayetin muhatabı sadece Vahşi değil, bütün müslümanlardır” buyurdu.[1]

- Şirk ehlinden bir grup çok adam öldürmüştü. Zina etmişler, hem de çok etmişlerdi. Rasûl-ü Ekrem'e dönüp dediler ki:

“Senin söylediğin ve bizi davet ettiğin şey güzeldir, eğer bize işlediklerimizin keffareti olduğunu söylersen!”. Bunun üzerine Furkan suresinin 68. ayeti ile Zümer suresinin 53. ayetleri indi.[2]


[1] Tabarani, (İbn Abbas'tan); Heysemi, 7/100, (Rivayetin senedinde Ebyen b. Süfyan vardır ve Zehebi onun zayıf olduğunu söylemiştir)

[2] Buhari, (İbn Abbas'tan), 2/710; Müslim, 1/76; Ebu Davud, 2/138; Nesai; el-Ayni, 9/124; Beyhaki, 9/98

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/47.

11 Mart 2022 Cuma

Hz. Peygamber'in Tebliğ Hususundaki Çalışmasından Dolayı Benzi Sararan ve Bundan Ötürü Hz. Fatıma'nın Ağlaması

 



- Allah Rasûlü (s.a.v)bir gazadan döndü. Mescide girerek iki rekât namaz kıldı. Seferden her geldiğinde mescide girerek iki rekât namaz kılmak hoşuna giderdi. Sonra Hz. Fatıma'nın halini sorar, sonra zevcelerine giderdi. Bir ara seferden geldi. Hanımlarının evlerine gitmeden önce Hz. Fatıma'nın yanına vardı. Fatıma onu kapıda karşıladı. Onun yüzünü (bir rivayete göre ağzını), gözlerini öpüyor ve ağlıyordu. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Niçin ağlıyorsun?” diye sorunca Hz. Fatıma 

“Ey Allah'ın Rasûlü! Seni rengin solmuş ve elbiselerin çürümüş olarak görüyorum. Bundan dolayı ağlıyorum” dedi. Resûl-ü Ekrem ona 

“Ey Fatıma! Ağlama, Cenabı Hak senin babanı öyle bir işle vazifelendirmiştir ki yeryüzünde çamurdan yapılmış hiçbir ev, kıldan yapılmış hiçbir çadır ve hiçbir otağ kalmayacaktır ki Allah o işle oraya ya izzeti veya zilleti sokacaktır. Öyle ki gecenin vardığı gibi o noktaya varacaktır”[1]


[1] Tabarani, Ebu Nuaym, Hilye; Hakim, (Ebu Sa'lebe el-Kuşeni'den) Kenz'ul-Ummal, 1/77; Heysemi, 8/262; Hakim, 3/55 (Heysemi rivayetin senedindeki Yezid b. Sinan'ın zayıf olduğunu, Hakim ise hadisin sahih olduğunu ama Buhari Müslim'in rivayet etmediğini söylemektedir. Zehebi ise Yezid b. Sinan'ın İmam Ahmed tarafından tezyif edildiğini bildirmektedir.)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/47-48.

İslâm Daveti'nin Yayılması Hakkında Temim ed-Dari'nin Hadisi

 



- “Rasûlullah'tan şöyle dinledim: “Gece ve gündüzün vardıkları noktaya bu emir varacaktır. Allah çamurdan yapılmış hiçbir evi ve kıldan yapılmış hiçbir çadırı bırakmayacaktır ki bu din oraya girmesin. Azizin izzetini, zelilin zilletini getirecektir. Bu öyle bir izzettir ki Allah İslâm ve İslâm ehlini onunla aziz kılar. Öyle bir zillettir ki onunla küfrü zelil kılar”.

Temimi ed-Dari der ki: “Ben aile efradımdan bunu gördüm. Onlardan müslüman olanlara hayr, şeref ve izzet isabet etti. Onlardan kâfir kalanlara ise zillet, alçaklık ve haraç isabet etti”[1]


[1] İmam Ahmed, Tabarani, (Temim ed-Dari'den); Ayrıca Tabarani, (Miktad'dan) el-Mecma, 6/14, 8/262; Heysemi,6/14

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/48.

6 Mart 2022 Pazar

Hz. Peygamber'in Hz. Ömer'i İslâm'a Davet Etmesi

 



- “Yârabbi! İslâm'ı (müslümanları) Hattab oğlu Ömer'le veya Ebu Cehil bin Hişam'la aziz kıl”. Allah Teâlâ, Rasûlünün Hz. Ömer hakkındaki duasını kabul etti. Onun üzerine İslâm'ı bina etti ve Ömer'le putları yıktı.[1]

Said bin Zeyd ile hanımı olan Hattab'ın kızı Fatıma hakkında gelen ve “Sahabîlerin Zorluklara Tahammül Göstermeleri” bölümünde zikredilecek olan rivayete göre, Rasûl-ü Ekrem, Ömer'in iki pazusundan tutarak onu sarstı ve ona 

“Senin isteğin nedir? Niçin buraya geldin?” diye sordu. Hz. Ömer, Rasûl-ü Ekrem'e 

“İnsanları davet ettiğin şeyi bana arzet” deyince, Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun tek ve ortaksız olduğuna, Muhammed'in de Allah'ın kulu ve Rasûlü (s.a.v)olduğuna şahidlik et” dedi. Böylece Ömer aynı yerde müslüman oldu ve Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)ona 

“O halde çık” dedi.[2]

- Esleme şöyle anlatır: Hz. Ömer bize 

“Size nasıl müslüman olduğumu anlatmamı istiyor musunuz?” deyince 

“Evet, istiyoruz” dedik. Hz. Ömer şöyle buyurdu: 

“Allah Rasûlü'nün en şiddetli düşmanlarındandım. Safa yanındaki bir evde bulunan Rasûlullah'a vardım, huzurunda oturdum. Benim gömleğimin yakasına yapıştı. sonra buyurdu: 

“Ey Hattab'ın oğlu! Müslüman ol! Yarabbi! Onu hidayet et!” Dedim ki: 

“Allah'tan başka mabud olmadığına şahidlik ederim. Ve yine şahidlik ederim ki sen Allah'ın Rasûlü'sün!” Müslüman olduğum zaman Müslümanlar hep bir ağızdan tekbir getirdiler ki bunların tekbir sesleri Mekke yollarında işitildi...”[3]


[1] Tabarani, (İbn Mes'ud'dan); Heysemi, 9/61

[2] Tabarani, (Sevban'dan)

[3] Ebu Nuaym, Hilye, 1/41; Bezzar

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/51-52.

5 Mart 2022 Cumartesi

Hz. Peygamber'in Hz Osman'ı İslâm'a Davet Etmesi

 



- Hz. Osman şöyle anlatır: “Teyzem Abdulmuttalib'in kızı Erva'yı ziyarete gitmiştim. Bu esnada Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)halasının evine geldi. Ben durmadan Rasûlullah'a bakıyordum. O gün Rasûlullah'ın durumundan bir şeyler meydana çıkmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v)  bana yönelerek dedi ki: 

“Ey Osman! Sana ne oluyor? Niçin bana öyle bakıyorsun?” 

“Sana hayret ediyorum. Bizim içimizdeki durumundan da, senin aleyhinde söylenenlerden de!” dedim. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)bana “Lâilâheillallah de!” dedi. (Allah biliyor ya, bu sözü Rasûlullah'tan dinlediğim zaman tüylerim diken diken oldu). Sonra Rasûlullah (a.s.m) devam etti: “Göklerde sizin rızkınız ve size va'd edilen vardır. Göklerin ve arzın rabbine yemin olsun ki kesinlikle o sizin konuştuğunuz gibi haktır” (Zariyat: 51/22-23). Rasûlullah (a.s.m) bunları söyledikten sonra çıktı. Ben de onun arkasından çıktım, ona yetiştim ve müslüman oldum.[1]


[1] Medayini, (Amr b. Osman'dan); İstiab, 4/225

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/52.


3 Mart 2022 Perşembe

Hz. Peygamber'in İmran'ın Babası Husayn (r.a.)'ı İslâm'a Davet Etmesi

 


 

- Kureyşliler çok tazim ettikleri, büyük bir kimse saydıkları Husayn'a geldiler ve 

“Bizim için şu kişi ile (Rasûl-ü Ekrem'i kastediyorlar) konuş. Zira bu kişi bizim mabudlarımıza sövüyor” dediler. Böylece Kureyşliler, Husayn ile beraber geldiler. Rasûlullah'ın kapısına yakın bir yerde oturdular. Rasûl-ü Ekrem, içeri giren Husayn için 

“Bu zata yer açınız!” dedi. Husayn ve arkadaşları kalabalıktı. Husayn Rasûl-ü Ekrem'e hitaben “Senden kulağımıza gelen bu iş nedir? Sen bizim mabudlarımıza küfrediyorsun. Onları daima kötülükle anıyorsun. Halbuki senin baban akıllı ve atalarının dinine ve inançlarına saygılıydı. Hayırlı bir insandı” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Ey Husayn! Benim babam da senin baban da ateştedir. Ey Husayn! Sen kaç mabuda tapmaktasın?” buyurdu. Husayn Rasûl-ü Ekrem'e 

“Yeryüzünde yedi, gökte de bir olmak üzere (sekiz mabuda tapıyorum)” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Sana bir zarar dokunduğunda kime dua ediyorsun” diye sordu. Husayn 

“Gökteki mabuda dua ediyorum” diye cevap verdi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Malın helâk olduğu zaman kime dua ediyorsun?” dedi. Husayn yine 

“Gökteki mabuda dua ediyorum” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Gökteki mabud tek başına sana icabet ediyor, yardımda bulunuyor ve sen yerdeki bâtıl mabudları O'na ortak koşuyorsun. Acaba şükür hususunda sen gökteki mabudu razı ettin mi veya seni mağlub etmesinden korkmuyor musun'?” dedi. Husayn 

“Bunların ikisini de yapmamıştır onlar” dedi ve ilave etti: “Biliyordum ki ben Muhammed gibisiyle konuşamam”. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Ey Husayn! Müslüman ol, sağlam kal!” dedi. Husayn 

“Benim kavmim ve aşiretim vardır. Onlara ne diyeceğim?” diye sordu. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)buyurdu: 

“De ki: Ey Allah'ım! İşimin en doğrusu için senden hidayet isterim. Bana fayda verecek ilmimi artır!” Husayn Rasûlullah'ın bu duasını okudu ve müslüman olduktan sonra Rasûlullah'ın huzurundan ayrıldı. Husayn müslüman olunca oğlu İmran babasının başını, ellerini ve ayaklarını öptü. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)bu manzarayı görünce ağladı ve şöyle buyurdu: 

“İmran'ın yaptıklarına ağlıyorum. Husayn içeri girdiğinde kâfirdi. İmran ona ayağa kalkmadı. Onun tarafına bakmadı bile! Fakat müslüman olunca babalık hakkını yerine getirdi. İşte bundan dolayı kalbime rikkat ve şefkat geldi”.

Husayn, Rasûlullah'ın huzurundan ayrılmak istediğinde Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)arkadaşlarına 

“Kalkın, onu evine kadar götürün!” dedi. Husayn kapıdan çıktığında Kureyşliler onu gördüler, “Bu müslüman oldu” dediler ve herkes bir tarafa dağılıp gitti.[1]


[1] İbn Huzeyme, (İmran b. Halid'den), İsabe, 1/337

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/58-59.

1 Mart 2022 Salı

Hz. Peygamber'in Muaviye b. Hayde'yi İslâm'a Davet Etmesi

 



- Muaviye şöyle anlatır: Rasûlullah'a vardım ve dedim ki: “Ey Allah'ın Rasûlü! Sana parmak boğumlarının adedinden daha fazla dinine gelmemek için yemin etmiştim ama şimdi Allah'ın bana öğrettikleri hariç hiçbir şeyi hakkıyla çözemeyen bir kişi o!arak sana geldim. Allah'ın rızası adına sana yemin verdiriyorum, Rabbimiz seni hangi hususta bize Peygamber (s.a.v)  olarak gönderdi?” Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)“Beni İslâm dini ile gönderdi” deyince Muaviye sordu:“İslâm dini de nedir?” Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)“Yüzümü (kendimi) Allah'a yönelttim, putlardan uzaklaştım deyip, namazı kılacak, zekâtı vereceksin. Müslümanın herşeyi diğer müslümanlara haramdır. Müslümanlar yardımlaşan iki kardeş gibidir. Müslüman olduktan sonra şirk koşanlardan olan bir kimse, müşriklerden ayrılmadıkça, Allah ondan herhangi bir ameli kabul etmez. Sizin kemerlerinize yapışıp sizi ateşten uzaklaştıracak ben değilim. Dikkat ediniz, kesinlikle Rabbim beni çağıracak ve bana ‘Kullarıma tebliğ ettin mi?' diyecek ben de ‘Rabbim! Ben kullarına tebliğ ettim' diyeceğim. Dikkat edin! Burada hazır olanlarınız, olmayanlara tebliğ etsin. İyi bilin ki ağızlarınız bağlı olduğu halde Allah'ın huzuruna çağrılacaksınız (ağızlarınız konuşmaz hale gelecek, o gün azalarınız konuşacaktır). Sonra sizin halinizi ilk ifşa eden baldırlarınız ve elleriniz olacaktır” buyurdu.

“Ey Allah'ın Rasûlü!” dedim; “Bu bizim dinimiz midir?” Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)“Bu, senin dinindir. Nerede iyilik yaparsan o sana kâfi gelir” dedi.[1]

İşte bu, maruf ve sahih senedle gelen bir hadistir. Bu hadis Hakim Ebu Muaviye'nin değil de Muaviye bin Hayde'nin hadisidir. Zira İbn Abdilber bu hadisten önce Hakim Ebu Muaviye'nin hadisini de nakletmiştir ki o hadis şöyledir:

Hakim Ebu Muaviye diyor ki: “Ben Rasûlullah'a 

‘Rabbimiz seni ne i!e Peygamber (s.a.v)  olarak gönderdi?' diye sorduğumda şöyle buyurdu: 

“Allah'a kulluk yapacak, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayacaksın. Namazı eda edecek, zekâtı vereceksin. Müslümanın herşeyi müslümana haramdır. İşte bu senin dinindir. Nerede olursan ol, bu sana kâfi gelir”[2]


[1] el-İstiab, (İbn Abdilberr, Muaviye b. Hayde'den)

[2] İstiab, I/323; (İbn Heyseme bu isnada güvenmişse de, isnad zayıftır). İbn Hacer İsabe'de (I/350) şöyle der: “Bunun ayrı bir hadis olması muhtemeldir. Ancak iki hadisin aynı sorunun cevapları olması da uzak bir ihtimal değildir”. Bu hadisi tahric edenlerin ayrı olmaları halinde bu ihtimal daha da kuvvetlidir. Bu hadisi İbn Ebi Asım el-Vahidan'da zikretmiştir ve İbn Ebi Hayseme'nin şeyhi el-Huti Abdulvehhab b. Necde'den tahric etmiştir.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/59-60.

27 Şubat 2022 Pazar

Hz. Peygamber'in Zu'l-Cevşen Dababî'yi İslâm'a Davet Etmesi

 



- Zu'l-Cevşen şöyle anlatıyor: Rasûl-ü Ekrem, Bedir savaşından geldikten sonra ona el-Karha isimli kısrağın yavrusu olan bir at getirdim ve dedim ki: 

“Sana Karha'nın yavrusunu getirdim ki onu binek edinesin”. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Ona ihtiyacım yok! Eğer Bedir zırhlarından en seçkinini onunla değiştirmemi istiyorsan bunu yaparım” dedi. Dedim ki: 

“Bugün onu herhangi bir silahla veya herhangi bir güzel atla değiştirmek istemiyorum”. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“O halde ona ihtiyacım yok” dedi ve sonra buyurdu: 

“Ey Zü'l-Cevşen! Niçin müslüman olmuyorsun? Bu işin ilk ehlinden olursun”. Ben 

“Hayır, müslüman olmam” dedim. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“niçin” diye sorunca dedim ki: 

“Kavmini gördüm, hepsi senin aleyhindedir”. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Onların Bedir'de uğradıkları şeyler senin kulağına nasıl geldi?” diye sordu. Dedim ki: 

“Bu benim kulağıma geldi”. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“O halde biz sana açıklıyoruz” dedi. Ben 

“Eğer sen Kâbe'ye galib gelir, orayı mesken edinirsen o zaman ben de gelirim” dedim. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Yaşarsan onu görürsün!” dedi ve sonra 

“Ey Bilal! Bu kişinin heybesini al, hurmadan ona da ver!” dedi. Ben Rasûlullah'ın huzurundan ayrılırken arkadaşlarına 

“İyi bilin ki bu kişi, Beni Amir suvarilerinin en iyisidir” dedi. Zu'l-Cevşen anlatmaya devam eder: 

“Allah'a yemin olsun ki ben el-Ğur'da aile efradımın yanında iken bir suvari geldi”. 

“Halk ne yaptı?” diye sorduğumda dedi ki: 

“Muhammed Kâbe'ye galib geldi ve Kâbe'yi aldı”. Kendi kendime 

“Annem matemimi tutsun. Eğer o gün müslüman olsaydım ve Rasûlullah'tan el-Hire'yi isteseydim Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)bana orayı verirdi” dedim.

Bir rivayete göre Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)ona 

“Niçin müslüman olmuyorsun?” dediğinde o şunları söylemiştir: 

“Kavmini gördüm, seni yalanlıyordu. Seni memleketinden çıkarttılar ve seninle savaştılar. Dikkat ediyorum, bakalım ne yapacaksın? Eğer onlara galip gelirsen sana iman eder, tâbi olurum. Eğer onlar seni mağlub ederlerse sana tâbi olmam!”[1]


[1] Tabarani, Heysemi, VI/162. (Bu hadisi İmam Ahmed ve oğlu rivayet etmiş ve fakat metnin tamamını zikretmemişlerdir. Ebu Davud da bu hadisin bir kısmını zikretmiştir).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/63.

22 Şubat 2022 Salı

Hz. Peygamber'in Velid b. Muğîre'yi İslâm'a Davet Etmesi

 



- Velid b. Mugire Rasûlullah'ın yanına geldiğinde Hz. Peygamber (s.a.v)  ona Kur'an okudu. Sanki Velid'in kalbi incelmiş idi. Bu haber Ebu Cehil'in kulağına gitti. Ebu Cehil derhal Velid'e geldi ve 

“Ey amcam! Senin kavmin sana mal toplamak istiyor” dedi. Velid bunun sebebini sorunca Ebu Cehil şöyle dedi: 

“Onu sana vermek için. Çünkü sen Muhammed'e, onun ziyafetine erişesin diye gitmişsin!” Velid 

“Kureyşliler biliyor ki ben servet bakımından hepsinden daha zenginim” dedi. Ebu Cehil 

“O halde, Muhammed hakkında birşey söyle ki kavmin işitsin de senin Muhammed'i sevmediğini anlasınlar” dedi. Velid 

“Onun hakkında ne diyeyim? Allah'a yemin ederim hiçbiriniz benden daha fazla şiiri bilmez. Şiirin recezini (aruzunu) bilmez. Şiirin kasidelerini de bilmez. Cinnin şiirini benden daha iyi bileniniz yoktur: Ama yemin olsun ki onun söyledikleri bunlardan hiçbirine benzemiyor. Yine yemin olsun ki onun söylediklerine kavminin bir halaveti vardır. O söz üzerinde bir güzellik, bir tatlılık vardır. O sözün üstü meyvelidir, altı çoktur, boldur. Kesinlikle o galib olur, hiç kimse ona galib olmaz. Kesinlikle o altında kalanı paramparça eder” diye cevap verdi. Ebu Cehil 

“Kavmin Muhammed hakkında birşey söylemedikçe senden razı olmazlar (sana güvenmezler)” dedi. Velid de 

“Bu hususta bir düşüneyim, yakamı bırak!” dedi. Velid düşündükten sonra şunları söyledi: 

“Durum şu ki bu sihirbazlardan öğrenilip, anlatılan bir sihirdir sadece!”

Bunun üzerine Cenabı Hak, Müddessir suresinin 11. ayetinden 13. ayetine kadar olan bölümü indirdi.[1]


[1] İshak b. Rahaveyh, (İbn Abbas'tan); Beyhaki, Hakim, (Abdullah b. Muhammed el-San'ani'den); Hammad b. Zeyd, (Eyyüb'den, o da İkrime'den); (Hz. Peygamber (s.a.v)  Velid'e Nahl suresinin 90. ayetini okudu); Bidaye, III/60; İbn Cerir, (İkrime'den); İbn Kesir Tefsir, IV/443

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/68.

20 Şubat 2022 Pazar

4. FASIL: HZ. PEYGAMBER'İN KİŞİLERİ İKİŞER İKİŞER İSLÂMA DAVETİ

 


Hz. Peygamber'in Ebu Süfyan ile Hanımı Hind'i İslâm'a Davet Etmesi

Ebu Süfyan, Hind'i terkisine alarak kendisine ait bir araziye gitti. Ben de onların önlerinde yürüyordum. Gençtim, bir merkebe binmiştim. Aniden Rasûl-ü Ekrem'in sesini işittik (veya Rasûlullah (a.s.m) gelerek bize yetişti). Ebu Süfyan “Ey Muaviye! Merkebden in, ona Muhammed binsin!” dedi. Merkebden indim, Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)ona bindi. Önümüzden biraz gittikten sonra bize dönüp bakarak şunları söyledi: 

“Ey Harb'in oğlu Ebu Süfyan! Ey Utbe'nin kızı Hind! Allah'a and içerim ki siz öleceksiniz, sonra haşre gönderileceksiniz. İhsan eden kimse cennete, kötülük yapan da cehenneme gidecektir. Ben size hakkı söylüyorum. Siz benim ilk uyardığım kimselersiniz!”. Bunları söyledikten sonra Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)Fussilet suresinin 1. ayetinden 11. ayete kadar olan bölümü okudu. Ebu Süfyan 

“Ey Muhammed! Sözün bitti mi?” diye sordu. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“evet” dedi, sonra Rasûlullah (a.s.m) merkebden indi, ben merkebe bindim. Hind, Ebu Süfyan'a yönelerek 

“Sen bu sihirbaz için mi oğlumu merkebden indirdin?” dedi. Ebu Süfyan 

“Hayır! Allah'a yemin ederim, o sihirbaz da değildir, yalancı da değildir” dedi.[1]


[1] İbn Asakir, (Muaviye'den); Kenz, VII/94; Tabarani ve Heysemi, VI/20, (Ravileri Humeyd b. Münheb müstesna güvenilirdir, onu ise tanımıyorum).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/69.


19 Şubat 2022 Cumartesi

Hz. Peygamber'in Hz. Osman ile Hz. Talha'yı İslâm'a Davet Etmesi

 



Affan oğlu Osman ile Ubeydullah oğlu Talha (Allah ikisinden de razı olsun), Zübeyr b. Avvam'ın arkasında, Allah Rasûlü'nün yanına geldiler. Rasûlullah (a.s.m) onlara İslâm'ı arzetti. Kur'an okudu. İslâm'ın haklarını onlara haber verdi ve “Keramet Allah'tandır” dedi. İkisi de iman etti. Hz. Osman “Ey Allah'ın Rasûlü! Ben Şam'dan yeni döndüm. Maan ile Zerka arasındayken uykuda gibiydik. Baktık ki bir tellâl “Ey uykuda olanlar! Uyanın! Ahmed Mekke'de Peygamber (s.a.v)  olarak ortaya çıktı” diyordu. Biz Mekke'ye geldik, senin hadiseni işittik” dedi. Hz. Osman, Hz. Peygamber (s.a.v)  Dar'ul-Erkam'a gelmezden önce müslüman olmuştu.[1]


[1] İbn Sa'd, Tabakat, III/55, (Yezid b. Ruman'dan)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/69.

Hz. Peygamber'in Ammar ile Suheyb'i İslâm'a Davet Etmesi

 



- Ammar b. Yasir şöyle anlatıyor: Sinan oğlu Suheyb'le Dar'ul-Erkam kapısında bir araya geldik. Rasûlullah (a.s.m) Dar'ul-Erkam'daydı. Ben Suheyb'e 

“Sen burada ne arıyorsun?” dedim. O da bana 

“Sen burada ne arıyorsan ben de onu arıyorum” dedi. Ona dedim ki: 

“Ben Muhammed'in huzuruna gidip onun konuşmasını dinlemek istiyorum”. O da 

“Ben de aynı şeyi istiyorum” dedi. Böylece Rasûlullah'ın huzuruna girdik. Bize İslâm'ı arzetti, biz de müslüman olduk. Sonra o gün akşama kadar bekledik, sonra Rasûlullah'ın yanından çıktık, gizleniyorduk.[1]

Ammar ile Suheyb'in İslâm'a girmesi 30 küsur kişi İslâm'a girdikten sonraydı. (Allah hepsinden razı olsun!)[2]


[1] İbn Sa'd, III/247, (Ebu Ubeyd b. Muhammed b. Ammar'dan)

[2] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/70.

16 Şubat 2022 Çarşamba

Hz. Peygamber'in Es'ad b. Zürare ile Zekvan b. Abdikays'ı İslâm'a Davet Etmesi

 



- Es'ad b. Zürare ile Zekvan b. Abdikays Mekke'ye geldiler. İkisi de Utbe b. Rebia'yı hakem seçtikleri bir dava için gelmişlerdi. Orada Rasûlullah'ın şanını, şöhretini işitince Rasûlullah'a geldiler. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)onlara İslâm'ı arzetti. Onlara Kur'an okudu. İkisi de müslüman oldu. Böylece Utbe b. Rebia'ya yanaşmadan Medine'ye döndüler. Onlar İslâm'ı ilk olarak Medine'ye getiren zatlardır![1]


[1] İbn Sa'd, III/608, (Hubeyd b. Abdirrahman'dan) 

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/70.

15 Şubat 2022 Salı

5. FASIL: HZ. PEYGAMBER'İN TOPLULUKLARI İSLÂMA DAVET ETMESİ

 


 İslâm'a Davet Ettiği Kureyş Reislerinin Hz. Peygamber'le Mücadeleleri ve Hz. Peygamber'in Onlara Cevabı

- Rebia'nın oğlu Utbe ve Şeybe, Harb'ın oğlu Ebu Süfyan, Abduddar oğullarından bir kişi, Ebu'l-Bahterî, Beni Esed kabilesinden Esved bin Abdulmuttalib bin Esed ve Zem'a bin Esved, Velid b. Muğîre, Ebu Cehil b. Hişam, Abdullah b. Ebî Umeyye, Ümeyye b. Halef, As b. Vail, Haccacoğulları Nebih ve Münebbeh (bunların ikisi de Beni Sehim kabilesindendi) güneşin batışından sonra Kâbe'nin yanında bir araya geldiler ve birbirlerine dediler ki; 

“Muhammed'e bir kişi gönderelim de gelsin, onunla konuşalım. Onunla tartışalım ki bundan böyle onunla ilgili icraatlarımızdan ötürü mazur görülelim”. Böylece Rasûl-ü Ekrem'e şu haberi gönderdiler: 

“Kavminin ileri gelen eşrafı, senin için bir araya gelmişler, seninle konuşmak istiyorlar!” Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)süratle onlara geldi. Onlar kendi durumu hakkında yeni bir fikre varmışlar (yani İslâm'a meyletmişler) zannetmişti. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)can-ı gönülden onların müslüman olmasını istiyordu. Onların doğru yolda reşid olmaları onun hoşuna gider, onların İslâm'a karşı çıkmaları, fesadları ve helâkları onu üzerdi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)onların yanına oturunca, şöyle dediler: 

“Ey Muhammed! Senin hakkında mazur sayılalım diye seni çağırdık. Allah'a andolsun, senin kavminin üzerine getirdiğin (felâketi) Araplardan bir kimsenin getirdiğini bilmiyoruz. Sen bizim atalarımıza küfrettin, dinimizi ayıpladın, akıllarımızı hiçe saydın. ‘Tanrılarımıza küfrettin, cemaatimizi parçaladın. Hiçbir çirkin iş yok ki onu aramıza sokmuş olmayasın. Eğer sen bu hadiseyi mal elde etmek için getirmişsen, sana mallarımızdan toplayalım, hepimizden zengin olacağın kadarını sana verelim. Eğer bunu bizim içimizde şerefe nail olmak, baş olmak için yapmışsan seni başımıza geçirelim, eğer kral olmak istiyorsan seni kral tayin edelim. Eğer senin bu yaptıkların cinlerden (delilikten) kaynaklanıyorsa (sana cin çarpmış olduğu için bunları söylüyorsan) ki çoğu kez böyle hadiseler olmaktadır, seni tedavi etmek için mallarımızdan verelim. Seni o cinden kurtarıncaya kadar tedavin için çaba sarfedelim veya senin hakkında mazur sayılalım! (Bu son cümleleriyle Rasûlullah'ı tehdid ediyorlardı).

- Allah'ın Rasûlü (s.a.v)onlara cevab olarak şöyle buyurdu: 

“Sizin söylediklerinizin hiçbiri bende yoktur. Size peygamberliği mallarınız için getirmiş değilim. İçinizde şeref kazanmak ve başınıza geçmek için de getirmiş değilim. Kralınız olmak için de getirmedim. Cenabı Hak beni size Peygamber (s.a.v)  olarak gönderdi. Bana bir kitab indirdi. Sizin için müjdeleyici ve uyarıcı olmamı emretti. Ben Rabbimin risaletini (emirlerini) tebliğ ettim ve size nasihatta bulundum. Eğer bunu kabul ederseniz, bu sizin dünya ve ahirette payınız olur (hem dünyada aziz olursunuz, hem de ahirette). Eğer kabul etmezseniz, Allah benimle sizin aranızda hüküm verinceye kadar Allah'ın emrine sabır göstereceğim!” Onlar 

“Ey Muhammed! Eğer sana arzettiklerimizi kabul etmezsen, biliyorsun ki biz toprak bakımından insanların en sıkıntı içerisinde olanlarıyız. Mal bakımından en fakirleriyiz. Maişet bakımından en çok zorluk içinde bulunanlarız. Öyleyse seni Peygamber (s.a.v)  olarak gönderen Rabbinden iste de bizi daraltan, sıkıştıran şu dağları bizden uzaklaştırsın, memleketimizi bizim için açsın. Memleketimizde Şam ve Irak nehirleri gibi nehirler akıtsın. Atalarımızdan ölüp gidenleri bize geri göndersin. Onların içinde Kusay bin Kilab da olsun. Çünkü o doğru söyleyen bir reisti. Onlara senin söylediklerini soralım: Acaba hak mı bâtıl mı konuşuyorsun? Eğer bizim istediklerimizi yapar da o atalarımız seni tasdik ederse, biz de seni tasdik ederiz. Böylelikle senin Allah katındaki o büyük mertebeni görmüş olur da Allah'ın seni Peygamber (s.a.v)  olarak dediğin gibi gönderdiğini anlarız” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)  dedi ki: 

“Ben size bunları yapmak için Peygamber (s.a.v)  olarak gönderilmedim. Ben Allah'ın bana yüklediği vazife ile size geldim. Allah'ın gönderdiğini size tebliğ ettim. Eğer kabul ederseniz bu sizin dünya ve ahiretteki payınızdır, nasibinizdir. Eğer bana karşı çıkarsanız ben, Allah'ın emrine, Allah benimle sizin aranızda hükmedinceye kadar sabır göstereceğim”.

Kureyşliler ise şöyle dediler: 

“Eğer bu söylediklerimizi de yapmazsan, hiç değilse kendin için birşeyler yap. Rabbinden senin dediklerini doğrulayan, seni bize karşı müdafa eden bir melek göndermesini iste. Rabbinden sana bahçeler, altın ve gümüşten hazineler, köşkler vermesini iste de böylece seni çalışmaktan kurtarmış olsun. Çünkü sen maişetini elde etmek için pazarlara çıkıyor, bizim çalıştığımız gibi çalışıyorsun. Böylelikle senin Allah katındaki faziletini bilmiş oluruz. Eğer iddia ettiğin gibi peygambersen bunu yap!” Bunun üzerine Allah'ın Rasûlü (s.a.v)onlara şöyle dedi: 

“Ben bunu yapamam. Rabbimden bunları isteyen bir kimse de değilim. Ben size bunlarla Peygamber (s.a.v)  olarak gönderilmedim. Lâkin Allah beni müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. Eğer benim getirdiklerimi kabul ederseniz bu sizin dünya ve ahiretteki nasibinizdir. Eğer bana karşı çıkarsanız Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredeceğim!” Kureyşliler 

“O halde bizim üzerimize gökten parçalar düşür! Çünkü senin iddia ettiğine göre Rabbin isterse bunu yapar. Sen bunları yapmadıkça biz sana iman etmeyiz” dediler. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)onlara 

“Bu Allah'a ait bir husustur. İsterse sizin başınıza bunları getirir” dedi. Kureyşliler ise 

“Ey Muhammed! Rabbin bilmiyor mu ki bizler seninle oturacağız ve şu anda sana sorduklarımızı soracağız, isteklerimizi senden isteyeceğiz. Bunun için bize cevab olacak bir şeyi niçin sana takdim etmedi ve öğretmedi? Bu hususta başımıza gelecekleri niçin sana haber vermedi? Bizim kulağımıza geldiğine göre, bunları Yemame'de ismi Rahmân olan kişi sana öğretiyormuş. Yemin olsun ki hiçbir zaman Rahmân'a iman etmeyiz. İşte ey Muhammed! Senin hakkındaki icraatlarımızdan ötürü artık mazur sayılırız. İyi bil ki seni bizim hakkımızdaki icraatınla başbaşa bırakmayacağız. Ya biz yahut da sen helâk olacaksın!” dediler. İçlerinden biri 

“Biz meleklere ibadet ediyoruz. Onlar Allah'ın kızlarıdır” dedi. Başka biri de 

“Sen Allah'ı ve melekleri peyderpey getirmedikçe sana iman etmeyiz” dedi. Onlar Rasûlullah'a bunları söyledikten sonra Rasûlullah (a.s.m) onların evinden çıktı. Onunla beraber Abdullah b. Ebî Ümeyye b. Muğire b. Abdullah b. Ömer b. Mahzum da dışarı çıktı. Bu kişi Rasûlullah'ın amcası Abdulmuttalib'in Atike isimli kızının oğluydu. Abdullah 

“Kavmin sana arzedeceklerini arzettiler ey Muhammed! Sen ise hiçbirini kabul etmedin. Sonra senden kendileri için birtakım şeyler talep ettiler ve onunla senin Allah katındaki dereceni bilmek için istediler. Onu da yapmadın. Sonra onları korkuttuğun azabın hemen gelmesini istediler (onu da yapmadın). Allah'a yemin ederim ki sana hiçbir zaman iman etmem. Ta ki sen bir merdiveni göklere dayayıp, o merdivenle göğe çıkıp, ben de sana baktığım halde göğe varıp beraberinde açık bir sahife ve senin peygamberliğini tasdik eden dört melek getirmedikçe... Andolsun Allah'a, eğer bunu da yapsan sanırım yine seni tasdik etmem” dedi. Sonra Rasûlullah'tan ayrıldı. Hz. Peygamber (s.a.v)  de üzüntülü ve sıkıntılı olarak aile efradına döndü. Çünkü kavmi tarafından davet edildiğinde umduklarını bulamadı ve üstelik onların kendisinden ne kadar uzak olduklarını gördü.[1]


[1] İbn Cerir, (İbn Abbas'tan); Ziyad b. Abdullah Bekkai (İbn İShak'tan Said b. Cübeyr, İkrime tarikiyle İbn Abbas'tan), İbn Kesir, Tefsir, III/62; Bidaye, III/50 

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/70-73.

10 Şubat 2022 Perşembe

6. FASIL: HZ. PEYGAMBER'İN TOPLANTILARDA HALKI İSLÂM'A DAVET ETMESİ

 



Hz. Peygamber'in İlgili Ayet İndiğinde Yakın Akrabalarını ve Kureyş Kabilelerini İslâm'a Davet Etmesi

- Cenab-ı Hak “En yakın aşiretini uyar” (Şuara: 26/214) ayetini indirdiğinde Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)evinden çıkıp Merve tepesine gitti. Sonra, 

“Ey Fihroğulları!” diye bağırdı. Kureyşliler süratle Rasûlullah'a geldiler. Ebu Leheb b. Abdulmuttalib (bu kişi Rasûlullah'ın özbeöz amcasıdır) 

“İşte Fihroğulları yanındadır, söyle!” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Ey Ğalibogulları!” deyince Fihroğullarından Benî Muharib ve Benî Haris yanından ayrıldılar. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Ey Luey bin Ğalibogulları!” deyince, Benî Teym el-Edrem b. Ğaliboğulları yanından ayrıldı. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Ey Kâb bin Lueyoğulları!” deyince, bu sefer Benî Amir b. Luey Rasûlullah'ın yanından ayrıldı. Rasûl-ü Ekrem, 

“Ey Mürre b. Kâboğulları” deyince, Benî Adiy b. Kâb, Benî Sehm, Benî Cumeh b. Amr b. Huseys b. Kâb b. Luey, Rasûlullah'ın yanından ayrıldı. Rasûlullah (a.s.m) 

“Ey Kilab b. Murreoğulları!” deyince, Benî Mahzun b. Yakaza b. Murre ve Benî Teym b. Murre Rasûlullah'ın yanından ayrıldı. Rasûl-ü Ekrem, 

“Ey Kuseyoğulları!” deyince, bu sefer Benî Zühre b. Kilab Rasûlullah'ın yanından ayrıldı. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Ey Abdi Menafoğulları!” deyince, Benî Abduddâr b. Kusay ve Benî Esed b. Abduluzza b. Kusay ve Benî Abd b. Kusay Rasûlullah'ın yanından ayrıldı. Bunun üzerine Ebu Leheb 

“İşte Abdi Menafoğulları senin yanında. Şimdi konuş!” dedi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)şöyle devam etti: 

“Allah bana en yakın aşiretimi uyarmamı emretti. Sizler benim Kureyş'ten en yakın akrabalarımsınız. Ben Allah'tan sizin için herhangi bir nasib verme iktidarında değilim. Ahirette de size bir nasib veremem. Ancak siz lailaheillellah derseniz bu olur. Ben bu kelimenizle Rabbinizin katında size şahidlik edeceğim. Bunu söylediğiniz takdirde Araplar sizin emrinize girecek, Acemler size başeğecektir”. Bunun üzerine Ebu Leheb, Rasûl-ü Ekrem'e hitaben 

“Helâk olasıca! Bunun için mi bizi buraya çağırdın” dedi ve Cenabı Hak Ebu Leheb hakkında Mesed suresini nazil etti. Bu surede “Ebu Leheb'in iki eli de kurusun” denilmiştir.[1]

Cenab-ı Hak “En yakın akrabanı uyar” ayetini indirdiğinde Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)Safa'ya geldi. (Safa ve Merve Kâbe'ye yakın iki küçük dağdır). Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)Safa'ya çıktı, sonra şöyle bağırdı: “Ya sabahah!” (Bu imdat isteyen bir kimsenin kullandığı bir kelimedir). Böylece halk Rasûlullah'ın yanında toplandı. Kimi bizzat geldi, kimi de elçisini gönderdi. Rasûl-ü Ekrem, 

“Ey Abdulmuttalib oğulları! Ey Fihr oğulları! Ey Kâb oğulları! Acaba size, şu dağın eteğinde bir süvari birliği var ve üzerinize hücum etmek istiyorlar desem beni tasdik eder misiniz” diye sordu. Onlar da 

“Evet, ederiz. Zira senin yalan söylediğini görmedik” dediler. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)

“Ben sizin için bir uyarıcıyım. Önünüzde şiddetli bir azab vardır” dedi. Ebu Leheb 

“Ey bütün gün gezen! Ey helâk olasıca! Sen bizi bunun için mi davet ettin?” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ “Ebu Leheb'in elleri kurusun da helâk olsun” ayetlerini indirdi.[2]


[1] İbn Sa'd, (İbn Abbas'tan); Kenz, I/277

[2] Ahmed, (İbn Abbas'tan); Buhari, Müslim; Bidaye, I/38

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/75-76.