Kimdi Ümmü Eymen? Sevgi ve sadakat hamuru ile yoğrulmuş, sevdiği kadar sevilmiş yüce bir kadındı. Peygâmber efendimizin doğumuna şahit olmuş ve Peygâmber evinde büyümüştü...
“ Kim cennetlik bir kadınla evlenmek isterse Ümmü Eymen ile evlensin.”
“Şu kadın (Ümmü Eymen) ailemden son kalan kişidir.”
“Ümmü Eymen annemden sonra annemdir.”
Kadınları Câhiliyye Döneminin değersizliğinden kurtarak yüce bir makama ulaştıran Hz. Peygâmber’in hayatında ve çevresinde birçok kadının olduğunu görmekteyiz. Hz. Peygâmber onlara ne kadar değer verip önem gösterdiyse, onlar da bir o kadar ona değer vermişlerdir. Öyle ki bu kadınların her biri Hz. Peygâmber’in hayatının önemli bir parçası olmuşlardı. Ve bu kadınlar bu meziyetleri ile hem kendilerinden sonra gelecek kadınlara örnek oldular, hem de Allah Rasûlün takdirine mazhar oldular. Tarih de onları altın harflerle kayıt etti. İşte kendini tarihin zengin sayfalarına yazdıran ve Hz. Peygâmber’in hayatında önemli bir yeri olan kadınlardan birisi de Ümmü Eymen’dir.
Kimdi Ümmü Eymen? Sevgi ve sadakat hamuru ile yoğrulmuş, sevdiği kadar sevilmiş yüce bir kadındı. Peygâmber’in doğumuna şahit olmuş ve Peygâmber evinde büyümüştü. Ebvâ Köyü’nde annesizliğin acısını tadan küçük Muhammed’i bağrına bastıktan sonra, ona şefkat kollarını uzatacak kadar da vefakâr biriydi. Artık bundan sonraki yaşamını da bu öksüz ve yetim yavruya adayan, ona hizmet etmekten yüksünmek şöyle dursun bundan zevk duyan fedakar bir insandı. Bu meziyetlerinden dolayı da Hz. Peygâmber’in sevgisine mazhar olan bir kadındı. Onun sevgisini kazanmak da doğal olarak Muhammedî kimliğe mensup kişilerin yani bütün Müslümanların sevgisini kazanmaktı.
Ümmü Eymen’i Müslümanların nezdinde şerefli kılan unsurlar sadece yukarıda anlatılan şeyler değildir. Yani onun fazileti sadece Hz. Peygâmber’e hizmet etmesiyle sınırlı değidir. Onun o kadar çok meziyeti vardır ki anlatmakla bitmez. O öncelikle ilk iman edenlerden birisi ve iki defa hicret ederek Muhacir olma şerefini nail olmuş imanlı, ihlâslı ve samimi bir müslümandı.
Ümmü Eymen’i Hz. Peygâmber ve Müslümanların gözünde sevimli kılan bir diğer meziyeti de cesaretiydi. Yaralıları ve hastaları tedavi edip, orduya su taşımak üzere savaşa katılan Ümmü Eymen, Uhud gibi çetin bir savaşta, erkeklerin kaçıp da Hz. Peygâmber’i yalnız bıraktıklarını görünce, kılıcı eline alıp Peygâmberini müdafaa edecek kadar da cesurdu. Ümmü Eymen’in Uhud Harbi’ndeki ruh hali aslında her şeyi anlatmaktadır. Uhud Savaşı sırasında İslâm ordusunun bozulmaya başlayıp, içlerinden bazılarının Medine’ye doğru kaçtıklarını görünce kaçan bir şâhısa: “Burada öreke (iplik eğirme aleti, iğ) var! Bari onu al da iplik bük! Kılıcını da getir, bana ver. Kadınlarla birlikte Uhud’a gidip ben çarpışayım.” demiş sonra kılıcı eline alıp Peygâmberi müdafaa etmişti. İşte bu gerçek bir kahramanlık ve cesaretin en güzel örneğidir. Ayrıca Ümmü Eymen sadece Uhud değil birçok savaşa katılarak İslamı ve İslam Peygâmberini müdafaa etmişti.
Ümmü Eymen’in izzet ve şerefine ailesi de iyi bir referanstı. Nitekim eşi Zeyd b. Hârise hem Hz. Peygâmber’in evlatlığı hem “Hubbi Rasûlüllah” (Rasullah’ın sevgilisi) künyesine mazhar olmuş nadide bir insan hem Kur’an-ı Kerim’de ismi zikredilen bir sahâbiydi. Ayrıca Mute’de ordu komutanlığı vazifesinde iken şehadet şerbeti içen bir insandı. Oğlu Eymen ise Huneyn’de şehit düşerek onu şehit annesi makamına ulaştıran cesur bir mücahitti. Dolayısıyla Ümmü Eymen hem şehit annesi hem de şehit eşiydi. Diğer oğlu Üsâme’ye gelince, o da “El-Hibbu Ibnü'l-Hubbi” (Sevgilinin oğlu) lakabına mazhar olan ve 18–20 yaşlarında Hz. Peygâmber tarafından İslâm ordusuna komutan tayin edilen izzet sahibi bir insandı. Dikkat edilecek olursa bu aile Hz. Peygâmber’in yakınında olan ve birçok güzel haslete sahip aileydi. Dolayısıyla bu aile Ümmü Eymen’in gerek Hz. Peygâmber gerekse de Müslümanlar nezdinde konum ve önemini bir derece daha artırmaktadır.
Hz. Peygâmber’in yetişmesinde ve İslâm dininin yayılmasında büyük fedakârlık gösteren bu kadına karşı Hz. Peygâmber vefalı bir evlat gibi davranıyordu. Onu bir hizmetçi veya Habeşî siyahî köle gibi değil anne gibi görüyor ve öyle davranıyordu. Nitekim ona “Ey Anacığım” diye hitap edip, onun için “Annemden sonra annemdir.” diyerek onu onure ediyordu. Böylece onu daha dün pazarlarda “mal” gibi alınıp satılan Habeşli bir köle konumundan, Hz. Peygâmber’in sevgisine mazhar olan dolayısıyla insanların gıpta ile bakacağı yüce bir konuma yükseltmişti. Yine Hz. Peygâmber onu hem çocukluk döneminde hem büyüdükten sonra üzmediği gibi ondan emeğini de hiç esirgemedi. Allah tarafından insanlığa gönderilen büyük bir Peygâmber olmasına rağmen Ümmü Eymen’e hizmet etmekten yüksünmedi. Ona hem hizmet ediyor hem de onun ihtiyaçlarını karşılıyordu. Ümmü Eymen, küçükken kendisine nasıl sahip çıkıp büyüttüyse, o da aynı hissiyatı ona besliyordu.
Annesiz ve babasız kalan Muhammed’in bundan sonraki hayatının Ümmü Eymen ile irtibatlandırılması Rahmanî bir plandı. İnsanlığa verilmek istenen mesajlar vardı. Nitekim alemlere rahmet olarak gönderilen İslâm Peygâmberinin küçükken Habeşli bir köle tarafından himaye edilmesi o güne kadar oluşan tabuları yerle bir ediyordu. Artık tüm insanlar seviye bakımından eşittiler. Kimse “Sen siyahsın! Sen beyazsın!” gibi bir ayrım yapamayacaktı. Çünkü Hz. Peygâmber’i de büyüten ve ona annesinden sonra annelik yapan siyahi bir kadındı. Kölelerin de insan olduğu, renklerin asla ve asla üstünlük ifadesi bir emare olmadığı o günün insanlarına ve onlardan sonra gelecek tüm insanlığa verilmek istenen mesajdan başka bir şey değildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkürler