- Abdurrahman el-Âmiri kavminin yaşlılarından naklen şöyle anlatıyor:
“Rasûlullah (a.s.m) bize geldi. Ukkaz panayırındaydık.
“Sizler kimlerdensiniz?” diye sordu. Biz de Benî Âmir b. Sa'sa'a'dan olduğumuzu söyledik. Bunun üzerine
“Siz hangi Benî Âmir'densiniz?” dedi. Biz de
“Benî Kâb b. Rebia'danız” dedik. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)
“Sizin içinizde, size sığınan bir kimseyi koruyabilir misiniz?” diye sordu. Cevap olarak dedik ki:
“Bir kuvvetliyiz, koruruz. Hiç kimse bizim ateşimizde ısınmaz (hiç kimse bize yaklaşamaz)”. Rasûl-ü Ekrem, bunun üzerine
“Ben Allah'ın Rasûlü'yüm. Eğer size gelirsem Rabbimin risaletini tebliğ etmem için bana yardımcı olur musunuz? Beni korur musunuz? Herhangi birinize hoşuna gitmeyeceği bir teklifte bulunmayacağım” dedi. Onlar da Hz. Peygamber'e
“Sen Kureyş'in hangi kabilesindensin?” diye sordular. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)
“Benî Abdulmuttalib'tenim” dedi. Onlar
“Benî Abdimenaf seni nasıl karşılar?” dediler. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)
“Beni ilk yalanlayan ve kovan onlar oldu” dedi. Bunun üzerine Benî Âmir kabilesi
“Biz seni kovmayız, lâkin iman da etmeyiz. Sen Rabbinin risaletini tebliğ edinceye kadar seni koruruz” dediler.
Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)onların yanında konakladı. Onlarla alış-veriş yaptı. Bu esnada Bucre b. Kays el-Kuşeyrî adlı kişi onlara geldi ve
“Şu yanınızda gördüğüm ve tanımadığım kişi kimdir?” diye sordu. Onlar da
“Bu, Kureyş'ten Muhammed b. Abdullah'tır” dediler. Bucre
“Onunla sizin ne işiniz var?” diye sordu. Onlar
“Bu zat iddia ettiğine göre peygamberdir. Rabbinin emrini tebliğe fırsat bulmak için bizim kendisini korumamızı istiyor” dediler. Bucre
“Siz ona ne cevab verdiniz?” diye sordu. Onlar
“Ona hoş geldin, safa geldin, seni memleketimize götürürüz. Kendimizi hangi şeylerden korursak seni de onlardan koruruz” dedik. Bucre
“Bu panayır ehlinden hiçbir kimseyi bilmem ki buradan sizin götürdüğünüzden daha şerli bir şeyi memleketine götürmüş olsun” dedi ve ilave etti:
“Siz insanların hepsiyle savaşmaya başladınız bile! Arapların hepsi bir yaydan size ok atacaktır. Bu zatın kavmi kendisini daha iyi tanır. Eğer ondan bir hayr görseydiler onunla diğer insanlarla nasılsalar öyle olurlardı. Siz bir kavmin sefihini, kavminin kovduğunu, yalanladığı birini mi götürmek istiyor, onu bağrınıza basıyor, ona yardım ediyorsunuz? Sizin görüşünüz ne de kötüdür?” Sonra Rasûlullah'a yönelip şunları söyledi:
“Kalk, kavmine git! Andolsun eğer kavmimin yanında olmasaydın senin boynunu vururdum”. Rasûlullah (a.s.m) devesine doğru gitti ve deveye bindi. Bucre denilen habis, Rasûlullah'ın devesinin böğrüne vurdu. Deve sıçradı ve Rasûl-ü Ekrem'i düşürdü. O anda Benî Âmir'in yanında Dubâa binti Âmir b. Kurt adlı bir hanım vardı. Rasûlullah'a Mekke'de iman eden hanımlardan biriydi. O sırada kavmini ziyarete gelmişti. O kadın
“Ey Âmir oğulları! Aranızda Allah'ın Rasûlü'ne bir hakaret reva görülürken içinizde peygamberi bundan koruyacak kimse yok mu?” dedi. Böylece amcazadelerinden üç kişi kalktı, Bucre'ye küfrettiler. İki kişi de ona yardım etti. Hz. Peygamber'in taraftarı kişilerin her biri ötekilerden bir kişiyi yere yıktı. Göğüslerinin üzerine oturup yüzlerine yumruklar indirdiler. Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)
“Ey Allah'ım! Şu bana yardım eden üç kişiye bereket ver ve şu karşı gelen kişilere de lânet et!” diye dua etti. O üç kişi müslüman oldular ve şehid olarak rablerine kavuştular. diğer kişiler de helâk oldular. Bucre'ye yardım edenlerin adları Hüzn b. Abdullah, Muaviye b. Ubade idi. Rasûlullah'a yardım eden üç kişinin isimleri de şöyle idi: Sehl'in iki oğlu Gıtrif ile kardeşi Gatafan ve Urve b. Abdullah![1]
- Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)Benî Amr b. Sa'sa'a'ya vardı. Kendisini onlara arzetti (beni koruyun ki ben de Allah'ın emrini tebliğ edeyim dedi). İçlerinden biri (ismi Bahîra b. Firas idi) şöyle dedi:
“Andolsun eğer Kureyş'ten olan bu kişiyi tutarsam onunla Arapları yenmiş olurum” dedi ve sonra
“Eğer biz sana tâbi olursak, sonra sen, sana muhalefet edenlere galib gelirsen, senden sonra biz tâbilerimizin başına geçebilir miyiz?” diye sordu. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)
“Emir Allah'a aittir, dilediğine verir onu” dedi. O şahıs
“Biz göğüslerimizi senin için Araplara hedef kılacağız da, Allah seni galib getirdiğinde emir bizden başkasının mı olacak? O halde senin durumun bizi ilgilendirmez” dedi ve böylece Rasûl-ü Ekrem'e tâbi olmaktan kaçındılar. Halk geri geldiğinde Benî Âmir'de yaşlı bir yakınlarının yanına vardılar. Kişi o kadar yaşlı idi ki kendileriyle beraber hacca dahi gelemiyordu. Onlar onun yanına geldiklerinde o mevsimde olan hadiseleri kendisine anlatıyorlardı. Yanına geldiklerinde neler olup olmadığını kendilerine sordu. Onlar da
“Bize Kureyş'ten bir genç geldi. Benî Abdulmuttalib'dendi. Kendisinin Peygamber (s.a.v) olduğunu söyledi ve bizi de kendisini korumaya davet etti. Onunla beraber olmamızı teklif edip, kendisini memleketimize götürmemizi istedi (biz de getirmedik)” dediler. O ihtiyar, elini başının üzerine koyduktan sonra şunları söyledi:
“Ey Âmir oğulları! Acaba bunu telafi etmek mümkün mü? Acaba elinizden kaçırdığınızı bir daha yakalayabilir misiniz? Nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki İsmailoğulları'ndan hiç kimse yalandan peygamberlik iddiasında bulunmamıştır. Bu bir gerçektir. Siz nasıl oldu da bu fırsatı kaçırdınız?”[2]
[1] Ebu Nuaym, Delail, s. 200; Bidaye, II/141, (Said b. Yahya b. Said el-Emevi Meğazi'sinde babasından)
[2] İbn İshak, (Zühri'den); Bidaye, III/139; Ebu Nuaym, Delail, s. 100, (Zühri, Hz. Peygamber'in Kinde kabilesinin reisi Müleyh'e başvurduğunu, onları Allah'a davet edip, kendisini korumalarını istediyse de, teklifinin kabul edilmediğini söylemektedir)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/80-82.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkürler