Sahabelerin Ahzap Gecesinde Şiddetli Korkuya, Açlık ve Soğuğa Katlanmaları
- Huzeyfe (r.a.) Hz. Peygamber'le birlikte bulundukları savaşlardan bahsetti. Onun yanında oturanlar
“Andolsun, eğer biz Peygamber'le beraber olsaydık, şöyle şöyle yapardık!” dediler. Huzeyfe
“Bunu temmenni etmeyiniz. Ben sahabileri Ahzab gecesinde gördüm. Saf tutmuş, oturuyorlardı. Ebu Süfyan ve beraberindekiler üst tarafımızda, Kureyza yahudileri de altımızda idiler. Çoluk çocuğumuza hücum etmelerinden korkuyorduk. Karanlık ve rüzgar bakımından ondan daha şiddetli bir gece görmedim. Esen rüzgarda yıldırımlara benzer sesler vardı. Öyle karanlık vardı ki birbirimizin parmağını dahi göremiyorduk. Münafıklar evlerinin perişan olduğunun bahisle Peybamber'den izin istemeye başladılar. Halbuki evleri perişan değildi. Münafıklardan kim Peygamber'den izin istemişse, Peygamber (s.a.v) kendisine izin verdi. Ve izin verilenler teker teker sıvışıp gidiyordu. Biz üçyüz kişiydik. Hz. Peygamber (s.a.v) bir ara bize yönelerek teker teker halimizi sordu. Yanıma geldi. Üzerimde düşmanın silahından bile koruyacak bir zırhım bile yoktu. Hatta soğuktan koruyacak elbisem de yoktu. Ancak sırtımda yün elbise vardı ki, o da hanımıma aitti. Dizlerimden aşağı inmiyordu. Hz. Peygamber (s.a.v) yanıma geldiğinde iki dizim üstünde oturmuştum. Bu kimdir diye sorunca
“Ben Huzeyfe'yim ya Rasülellah” dedim. Tekrar
“Huzeyfe mi?” diye sorunca, ben daha çok yere eğildim.
“Evet, ya Rasülellah, Huzeyfe!” dedim. Bunu da ayağa kalkmamak için söylüyordum. Fakat ayağa kalktım. Bana
“Kureyş ordusunda kaynaşma var. Git, bana haber getir' dedi. Ben o gece korku ve soğuk sebebiyle herkesten daha dehşetli bir haldeydim. Rasülullah'ın emri üzerine çıktım ve Hz. Peygamber (s.a.v) benim için “Ey Allah'ım! Onu önünden, arkasından, sağından, solundan, üstünden ve altından muhafaza eyle!” diye dua buyurdu.
Allah'a yemin ederim, Allah'ın içimde yaratmış olduğu korku ve soğuğu artık hissetmez oldum, hepsi zail olup gitti. Rasûlullah'ın yanından arkamı dönerek giderken bana
“Ey Huzeyfe, sakın bana dönüp gelinceye kadar düşman içinde herhangi bir hadise çıkarma!” dedi. Böylece çıktım, müşriklerin ordusuna yaklaştım. Baktım ki bir ateş yanıyor. Esmer ve şişman bir adam, ellerini ateşte ısıtıyor ve kalçalarına sürerek “artık dönelim, artık dönelim” diyordu. Bu geceden önce Ebu Süfyan'ı tanımıyordum. Ateşin ışığında adama atmak için okluğumdan beyaz başlı bir ok çıkardım, yayıma yerleştirdim. Fakat Hz. Peygamber'in “Düşman içinde bir hadise çıkarma” sözünü hatırladım ve oku tekrar yerine koydum. Sonra bana cesaret geldi ve ordugâhın içine girdim. Baktım ki bana en yakın bulunan kişiler Benî Amir kabilesidir. Birbirlerine
“Ey Amir'in ailesi! Haydi, geri dönünüz. Sizin artık burada yeriniz yoktur!” diyorlardı. Fırtına da onların üzerine doğru esiyor, fakat onların sınırını aşmıyordu. Allah'a yemin ederim ki, fırtınanın eşya ve yatakları içine savurduğu taşların sesini duyuyordum. Sonra Rasûlullah'a doğru geldim. Yolun ortasına gelince, yirmi kişi civarında bir süvari kâfilesiyle karşılaştım. Hepsi de sarıklıydı. Bana
“Arkadaşına söyle, Allah onu bunların şerrinden korudu!” dediler.
Rasûlullah'a geldim. Peygamber (s.a.v) abasını sırtına sarmış, namaz kılıyordu. Allah'a yemin ederim ki, ben döner dönmez, eski soğuğu hissettim. Çenelerim birbirine vuruyordu. Hz. Peygamber, bana “Gel” diye işaret etti. Ona yaklaştım. Abasının eteğini sırtıma attı. Allah'ın Rasûlü (s.a.v)bir hadise ile karşılaştığı zaman namaz kılardı. Ona durumu anlattım ve “Ben onların aralarından ayrılırken, onlar dönmek üzereydiler” dedim. Bunun üzerine, Allah Teâlâ, Ahzab: 33/9-25 ayetlerini indirdi.[1]
- Yezid et-Teymî şöyle anlatıyor: Huzeyfe'nin yanındaydım. Bir kişi Huzeyfe'ye
“Eğer ben Peygamber (s.a.v) zamanına yetişseydim onunla beraber savaşır ve büyük bir metanet gösterirdim” dedi. Huzeyfe ona
“Sen mi öyle yapacaktın? Allah'a yemin ederim ki, Ahzab günü Hz. Peygamber'le beraberdim. Şiddetli rüzgâr ve korkunç bir soğuk vardı. Hz. Peygamber (s.a.v)
“Bir kişi yok mudur ki, müşriklerden bir haber getirsin de kıyamet günü benimle beraber bulunsun” dedi. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v) haber getirmem için beni gönderdi. Gidip Kureyş'in durumunu öğrendikten sonra Rasûlullah'a vardım. Düşmanın yanından döndükten sonra yine eskisi gibi titriyordum. Rasûlullah'a haberi verdim. Rasûlullah (a.s.m) abasını bana giydirdi. Aba sırtındaydı ve onunla namaz kılıyordu. Ve sabaha kadar Hz. Peygamber'in abası altında uyudum. Sabahladığımda Hz. Peygamber (s.a.v) “Ey uykucu! Kalk” dedi.[2]
________________________________________
[1] Bidaye, IV/114 (Hakim'den); Kenzü'l-Ummal, V/279, Ebu Davud ve İbn Asakir de başka bir senetle ve uzun olarak rivayet etmişlerdir.
[2] Müslim; hadisi İbn İshak da, Muhammed b. Ka'b el-Kurazi'den munkati olarak rivayet ediyor. Burada Hz. Peygamber (s.a.v) haber getirme cümlesini “şart cümlesi” olarak getiriyor ve “Korku, soğuk ve açlık dolayısıyla, hiç kimse buna cesaret edememişti” eki de var.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/317-318.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkürler