6 Aralık 2020 Pazar

Ebu Süfyan'ın Herakliyüs'le Konuşması

 



- Ebu Süfyan şöyle anlatıyor: Kureyş'in bir kervanıyla Şam taraflarında bulunuyordum. Ticaret için gitmiştim. Bu, Hz. Peygamber'le on senelik barış yaptığımız devreye rastlıyordu. Biz Kudüs'te iken Herakliyüs de oraya geldi. Bizi meclisine davet etti. Gittik; etrafında Rum ileri gelenleri ile oturuyordu. Sonra bizi huzura aldırdı ve tercümanı da getirtti: 

‘Hanginiz, ‘Ben peygamberim' diyen kişiye soy bakımından daha yakındır?' diye sordu. 

‘Ben ona hepsinden daha yakınım' dedim. Herakliyüs 

‘Ebu Süfyan'ı ve arkasından da arkadaşlarını bana yaklaştırınız!' dedi. Onları tam arkama dizdiler. Sonra tercümanına benim arkamda bulunanlara söylenmek üzere şöyle dedi: 

‘Onlara benim Ebu Süfyan'dan Muhammed'in durumunu soracağımı ve eğer bana doğruyu söylemezse onu yalanlamalarını söyle!'

Allah'a yemin ederim ki, eğer onlar yalanımı çıkarmayacak olmasalardı ben onun hakkında yalan söyleyecektim. Herakliyüs'ün benden sorduğu ilk şey şuydu: 

‘Bu kişi sizin aranızda soyca nasıldır?' Dedim ki: 

‘O, bizim aramızda soylu birisidir'. Herakliyüs 

‘Bundan önce sizden hiç kimse peygamberlik iddiasında bulunmuş mudur?' dedi. 

‘Hayır!' dedim. Herakliyüs 

‘Onun atalarından kral olan kimse var mıdır?' diye sordu. Ben yine 

‘Hayır!' dedim. Bu sefer 

‘Acaba halkın ileri gelenleri mi yoksa fakirleri ve zayıfları mı ona tâbi olurlar?' dedi. Zayıfların tâbi olduğunu söyledim. 

‘Bunlar gün geçtikçe artıyorlar mı yoksa eksiliyorlar mı?' dedi. Ben 

‘Artıyorlar' dedim. O, 

‘Onun dinini kabul edip de daha sonra dinini beğenmeyen, cayanlar var mıdır?' diye sordu. 

‘Hayır!' dedim. 

‘Siz onu bu söylediklerinden önce yalancılıkla itham eder miydiniz? dediğinde yine 

‘Hayır!' dedim. Onun hile yapıp yapmadığını sordu, ben de yapmadığını söyledim ve hemen arkasından da 

‘Biz bir müddettir onun ne yaptığını bilmiyoruz' dedim. Orada imkan bulup da Hz. Peygamber'in aleyhinde araya sokuşturduğum tek şey bu idi. Herakliyüs 

‘Onunla savaştınız mı?' diye sordu. 

‘Evet!' dedim. Savaşımızın nasıl olduğunu öğrenmek istedi. Ben de 

‘Harp, bizimle onun arasında nöbetledir; bazan o, bazan da biz gâlip geliriz' dedim. 

‘O size neyi emrediyor?' diye sordu. Buna şu şekilde cevap verdim: 

‘O şöyle diyor: Bir olan Allah'a kulluk ediniz. O'na hiçbirşeyi ortak koşmayınız. Atalarınızın söylediklerini terkediniz. Ve yine bize, namaz kılmayı, doğruluğu, zinadan korunmayı, akrabalarımızla ilişkiyi kesmememizi söylüyor, emrediyor'. Bunun üzerine Herakliyüs tercümanına şunları söyledi: 

“Ebu Süfyan'a söy!e ki ben onun soyunu kendisinden sordum, ‘O soylu bir kişidir' dedi' ki peygamberler de böyledir. Kavimlerinin soylularından olurlar. Kendisine ondan önce peygamberlik iddiasında bulunanların olup olmadığını sordum, buna ‘Hayır!' cevabı verdi. Ben, ondan önce bir kişi peygamberlik iddiasında bulunmuş olsaydı o da bu zâta uyarak böyle söylüyor diyecektim. Ben Ebu Süfyan'a ‘Onun ataları arasında kral olan var mıdır?' diye sordum. ‘Hayır!' dedi. Eğer onun atalarından birisi kral olsaydı, bu kişi atasının krallığını elde etmeye çalışıyor diyecektim. Ona sordum: ‘Peygamberlik iddiasında bulunmazdan önce onu yalancılıkla itham eder miydiniz?' Yine ‘Hayır!' dedi. Ben biliyorum ki, o kişi halka karşı yalan söylemiyorsa Allah'a karşı yalan söylememek elbetteki onun şânına daha çok yakışır. ‘Halkın ileri gelenleri mi yoksa zayıf insanlar mı ona tâbi oluyorlar?' diye sordum. Zayıfların tâbi olduğunu söyledi. Zaten zayıflar rasûllerin, peygamberlerin tâbileridirler. Kendisinden, onun tâbilerinin artıp eksilmesini sordum. Artıyorlar' dedi. İman işi de zaten böyledir: Artar, ta ki tamam oluncaya kadar. Yine kendisine ‘Onun dinine girdikten sonra, onu beğenmeyip de dinini terkeden birisi oldu mu?' diye sordum. Buna da ‘Hayır!' dedi. İman da böyledir: İnsanoğlunun kalbinin damarlarına karıştıktan sonra artık ayrılmaz. ‘Hile yapıyor mu?' diye sordum. Bu soruya da ‘Hayır!' cevabı verdi. Peygamberler de böyledir: Hile yapmazlar. Kendisine ‘Size ne emrediyor?' diye sordum. Buna da şöyle cevap verdi: ‘Bir olan Allah'a ibadet etmemizi, hiçbir şeyi O'na ortak koşmamamızı emrediyor, bizi putlara ibadetten nehyediyor; namazı kılmamızı, zinadan kaçınmamızı söylüyor' dedi. Eğer Ebu Süfyan'ın bu söyledikleri doğru ise kesinlikle o, bu iki ayağımın altındaki topraklara da hâkim olacaktır. Onun geleceğini biliyordum. Fakat Onun Araplardan olacağını zannetmiyordum. Onun yanına sağ-selamet varacağımı bilseydim onunla buluşmanın zorluklarına tahammül gösterecektim. Eğer ben onun yanında olsaydım onun ayaklarını yıkardım'. Sonra Hz. Peygamber'in mektubunu istedi. Hz. Peygamber (s.a.v)  bu mektubu Dıhyet'ul-Kelbî ile beraber Busrâ valisine göndermişti. O da onu Herakliyüs'e yollamıştı. Mektupta şunlar yazılıydı:

“Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla!

Allah'ın kulu ve peygamberi Muhammed'den Rum'un büyüğü olan Herakliyüs'e! Allah'ın selamı hidâyete tâbi olanın üzerine olsun. Bunlardan sonra, seni İslâm'ın davetiyle davet ediyorum. Müslüman ol, kurtul. Allah ecrini iki defa verecektir. Eğer sırt çevirirsen çiftçilerin de günahı kesinlikle senin boynunda olacaktır. Hizmetçiler, çiftçiler, amele takımları da sana bakıp müslüman olmuyorlar. Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye geliniz. Ancak Allah'a ibadet edelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da bir kısmımız diğer bir kısmımızı rabb edinmesin. Eğer onlar sırt çevirirlerse şöyle deyiniz: ‘Şahit olunuz ki biz müslümanlarız'[1]

Herakliyüs bunları söyledikten ve mektup okunup bitirildikten sonra huzurunda sesler yükseldi, feryatlar koptu ve bizi dışarı çıkardılar. Dışarı çıktıktan sonra arkadaşlarıma şöyle dedim: ‘Ebî Kebşe'nin oğlunun (Hz. Peygamber'i kastediyor) durumu çok büyüdü ve kuvvet buldu. Benî Esfer kralı yani Rum kralı bile ondan korkuyor!' Artık o zamandan sonra kesinlikle biliyordum ki Hz. Peygamber (s.a.v)  gâlip gelecektir. Ta ki Allah Teâlâ bana iman nasip edecektir.

Kudüs emiri, Herakliyüs'ün dostu ve teb'ası ve Şam hristiyanlarının piskoposu olan İbn en-Nâtûr şunları söylüyor: ‘Herakliyüs Kudüs'e geldikten sonra bir gün çok rahatsız olarak sabahladı. Kumandanlarından bazıları ona 

‘Betiniz-benziniz hoşumuza gitmiyor' dediler. Herakliyüs zeki bir insandı. Yıldız ilmini biliyordu ve onlara bakarak hadiseleri çözerdi. Onlara şöyle dedi: 

‘Yıldızlara baktığımda sünnet edilenlerin kralının ortaya çıktığını gördüm. Acaba bu milletlerden hangisi sünnet yapıyor?' Çevresindekiler 

‘Yahudilerden başka sünnet yapan yoktur. Yahudilerin durumu da seni hiç korkutmasın Şehirlerine, valilerine mektup yaz. O şehirlerde bulunan yahudileri öldürsünler' dediler. Onlar bu durumda iken huzura Gassan kralının gönderdiği bir elçi getirildi. Ve bu elçi onlara Hz. Peygamber'in hadisesini anlattı. Bunu duyduğunda Herakliyüs etrafındakilere dedi ki: 

‘Gidiniz, bakınız; bu adam sünnet edilmiş midir, edilmemiş midir?' Baktılar ve sünnetli olduğunu söylediler. Herakliyüs ona Arapların da sünnet olup olmadığını sordu. O da 

‘Araplar da sünnet olurlar' dedi. Herakliyüs 

‘İşte bu, Arapların kralıdır; ortaya çıktı' dedi. Sonra bu hususu Roma'da bulunan bir arkadaşına yazdı. O arkadaşı da ilim bakımından Herakliyüs gibiydi. Herakliyüs Kudüs'ten Humus'a gitti ve o arkadaşından mektup gelinceye kadar da oradan ayrılmadı. O da Hz. Peygamber'in çıkışı ve peygamberliği hususunda Herakliyüs ile aynı görüşteydi. Böylece Herakliyüs, Rum ileri gelenlerinin Humus'ta bulunan şatoya toplanmalarını emretti. Sonra emir verdi, şatonun tüm kapıları kilitlendi. Daha sonra kalkarak şöyle dedi: 

‘Ey Rum topluluğu! Kurtuluş ve doğruluğu ve mülkünüzün sizin için daima sabit kalmasını ister misiniz? O halde geliniz, şu peygambere tâbi olunuz!' Onlar vahşi merkeplerin sıçrayışı gibi kapılara doğru sıçradılar. Fakat kapıların kilitli olduğunu gördüler. Herakliyüs onların bu nefretini gördü, iman etmeyeceklerini anladı. Bunun üzerine onların geri getirilmesini emretti ve şöyle dedi: 

‘Ben bu sözü dininize olan bağlığınızı denemek için söyledim ve bağlılığınızı da gördüm'. Böylece onlar Herakliyüs'e secde ettiler ve ondan razı oldular. İşte bu, Herakliyüs'ün son şânı idi.[2]


[1] Al-i İmran: 3/64

[2] Bidaye IV/266 (Buhari, İbn Abbas tarikiyle kitabın birçok yerinde; İbn Mace hariç diğer bazıları da Zühri, Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe b. Mes'ud, İbn Abbas tarikiyle); yine Bidaye IV/262 (İbn İshak, Zühri'den); Ebu Nuaym, Delail s. 119; Beyhaki IX/178.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/118-121.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaptığınız için teşekkürler