17 Kasım 2020 Salı

17. FASIL: HZ. PEYGAMBER'İN, İNSANLARIN HİDÂYETİNİ İLGİLENDİREN ÇALIŞMALARI VE AHLÂKI

 



İsrailoğulları'nın Büyük Âlimlerinden Zeyd b. Su'ne'nln Müslüman Olması

- Zeyd b. Su'ne şöyle anlatıyor: Allah Teâlâ hidâyetimi dilediğinde ben şu iki alamet hâriç peygamberlik alametlerinin hepsini Muhammed'de buldum. Onların da Muhammed'de olup olmadığını daha tecrübe etmedim: 

‘Halimliği cehâletini geçecektir. Ona karşı yapılan cehâletler onun halimliğini artıracaktır' dedim. Bunları da şu olayda buldum: Hz. Peygamber (s.a.v)  birgün hanımlarının hücrelerinden çıktı. Beraberinde Ali b. Ebî Tâlib de vardı. O esnada devesinin sırtında bedevîye benzer bir kişi Hz. Peygamber'e yaklaşarak şöyle dedi: 

‘Ey Allah'ın Rasûlü! Benim birkaç adamım vardır. Falan kabilenin falan köyündendirler. Müslüman oldular. Ben onlara 

‘Eğer müslüman olursanız Allah size geniş rızık verecektir' dedim. Fakat yağmur yağmadığı için şimdi onlar şiddet ve yokluk içinde kıvranıyorlar. 

Ey Allah'ın Rasûlü, onlar bir ümit için İslâm'a girdiler; korkarım ki yine bir ümit için ondan çıkmış olacaklar. Eğer onlara yardım olarak birşey göndermeyi uygun görürsen onu götürelim' dedi. Hz. Peygamber (s.a.v)  yanındakine baktı -zannedersem o Ali idi-. O, 

‘Ey Allah'ın Rasûlü, elimizde ondan hiç bir şey kalmadı' dedi. O esnada ben Hz. Peygamber'e yaklaştım ve şöyle dedim: 

‘Ey Muhammed, falan kabilenin bostanındaki bazı hurmaları belli bir zamana kadar bana satabilir misin?' Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘Falan bahçenin belirli hurmaları şeklinde tayin edilmeksizin olabilir' dedi. Ben de 

‘Evet, öyle olsun' dedim. Böylece falan bahçenin hurmaları şeklinde tayin yapmaksızın Hz. Peygamber (s.a.v)  benimle alışverişe girdi. Ben de kemerimi açtım, ona seksen miskal altın verdim. Karşılığında 

‘Falan zamanda bana şu kadar hurma vereceksin' diye şart koştum. Hz. Peygamber (s.a.v)  benden aldıklarını o kişiye verdi ve şöyle buyurdu: 

‘Bunu adaletle onlara dağıt ve onları kurtar!' Hurmalarımı almama iki-üç gün kala Hz. Peygamber (s.a.v)  dışarı çıkmıştı. Beraberinde Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali ile daha başka sahabeler de bulunuyordu. Bir cenazenin namazını kıldırdıktan sonra oturmak üzere duvara yaklaştı. Yanına vardım ve onun yakasına yapıştım. İç gömleğinin ve abasının yakasını tuttum. Ona çok sert baktım ve şöyle dedim: 

‘Ey Muhammed! Niçin benim hakkımı vermiyorsun? Allah'a yemin ederim ki siz Abdulmuttalib oğullan ancak borcunuzu geciktirmekle tanınmışsınızdır. (Zeyd bunları Hz. Peygamber'i kızdırıp kızgınlığın onda ne tür bir etki yaptığını denemek için söylüyordu. Yoksa Hz. Peygamber'in borcunu geciktirmesi sözkonusu değildir.) Andolsun sizinle alışveriş yapanlar bunu bilirler' dedim. O esnada Ömer'e baktım. Gözleri bir iğ şeklinde yuvalarında dönüp duruyordu. Sonra bana şöyle bir baktı ve dedi ki: ‘Ey Allah'ın düşmanı! Şu anda duyduklarımı sen Allah'ın Rasûlü'ne mi söylüyorsun? Bu gördüklerimi sen Rasûlullah'a mı yapıyorsun? Nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki eğer fevt olmasından korktuğum birşey olmasaydı bu kılıcımla kafana vururdum'. (Hz. Ömer'in fevt olmasından korktuğu şey Zeyd'in Hz. Peygamber'e imanı meselesidir). Hz. Peygamber (s.a.v)  ise bana sükûnet içerisinde baktı ve ‘Ey Ömer, benimle Zeyd bundan başkasına daha muhtacız. Bana borcumu güzelce eda etmemi Zeyd'e de borcunu daha güzel bir şekilde tâkip etmesini tavsiye etmesi gerekirdi. Ya Ömer, Zeyd'i götür ve onun hakkını ver. Korktuğun şeyden dolayı da ona fazla olarak yirmi sa' hurma daha ver!' dedi.

Ömer beni götürdü, hakkımı verdi. Yirmi sa' hurmayı da ilave etti. Ben ona bu fazlalığın ne olduğunu sordum. Ömer şöyle dedi: ‘Hz. Peygamber (s.a.v)  korktuğum şeyden dolayı bunu sana keffâret olarak vermemi istedi'. Ona 

‘Ey Ömer, sen beni tanıyor musun?' diye sordum. Ömer 

‘Hayır!' diye cevap verdi. 

‘Ben Zeyd b. Su'ne'yim!' dedim. Bunun üzerine Ömer, 

‘Yahudilerin büyük âlimi olan Su'ne öyle mi?' dedi. 

‘Evet!' dedim. Ömer 

‘O halde bunları Allah'ın Rasûlü'ne niçin yaptın?' dedi. Ona şöyle cevap verdim: 

‘Ey Ömer, peygamberlik alametlerinin hepsini Muhammed'in yüzünde gördüm. Ancak şu iki alamet vardır ki onları Muhammed'de görememiştim: Halimliği cehâletini geçecektir. Ona karşı işlenen cehâletler ancak onun hilmini artıracaktır. İşte bu hadise ile onun ikisini de denemiş oldum. Ey Ömer, seni şahit kılıyorum ki ben Allah'ı Rabb, İslâm'ı din, Muhammed'i Peygamber (s.a.v)  olarak kabul ediyorum. Ve yine seni şahit tutarım ki malımın yarısı -ki ben bütün yahudiler- den daha zenginim tüm müslümanlara sadaka olsun' dedim. Ömer 

‘Müslümanların tamamına değil bir kısmına de; çünkü sen hepsine mal yetiştiremezsin' dedi. Ben de onun dediği gibi bir kısmı için sadaka olduğunu söyledim. Ömer'le birlikte Hz. Peygamber'in yanına döndük. Burada

‘Ben, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de onun kulu ve Rasûlü (s.a.v)olduğuna şehâdet ederim' dedim ve Hz. Peygamber'e iman ettim. Hz. Peygamber'i tasdik edip ona biatta bulundum'[1]


[1] Heysemi VIII/240 (Tabarani, Abdullah b. Selam'dan “İbn Mace de bunun bir bölümünü rivayet etti' der); İsabe I/566 (İbn Habban, Hakim ve Ebu'ş-Şeyh de Kitabu Ahlak'ın-Nebi kitabında). Delail s. 23; Ravi der ki:. “Zeyd b. Su'ne, Hz. Peygamber'le birlikte birçok savaşa katıldı ve Tebük'te şehit edildi. Kendisi önden değil arkadan vurulmuştu; yani yüzünü düşmana çevirmişti. Allah ona rahmet eylesin”

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/132-133.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaptığınız için teşekkürler