Sonra Sa'd b. Ebî Vakkas yine Rüstem'in isteği üzerine ikinci bir elçi daha göndermiştir. Bu kişi Rib'î b. Âmir'dir. Rib'î, Rüstem'in huzuruna çıktı. Rüstem'in bulunduğu çadır altın işlemeli sergilerle süslenmişti. Yerlere ipekli yaygılar açılmış, her tarafa yakutlar ve çok kıymetli inciler takılmıştı. Rüstem'in başında çok değerli taşlarla süslenmiş bir taç olup kendisi de altından yapılmış bir taht üzerinde oturuyordu. Rib'î b. Âmir ise kaba elbiseler içerisindeydi ve küçük bir ata binmişti. Rüstem'in yaygılarını çiğneyinceye kadar da atından inmedi. Biraz daha ilerledikten sonra atından indi ve onu bir yere bağladı. Silahı boynunda, zırhı sırtında, miğferi de başında olduğu halde Rüstem'e doğru yöneldi. Ona silahını bırakmasını söylediler. O da
‘Ben size kendiliğimden gelmedim. Siz çağırdığınız için buradayım. Müsaade ederseniz bu şekilde girerim; aksi takdirde döner giderim' dedi. Rüstem izin vermelerini emretti. Rib'î de elindeki mızrağına dayana dayana yürüdü. Mızrağının ucu yerdeki yaygıları delmekteydi. Rüstem ona
‘Sizi buralara kadar getiren şey nedir'” diye sordu. Rib'î buna şöyle cevap verdi:
‘Allah bizleri insanları kula kutluktan kurtarıp Allah'a ibadete çağırmamızı, onları dünyanın darlığından onun genişliğine ve diğer dinlerin zulmünden kurtarıp İslâm'ın adaletine çıkarmamız için göndermiştir. Allah Teâlâ bizleri insanları kendi dinine davet etmemiz için görevlendirmiştir. Biz onu kabul eden kimselerden elimizi çeker ve geri döneriz. Onu kabul etmeyen kimselerle de Allah'ın va'di gerçekleşene dek savaşırız'. Bunun üzerine Rib'îye
‘Peki, Allah'ın va'di nedir'.” diye sordular. O şöyle cevap verdi:
‘Allah'ın dinine girmeyenlerle savaşıp ölenler için cennet, geride kalanlar için de zaferdir'. Rüstem Rib'i'ye hitâben
‘Ben sizin sözünüzü dinledim. Peki bu işi bir müddet ertelemeye razı mısınız? Biz de bu arada bu söylediklerinizi dikkatle müzakere edelim' dedi. Rib'î
‘Bir gün mü, iki gün mü” Hangisini istersin?' diye sorunca, Rüstem
‘Hayır, bir-iki gün değil. Biz âlimlerimize, reislerimize yazıp onlardan gelecek cevabı beklemek istiyoruz' dedi. Bunun üzerine Rıb'î
‘Hz. Peygamber (s.a.v) bize savaş esnasında düşmana üç günden fazla mühlet vermememizi emretmiştir. Benim söylediklerime ve onların tavsiyelerine bak ve bu üçten birisini seç; bir, iki yahut da üç gün' dedi. Rüstem
‘Sen onların efendisi misin'?' diye sorunca Rib'î şu cevabı verdi:
‘Hayır! Fakat müslümanlar tek bir vücud gibidir. Onların en düşük rütbelileri karşıdakilerin en yüksek rütbelilerine korunma sözü verebilir'. Böylece Rüstem, kavminin ileri gelenleriyle bir toplantı yaparak onlara şöyle dedi:
‘Bu adamdan daha aziz bir kimse ve onun sözlerinden daha kuvvetli bir söz görüp işittiniz mi”' Bunun üzerine orada bulunanlar
‘Allah korusun! Sonra sen bu adama meyledip de dinini terketmeyesin. Onun elbiselerine bakmıyor musun?' dediler. Rüstem'se
‘Azap olunasıcalar! Elbiselerine değil fikrine bakınız. Konuşmasına, davranışlarına bakınız. Görüldüğü kadarıyla Araplar (müslümanlar) elbiselere pek önem vermiyorlar, onlar daha çok soy-sopları koruyorlar' dedi. [1]
[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/209-210.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkürler