- Halid b. Velid şöyle anlatıyor: Allah bana hayrı irade ettiği zaman kalbime İslâm'ı attı. Aklım başıma geldi: Dedim ki, bütün bu savaşlarda Muhammed'in karşısında çarpıştım. Hangi savaşa girmişsem neticede faydasız bir işin peşinde olduğumu idrak ettim. Ve Muhammed mutlaka galib gelecektir, kanaâti de bende yerleşmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) Hudeybiye'ye geldiğinde müşriklerden oluşan bir süvari birliğiyle beraber çıktık. Gassan denilen yerde Rasûlullah (a.s.m) ile karşı karşıya geldik. Onun karşısında durduk. Ona taarruz etmek istedim. O, ashabına öğle namazını kıldırıyordu. Onlara hücum etmek istedik. Fakat kalbimize bu azim de gelmedi. Bu da hayırlı oldu. Peygamber (s.a.v) bizim niyetimizi anlamış olacak ki ashabına ikindi namazını korku namazı olarak kıldırmıştı. Bu da bizim kalbimize ayrı bir etki yaptı. Ve dedim ki:
‘Herhalde Allah tarafından taarruz etmemize izin verilmedi'. O bizim yanımızdan uzaklaşarak üzerinde bulunduğumuz yolun sağ tarafına yöneldi. Kureyşlilerle Hudeybiye'de barış yapıp Kureyşliler de onu Kâbe'yi ziyaret etmekten menedince kendi kendime dedim ki,
“O halde ne kaldı? Nereye gideyim? Necaşi'ye mi gideyim? Muhammed'e tabi olmuş arkadaşları onun yanında emin bir şekilde yayılıyorlardı. Herakl'e mi gideyim? Dinimden çıkıp hristiyanlık veya yahudiliğe girmek durumunda kalırım. Arap olmayan bir milletin içinde duracağım, benimle beraber kalan aile efradımla evimde yaşayacağım”. Ben bu halde iken Hz. Peygamber (s.a.v) hükme bağlanan umre için Mekke'ye geldi. Ben Mekke'den ayrıldım. Onun Mekke'ye girişini görmedim. Kardeşim Velid b. Velid onunla beraberdi. O da hükme bağlanan umreye gelmişti. Beni aramış, bulamayınca bana bir mektub bırakmıştı. Mektubta şöyle yazıyordu:
“Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla!
Bundan sonra, senin aklın olduğu halde İslâm'ı bir türlü anlamayışına hayret ediyorum. Bundan daha hayret verici bir şey görmedim. İslâm gibi bir dini senin gibi bir insan nasıl tanımaz. Allah'ın Rasûlü (s.a.v)seni benden sordu:
“Halid nerede?” dedi. Ben de dedim ki:
“Allah onu getirir!” Hz. Peygamber (s.a.v) bana dedi ki:
“Halid gibi bir insan nasıl İslâm'ı tanımaz? Eğer bu çalışmasını, cihadını müslümanlarla beraber yapsaydı onun için daha hayırlı olurdu. Elbette onu başkasına takdim ederdik”. Ey kardeşim, öyleyse kaybettiğin şeyleri bâri bundan sonra kazanmaya gayret et”.
Halid diyor ki: “Kardeşimin mektubu elime geçtiği zaman Medine'ye gitmek için daha süratli davrandım ve İslâm'a olan rağbetim arttı. Rasûlullah'ın beni sorması hoşuma gitti. Rüyamda sanki dar ve kıtlık içinde olan bir memlekette idim. Orayı bırakır, yemyeşil ve geniş bir memlekete gittim. Medine'ye vardığımda dedim ki bunu Ebubekir'e sorayım. Ebubekir bana,
“Senin o çıkışın Allah'ın seni İslâm'a hidayet etmesidir. O sıkıntı ise şirktir”. Halid der ki:
“Hz. Peygamber'e gitmek kararını artık tamamen verdiğimde, benimle beraber arkadaş olarak peygambere kim gelecektir? diye sordum. Saffan bin Ümeyye ile bir araya geldik. Ona:
‘Ey Eba Vehb! Bizim durumumuzu görmez misin? Biz dişler gibiyiz, yani azız. Muhammed hem Araplara hem de Acemlere galib geldi. Eğer Muhammed'e gitsek de ona tabi olsak ne güzel olurdu? Çünkü Muhammed'in şerefi bizim şerefimizdir' dedim. O bu fikre şiddetle karşı çıkarak dedi ki:
‘Eğer benden başka bir kişi kalmasa dâhi ben Muhammed'e ebediyyen tâbi olmam!' Böylece ondan ayrıldım. Kendi kendime dedim ki, bunun babası ve kardeşi Bedir'de öldürüldüğü için kin besliyor. İkrime b. Cehl'e rastladım. Ona da Saffan'a söylediklerimi dedim. O da Saffan'ın dediği gibi dedi. Ona dedim ki:
‘O halde benim böyle bir şeyi yapacağımı kimseye söyleme!' ‘Söylemem' dedi. Evime vardım, bineğimin hazırlanmasını emrettim. Bineğimle çıkınca Osman b. Talha'ya rastladım. İçimden dedim ki,
“Bu benim dostumdur, umduğumu ona söylesem olmaz mı acaba?” Sonra onun da atalarının öldürüldüğü hatırıma geldi. Söylemek istemedim. Sonra dedim ki:
“Bana ne olacaktır ki! Ben şu saatte çıkıp gidiyorum”. Ve ona durumun vardığı noktayı açtım:
“Biz deliğe tıkanmış bir tilki mesabesindeyiz. Eğer o deliğe bir kova su boşaltılırsa çıkacaktır”. Ve ona daha önceki arkadaşlara söylediklerimin benzerlerini söyledim. O süratle, tereddüd etmeksizin bana katıldı. Ona dedim ki:
“Ben bugün erken çıkıp gitmek istiyorum. Benim bineğim de Fecci Menahe denilen yerdedir”. Hz. Halid der ki:
“Benimle Osman b. Talha, Ye'cüc denilen yerde buluşmak üzere sözleştik. Eğer ben ondan önce gidersem onu bekleyecektim. O da benden önce giderse beni bekleyecekti. Biz sabahın erken saatlerinde yola koyulduk. Ye'cüc'de sabah olmadan önce birleştik. Böylece El Hide denilen yere varıncaya kadar gittik. Orada Amr b. As'ı gördük. Amr:
“Size merhabalar olsun” dedi. Biz de
“Sana da merhabalar olsun” dedik. Amr:
“Nereye gidiyorsunuz?” deyince,
“Peki sen nereye gidiyorsun? Seni Mekke'den çıkaran şey nedir?”dedik. O:
“Sizi çıkartan nedir?” diye sordu. Dedik ki:
“Biz İslâm'a girecegiz, Muhammed'e tabi olacağız”. Amr da:
“İşte beni de buraya getiren budur” dedi. Böylece arkadaş olarak biz Medine'ye vardık. Zer Harra denilen yerde develerimizi çöktürdük, bağladık. Hz. Peygamber'e haberimiz ulaştı. Bizim gelişimiz onu gayet sevindirmişti. Ben elbisemin elverişli olanını giydim. Sonra Hz. Peygamber'e doğru gittik. Kardeşim beni karşıladı ve
“Süratle davran, acele et. Çünkü Allah'ın Rasûlü (s.a.v)senin gelişini haber almış, bundan da sevinmiştir. O sizi beklemektedir” dedi. Süratle geldik. Hz. Peygamber'i gördüğümde yanına varıncaya kadar benim yüzüme tebessüm etti. Peygamberlik selâmıyla onu selâmladım. O da, güzel bir yüzle benim selâmımın karşılığını verdi. Dedim ki: “Ben şahidlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şahidlik ederim ki sen Allah'ın Rasûlü'sün”. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)
“gel” dedi, sonra da buyurdular:
“Hamd o Allah'a olsun ki sana hidayet etti. Ben daha önce de senin akıllı olduğunu biliyordum. Aklının seni hayra yönelteceğini umuyordum”. Ben:
“Ey Allah'ın Rasûlü! O harp sahalarında hakkı inkâr etmek maksadıyla sana karşı savaştığımı gördün. Benim için Allah'a dua et. Benim günahlarımı bağışlasın”. Hz. Peygamber:
‘İslâm, daha öncekini siler, süpürür' dedi. Dedim ki:
‘Ey Allah'ın Rasûlü! Bunun için senden teminat isterim'. O dedi ki:
‘Ey Allah'ım! Halid b. Velid nerede Allah'ın dininden insanları uzaklaştırmak, menetmek için süratle yürümüş ise hepsini onun için affet!'
Sonra Osman ve Amr, Rasûlullah'a geldiler. Allah'ın Peygamberine biat ettiler. Halid diyor ki:
“Bizim peygambere gelmemiz hicretin sekizinci senesinde ve Safer ayında idi. Andolsun Hz. Peygamber (s.a.v) ben iman ettikten sonra baş gösteren önemli bir meselede kimseyi bana tercih etmezdi”[1]
[1] Vakidi (Halid'den); Bidaye, IV/328 (İbn Asakir de benzer şekilde rivayet etmiştir). Kenzü'l-Ummal VII/30.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/145-147.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkürler