- Hz. Peygamber (s.a.v) bir askerî birlik çıkardığı zaman onlara ‘Halka yumuşak davranınız. Onları Allah'a davet etmezden önce onlara hücum etmeyiniz. Yeryüzünde, isterse çamur ve kerpiçten yapılmış evler, şehirler, köyler olsun; yani ister medeni insanlar isterse göçebe halinde yaşayanlar olsun, onların bana müslüman olarak gelmeleri, onların erkeklerini öldürüp kadınlarını ve çocuklarını esir olarak getirmenizden daha sevimli gelir!'[1]
- Hz. Peygamber (s.a.v) bir askerî birlik gönderdiğinde, o askerî birliğin kumandanına önce kendi nefsi ve beraberindeki müslümanlar hakkında takva tavsiye ediyor, hayrı öneriyordu. Sonra müşrik düşmanla karşılaştığında onları üç husustan birine davet etmenin gereğine işaret buyuruyordu.
a) Onları İslâm'a davet et. İtaat ederlerse müslümanlıklarını kabul et ve onlarla savaşma.
b) Onları memleketlerinden muhacirlerin memleketine hicret etmeye davet et. Onlara de ki: Bunu yaptıkları takdirde muhacirler için ne varsa onlar için de vardır. Muhacirlerin boynunda ne görev bulunuyorsa onların boynunda da o bulunacaktır. Eğer bunu kabul etmeyip kendi yerlerinde kalmayı isterlerse, onlara müslümanların göçebeleri gibi olduklarını bildir. Müminler üzerine cereyan eden ilahi hükümler onların üzerine de cereyan edecektir. Onların, savaşta alınan ganimet ve fey malları üzerinde bir payları olmayacaktır. Ancak müslümanlarla cihada katılırlarsa o zaman payları olur.
c) Eğer buna da razı olmazlarsa onları haraç vermeye razı et. Eğer haraç vermeye razı olurlarsa onlardan elini çek ve sen de buna razı ol. Eğer bunlardan hiçbirini kabul etmezlerse Allah'tan yardım iste ve onlarla savaş. Bir kaleyi kuşattığın zaman, onlar Allah'ın hükmü üzerine kaleden çıkmalarını şart koşarlarsa bunu kabul etme. Ancak sizin hükmünüz üzerine çıkmalarını kabul edin. Çünkü siz Allah'ın onlar hakkında nasıl hükmedeceğini bilmiyorsunuz. Sizin hükmünüze razı olduktan sonra kaleden onları çıkarınız. O zaman dilediğiniz gibi onlar hakkında hüküm veriniz.[2]
[1] Kenzü'l-Ummal, II/294; İsabe, III/152; Tirmizi, I/195 (İbn Mendeh ve İbn Asakir, Abdurrahman b. Aiz'den)
[2] Ebu Davud, s. 358 (lafız Ebu Davud'a aittir); Müslim, II/82; İbn Mace, 210; Beyhaki, V/184 (Büreyde'den) Tirmizi “Bureyde'nin hadisi hasen ve sahihtir” der. Hadisi İmam Ahmed, Şafi, Darimi, Tahavi, İbn Hibban, Ebu Carud, İbn Ebi Şeybe ve başka muhaddisler de rivayet etmişlerdir. (Kenzü'l-Ummal, II/297)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/99-100.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkürler