ALLAH'A ve RASÛLÜ'NE DAVET etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ALLAH'A ve RASÛLÜ'NE DAVET etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Eylül 2021 Pazartesi

Hz. Peygamber'in Benî Şeyban'ı İslâm'a Davet Etmesi

 



- Ali b. Ebî Talib şöyle anlatıyor: 

“Allah, peygamberine kendisini Arap kabilelerine arzetmesi emrini verdiğinde, Hz. Peygamber (s.a.v)  bu vazifeyi yapmak üzere çıktı. Beraberinde ben ve Ebubekir Sıddık vardı. Mina'ya vardık. Böylece bir Arap meclisine gittik. Ebubekir Sıddık önce onlara yaklaşarak selam verdi. Ebubekir her hayr işinde ve her anda önde idi. Arap soylarını bilen bir kişiydi. Bu kavimin hangi kabileden olduğunu onlara sordu. Onlar da Rabia kabilesinden olduklarını söylediler. Ebubekir Sıddık 

“Siz hangi Rebia'dansınız?” dedi. (Hadis uzun uzadıya rivayet edildikten sonra devamında şu cümleler yer almaktadır): Sonra bir meclise vardık. Sekinet ve vekar içerisindeydiler. İçlerinde bazı yaşlılar gördük ki onların kadr u kıymetleri ve heyetleri vardı. Ebubekir Sıddık önce gidip selâm verdi. Hz. Ali diyor ki: 

“Ebubekir her hayırda ve her vakitte önde idi”. Ebubekir onlara hangi kabileden olduklarını sordu. Onlar da şöyle cevap verdiler: 

“Biz Beni Şeyban b. Sa'lebe kabilesindeniz!” Bunun üzerine Hz. Sıddık, Rasûlullah'a bakarak 

“Anam babam sana feda olsun! Bunlar kendi kabilelerinin en azizleridir” dedi. İçlerinde Mefruk b. Amr, Hani bin Kabise, Mussenna b. Hârise, Numan b. Şerik vardı. Aralarında Ebubekir'e en yakın olan Mefruk b. Amr'dı. Mefruk dil ve hitab bakımından onlardan üstündü. Onun örülmüş iki saç örgüsü vardı, göğsünün üzerine düşerlerdi. Ebubekir Sıddık'a herkesten daha yakın oturuyordu. Ebubekir ona 

“Sayınız ne kadar'?” diye sorunca şöyle cevap verdi: 

“Biz binden fazlayız. Bin kişi azlıktan dolayı mağlub olamaz” dedi. Hz. Ebu Bekir 

“Sizde korunma nasıldır'?” diye sordu, o da 

“Biz var kuvvetimizle korunuyoruz. Her kavmin de bir kuvveti vardır” diye cevap verdi. Hz. Ebubekir 

“Sizinle düşman arasında harp nasıldır?” dedi. Mefruk 

“Biz düşmana mülaki olduğumuz zaman çok öfkeleniriz. Biz çok öfkelendiğimiz zaman da çok şiddetli bir şekilde çarpışırız. Biz süratli koşan atları çocuklara, silahları çok süt veren develere tercih ederiz. Yardım Allah'ın katından gelir. Bazan biz galib geliriz, bazan bizi mağlub ederler. Umulur ki Kureyş'in kardeşi (Rasûlü (s.a.v)Ekrem'i kastediyor) sensin” dedi. Ebubekir Sıddık 

“Eğer bu kulağınıza gelmişse işte Allah'ın Rasûlü (s.a.v)şu zattır” diye Rasûlü (s.a.v)Ekrem'e işaret etti. Mefruk 

“Kulağımıza geldiği gibi o “ben Allah'ın Rasûlüyüm” diyormuş” dedi ve Rasûlullah'a dönüp sordu: 

“Ey Kureyş'in kardeşi! Sen neye davet ediyorsun?” Bunun üzerine Rasûlü (s.a.v)Ekrem öne geçti, oturdu. Ebubekir kalkıp elbisesiyle onu gölgelendirdi ve Hz. Peygamber (s.a.v)  

“Sizi Allah'tan başka mabud olmadığına şahidlik etmeye davet ediyorum. Allah birdir ve ben de Allah'ın Rasûlüyüm. Beni bağrınıza basacaksınız, beni koruyacaksınız. Allah'ın bana emrettiklerini tebliğ edeyim diye bana yardım edeceksiniz. Çünkü Kureyş Allah'ın dinine karşı yardımlaşmakta bana savaş açmaktadırlar. Allah'ın Rasûlü'nü yalanladılar. Hakkı bırakıp bâtıla sarıldılar. Allah ganî ve hamîddir” buyurdu. Mefruk Rasûlü (s.a.v)Ekrem'e 

“Ey Kureyş'in kardeşi! Sen neye davet ediyorsun?” diye sordu. Rasûlü (s.a.v)Ekrem, En'am suresinin 151-153. ayetlerini okudu. Mefruk yine sordu: 

“Ey Kureyş'in kardeşi! Sen neye davet ediyorsun? Allah'a and içerim ki senin bu sözlerin yeryüzündeki kimselerin kelâmı değildir. Eğer onların sözlerinden olsaydı onu tanırdık”. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)  Nahl suresinin 90. ayetini okudu. Mefruk 

“Ey Kureyşli! Andolsun sen güzel ahlâka, güzel amellere davet ediyorsun. Seni yalanlayan bir kavim yalan söylemiştir. Senin aleyhinde sırt sırta gelen bir kavim yalan söylemiştir” dedi. Sonra Mefruk Hâni b. Kabise'yi kendisine ortak etmek istercesine şunları söyledi: 

“İşte bu Hani b. Kabise'dir. Bizim önderimizdir, dinimizin sahibidir”. Bunun üzerine Hani, Rasûlü (s.a.v)Ekrem'e 

“Ey Kureyş'in kardeşi! Senin sözünü dinledim. Senin sözünü tasdik ettim. Ben şu kanaattayım ki öncesi ve sonu olmayan bir celseden dolayı senin emrinde tefekkür etmeksizin, bizi davet ettiğin noktayı düşünmeksizin hemen dinimizi terkedip senin dinin üzerine sana tâbi olmamız fikirde bir sapma, akıl bakımından da bir çılgınlık olur! Netice bakımından da az düşünmek demektir. Zira sapma ancak acelecilikle beraber meydana gelir. Bizim arkamızda bir kavim vardır. Biz onların hakkında herhangi bir akd yapmayı sevmeyiz. Sen dönüp memleketine gideceksin. Biz de memleketimize gideceğiz. Biz de düşüneceğiz, sen de düşüneceksin” dedi. Bu sözlerden sonra Hani, konuşmasına Müsenna bin Halis'in ortak olmasını istercesine 

“İşte bu insan bizim şeyhimizdir ve savaşta önderimizdir” dedi. Müsenna, Rasûlü (s.a.v)Ekrem'e hitaben 

“Ey Kureyş'in kardeşi! Sözünü dinledim ve benimsedim. Konuştukların hoşuma gitti. Cevabım, Hani b. Kabise'nin cevabıdır. Biz halkın üzerinde konduğu iki su arasında bulunuyoruz. Birisi Yemame, diğeri de Semave suyudur” dedi. Rasûlü (s.a.v)Ekrem 

“Bu iki su nedir?” diye sorunca, Musenna şöyle dedi: 

“Onların biri yeryüzünün tepecikleri ve Arap topraklarıdır. Diğeri ise Fars arazisi ve Kisra nehirleridir (yani stratejik ve mühim bir mevkide konaklamış bulunuyoruz. Ufak bir hata bizim sonumuz olur). Kisra bizden herhangi bir hadise çıkarmamak ve herhangi bir gâfili barındırmamak üzere bir söz aldığı için biz o yere konmuş bulunuyoruz. Umulur ki şu bizi davet ettiğin şey kralların hoşuna gitmeyen işlerdendir. Arap Yarımadası tarafına düşen kısmımıza gelince, orada bir günah işleyenin günahı affolunur, özür makbuldur. Fars memleketine gelince onun sahibinin günahı affedilmez, özrü kabul edilmez. Eğer Arap tarafında sana yardım etmemizi istersen bunu kabul ederiz!” Bunun üzerine Allah'ın Rasûlü (s.a.v)şöyle buyurdu: 

“Siz bana kötü bir cevap vermediniz. Zira doğruyu söylediniz. Kesinlikle Allah'ın dini ancak bütün taraflarıyla onu koruyanlarla kaim olur”.

Sonra Hz. Peygamber (s.a.v)  Hz. Ebubekir'in elinden tuttu ve kalktı. Biz böylece Evs ve Hazrec'in (Medinelilerin) meclisine gittik. Bunlar Hz. Peygamber'e biat ettikten sonra omeclisten ayrıldık. Onlar doğru ve sabırlı kimselerdi. Allah hepsinden razı olsun.[1]

- Rasûlü (s.a.v)Ekrem şunları söyledi: 

“Allah Teâlâ'nın Farslıların topraklarını ve mallarını sizlere vermesini, kızlarının sizin cariyeleriniz ve hanımlarınız olmasını ve buna karşılık Allah'ı tekbir ve tasdik etmeyi istemez misiniz?” Numan bin Şerik 

“Allâhümme” dedikten sonra “Ey Kureyş'in kardeşi! Sana bu sözü veriyoruz” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)  Ahzab suresinin 45-46. ayetlerini okudu ve Hz. Ebubekir'in elini tuttu. (Hz. Ali diyor ki:) 

“Rasûlü (s.a.v)Ekrem bize dönerek şöyle dedi: 

“Ey Ali! Arapların cahiliye dönemindeki ahlâkları ne de güzeldi! onunla dünya hayatında insanlar birbirlerinin saldırılarına mani olabiliyorlardı” Sonra biz Evs ve Hazrec'in meclisine gittik. Onlar Hz. Peygamber'e biat ettikten sonra o meclisten ayrıldık. Onlar doğru ve sabırlı kişilerdi. Allah'ın Rasûlü, Hz. Ebubekir'in Arap soylarını bilmesine çok memnun oldu ve bir zaman sonra Hz. Peygamber (s.a.v)  birgün sahabîlerinin yanına çıkıp onlara şöyle dedi: 

“Allah'a çokça şükrediniz! Bugün Rebia'nın oğulları (Şeyban kabilesinden olanlar) Fars ehline karşı muzaffer oldular, onların krallarını öldürdüler, ordularının kökünü kazıdılar ve benim yüz suyu hürmetime Cenabı Hak onlara yardım etti”[2]

- Rebia kabilesi ile Farslar savaşa başlayıp, Kurakıl denilen Fırat nehrine yakın olan bir yerde karşılaştıklarında Rabia kabilesi Hz. Muhammed'in ismini kendilerine parola yaptılar, böylece bu sayede Farslara galib geldiler.[3]


[1] Ebu Nuaym, Delail

[2] Ebu Nuaym, Hakim ve Beyhaki; Bidaye, III/145, (İbn Kesir hadisin garip olduğunu ve hadisi nübüvvetin delilleri, güzel ahlaka ilişkin ibareler ve edebi nitelikler taşıdığı için naklettiğini söylemektedir)

[3] İbn Hacer, Feth'ul-Bari, VII/156; Hakim, Beyhaki; Ebu Nuaym, Delail, (Hasen bir senedle İbn Abbas'tan, o da Hz. Ali'den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/85-88.

5 Eylül 2021 Pazar

Hz. Peygamber'in Evs ile Hazrec'i İslâm'a Davet Etmesi

 



- Hz. Ali, Ensar'ın faziletlerinden bahsederken şöyle dedi: “Ensarı sevmeyen mümin değildir! Onların haklarını bilmeyen mümin değildir. Allah'a yemin ederim ki onlar, at yavrusunun itina ile beslenildiği gibi kılıçlarıyla, dilleriyle ve cömertlikleriyle İslâm'ı yücelttiler. Hz. Peygamber (s.a.v)  hac mevsimlerinde çıkıp Arap kabilelerini Allah'ın dinine davet ediyordu. Onlardan hiçbiri Hz. Peygamber'e ‘evet' demedi ve onun davetini kabul etmedi. O Mecenne, Ukkaz panayırlarında, Mina'da kabilelerin bulundukları yerlere gidiyor, onlarla yüzyüze geliyordu. Bunu her sene tekrarlıyordu. Hatta bazı kabileler kendisine şöyle diyordu: “Artık bizden ümidini kesecek vakit gelmedi mi?” Bu da Hz. Peygamber'in onlara çokça giderek “Beni koruyunuz ki Allah'ın dinini tebliğ edeyim” demesinden ileri geliyordu. Bu durum Ensar'dan bir kabilenin Allah'ın iradesine mazhar olmasına kadar devam etti. Hz. Peygamber (s.a.v)  Ensar'a İslâm'ı arzetti. Onlar kabul ettiler ve bu hususta süratle hareket ettiler, Hz. Peygamber'i bağırlarına bastılar, yardım ettiler ve sıkıntılarını gidermeye çalıştılar. Allah onlara hayırlı mükâfatlar versin! Biz onların memleketine vardık. Onlarla beraber evlerinde kaldık. Onlar bizi misafir etmek için bazan kavga bile ederlerdi. Hatta bizim için kura bile çekiyorlardı. Öyle ki daha sonraları biz onların mallarında tasarruf etmek hususunda onlardan daha yetkili kılındık. Bundan dolayı da hiç rahatsız olmadılar. Sonra nefislerini peygamberlerinin uğruna feda ettiler. Salât ve selâm Hz. Peygamber'le beraber onların üzerine olsun![1]

- Hz. Peygamber, Mekke'de kaldıkça kabileleri Allah'ın dinine davet ediyor ve buna mukabil eziyet görüyordu ve sövgülere düçar oluyordu. Nihayet Allah Teâlâ Ensar'dan olan bu kabileye hayrı irade etti. Böylece Rasûlü (s.a.v)Ekrem Akabe'de (Akabe, Mina'da bir yerin adıdır) onlarla bir araya geldi. Onlar başlarını traş ediyorlardı.

Ravi diyor ki: Ümmü Sa'd'a sordum: 

“Ey anneciğim! Onlar kimlerdi?” 

“Bunlar altı veya yedi Medineli idi. Üçü Beni Neccar'dandı: Es'ad b. Zürare ve Afran'ın iki oğlu!” dedi ve fakat diğerlerinin ismini söylemedi. Hz. Peygamber (s.a.v)  onların yanına oturdu. Onları Allah'a davet etti. Onlara Kur'an okudu. Onlar da Allah'a ve onun Rasûlü'ne icabet ettiler. Ertesi sene geldiler, bu birinci Akabe'dir. Sonra ikinci Akabe oldu. Ben Ümmü Saad'a sordum: 

‘Hz. peygamber, Peygamber (s.a.v)  olduktan sonra Mekke'de kaç sene kaldı?' Dedi ki: 

‘Sen Ebî Sirma Kays b. Ebî Enes'in şiirini işitmedin mi?' Ben işitmediğimi söyleyince, Ümmü Sa'd bana şu şiiri okudu:

Kureyş'in içerisinde on küsür sene kaldı. Allah'ı hatırlatıyordu. Keşke yardımcı bir dosta rastlasaydı.

Yardımcı bir dosta rastladığı zaman ise ona, Allah'ı hatırlatıyordu![2]

Ümmü Sa'd bu şiirlerin tamamını okumuştur. Nitekim bu şiirler ileride ‘Yardım' konusunda İbn Abbas'ın hadisinin bir parçası olarak zikredilecektir.

- Müşrikler Rasûlullah'a şiddetle saldırdıklarında Hz. Peygamber, amcası Abbas b. Abdulmuttalib'e 

‘Amca! Allah dinine öyle bir kavimle yardım edecektir ki onların gözünde Allah için Kureyş'in zilleti çok kolay görülecektir. Beni, Ukkaz'a götür. Bana Arap kabilelerinin konakladıkları yerleri göster de onları Allah'a davet edebileyim. Beni korusunlar ki Allah'ın bana emrettiklerini tebliğ edebileyim'. Hz. Abbas 

‘Ey kardeşimin oğlu! Beraber Ukkaz'a gidelim. Sana kabilelerin konak yerlerini göstereyim' dedi. Böylece Hz. Peygamber (s.a.v)  Sakif kabilesinden başlayarak aynı yıl bütün kabileleri teker teker gezdi. Birinden çıkıp ötekine gidiyordu. Ertesi yıl -ki bu da Allah'ın, davetini (İslâm dinini) ilan etmesini emrettiği yıldır- Hz. Peygamber (s.a.v)  Hazrec ve Evsli altı kişiyle bir araya geldi. Onlar şu kişilerdi: Es'ad b. Zürare, Ebu Heysemî Teyyihan, Abdullah b. Revaha, Sa'd b. Rebî, Numan b. Harise, Ubade b. Sâmit! 

Hz. Peygamber, Mina günlerinde geceleyin Cemret'ul-Akabe yanında onlarla bir araya geldi. Onlarla oturdu, kendilerini Allah'a, Allah'a ibadete, nebi ve rasûllerini tebliğ ile görevlendirdiği dine yardıma davet etti. Onlar Hz. Peygamber'den Allah'ın kendisine vahyettiğini arzetmesini istediler. Hz. Peygamber, İbrahim suresini 35. ayetten surenin sonuna kadar okudu. Onların kalpleri titredi. Bunu dinlediklerinde hemen Allah'a itaat ve peygambere icabet ettiler. Abbas b. Abdulmuttalib, Hz. Peygamber (s.a.v)  onlarla konuşurken yanlarından geçti. Hz. Peygamber'in sesini tanıdı ve 

‘Ey kardeşimin oğlu! Bu senin yanındakiler kimler?' diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v)  

“Ey amca! Bunlar Yesrib (Medine) ehlidirler. Evs ve Hazrec kabilesindendirler. Onları daha önce Arap kabilelerini davet ettiğim gibi İslâm'a davet ettim. Bana icabet ederek beni tasdik ettiler. Bana beni memleketlerine götürebileceklerini söylediler” dedi. Böylece Abbas b. Abdulmuttalib devesinden indi ve devenin ayağını bağladı. Sonra da onlara şöyle dedi: 

“Ey Evs ve Hazrec topluluğu! Bu zat benim kardeşimin oğludur. Nezdimde insanların en sevimlisidir. Eğer siz onu tasdik etmiş, ona iman etmişseniz, onu beraberinizde götürmek isterseniz, arzu ederim ki sizden bu hususta kalbimi tatmin edecek bir va'd alayım ki onu orada yardımsız bırakmayasınız ve onu kandırmayasınız. Biliyorum ki sizin komşularınız yahudilerdir. Yahudiler de onun düşmanıdırlar. Yahudilerin hilelerinden emin değilim”.

Bunun üzerine Hz. Abbas'ın ithamlarını ağır bulan Esad b. Zürare 

“Ey Allah'ın Rasûlü! Bana izin ver, senin kalbini kırmayacak şekilde ona cevab vereyim. Senin hoşuna gitmeyecek birşey söylemeyeceğim. Ancak sana icabet ettiğimizi tasdik ederek sana iman etmek hususunda birşeyler söyleyeceğim” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v)  de 

“İtham etmeksizin ona cevab verebilirsin” dedi. Es'ad b. Zürare Hz. Peygamber'e dönerek şöyle dedi: 

“Ey Allah'ın Rasûlü! Her davetin bir yolu vardır: İster yumuşak, ister şiddetli olsun. Sen bugün halkın hoşuna gitmeyen, insanlara ürkütücü görünen bir yola davet ettin. Bizi dinimizi terketmeye, dininin üzerine sana tâbi olmaya davet ettin. Bu çok zor bir iştir. Sana bu hususta icabet ettik, uyduk. Sen bizim insanlarla aramızdaki komşuluğu, uzak ve yakın akrabalığı kesmeye davet ettin. Bu da zor bir iştir. Burada da sana icabet ettik. Biz korunmuş ve hiç kimsenin tamahına imkân vermeyen bir cemaat olduğumuz halde, bize bizim dışımızdan bir kişinin baş olmasını istedin. Oysa o kişiyi kavmi terketmiştir. Amcaları bile onu kavmi ile başbaşa bırakmıştır. Bu da çok zor bir iştir. Bu hususta da sana icabet ettik, uyduk. Bütün bu işler insanlar nezdinde zor ve hoşa gitmeyen şeylerdir. Ancak Allah kimin doğru yolda olmasını istiyorsa ve bu işlerin neticesinde kim hayrı arıyorsa tüm bunlar onlara kolay gelir. Biz herşeyimizle sana icabet ettik, senin getirdiğine iman ettik, kalbimizde yerleşen bir marifeti tasdik ettik. Bu hususta sana biat ediyoruz. Rabbimize ve senin Rabbine biat ediyoruz. Allah'ın eli ellerimizin üstündedir. Bizim kanlarımız senin kanının önündedir. Ellerimiz senin ellerinin altındadır. Biz kendi nefsimizi, çocuklarımızı ve hanımlarımızı nelerden korursak seni de onlardan koruruz. Eğer bu va'dleri yerine getirirsek bunu Allah için yapmış oluruz. Eğer hile yaparsak bunu da Allah'a yapmış oluruz. Bundan dolayı da şaki oluruz. Ey Allah'ın Rasûlü! Bu sözlerim samimiyetle söylenmiş sözlerdir. Yardım ancak Allah'tandır”. Bunları söyledikten sonra Abbas b. Abdulmuttalib'e dönerek şöyle dedi: 

“Peygamberi müdafaa etmek için bizi itham eden sen! Allah senin bu sözleri hangi maksatla söylediğini daha iyi bilir. Sen onun kardeşinin oğlu ve yanında insanların en sevimlisi olduğunu söylüyorsun. Biz bize yakın ve uzak olanlarla ilişkilerimizi kestik, akrabalarımızı bıraktık. Şehadet ederiz ki o Allah'ın Rasûlü'dür. Onu Allah göndermiştir. O bir yalancı değildir. Onun getirdiği ise beşer kelâmına benzemez. Senin ‘Ben onunla ilgili sizden va'dler almadıkça tatmin olmam' sözüne gelince, bu bir istektir. Biz bu isteği hiç kimseden geri çevirmeyiz. Kaldı ki o kişi bunu Peygamber (s.a.v)  için istesin. Bizden bu hususta isteyeceğini iste bakalım!”

Bunu söyledikten sonra dönüp Rasûlullah'a baktı ve Hz. Peygamber'e: “Ey Allah'ın Rasûlü! Kendin için ne istiyorsan iste! Rabbin için de hangi şartları koşarsan koş!” dedi.[3]


[1] Ebu Nuaym, Delail, s. 105, (Vakidi tarikiyle)

[2] Ebu Nuaym, Delail, s. 105 (Ümmü Sa'd'dan)

[3] Ebu Nuaym, Delail, s. 105 (Akil b. Ebi Talib'ten)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/88-91.

4 Eylül 2021 Cumartesi

8. FASIL: HZ. PEYGAMBER'İN PANAYIRLARDA HALKI İSLÂMA DAVET ETMESİ

 



Hz. Peygamber'in Zu'l-Mecaz Pânayırında İslâm'a Davet Etmesi

- Rabia b. Ubbad şöyle anlatıyor: Rasûlullah'ı cahiliye döneminde Zü'l-Mecaz panayırında gördüm. Şöyle bağırıyordu: ‘Ey insanlar! Lâilâheillallah deyiniz, kurtulunuz!'

Halk onun etrafını sarmıştı. Arkasında yüzü parlak, gözleri şaşı, iki tane saç örgüsü bulunan birisi vardı. O da şöyle sesleniyordu: ‘Bu kişi dinini değiştirmiştir, yalancıdır!' Hz. Peygamber (s.a.v)  nereye giderse, hangi noktaya doğru yönelirse o da oraya doğru gidiyordu. Bunun kim olduğunu sordum. Bana bu adamın Hz. Peygamber'in amcası Ebu Leheb olduğunu söylediler.[1]

- Târık b. Abdullah şöyle anlatıyor: “Zü'l-Mecaz panayırında bulunuyordum. Genç bir kişi geçti. Sırtında kırmızı bir cübbe vardı. Şöyle diyordu: 

‘Ey insanlar! Lâilâheillallah deyiniz, kurtulunuz!' Arkasında da bir kişi vardı. Bu arkadaki kişi Hz. Peygamber'in topuklarını kan içerisinde bırakmıştı. Mübarek baldırlarına taş atmış, onları kanatmıştı. O da 

‘Ey insanlar! Bu adam yalancıdır, ona itaat etmeyiniz' diyordu. Sordum: 

‘Bu kimdir?' Dediler ki: 

‘Bu, Haşim soyundan gelen ve ben peygamberim diyen kişidir. Arkasındaki de amcası Abduluzza'dır.[2]

- Benî Malik b. Kinane'den olan bir kişi şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber'i Zü'l-Mecaz panayırında gördüm. Panayırı karış karış geziyor ve şöyle diyordu: ‘Ey insanlar! Lâilâheillallah deyiniz, kurtulunuz!'

Ebu Cehil de Hz. Peygamber'in üzerine toprak atıyor ve diyordu ki: 

‘Bu kişi sakın sizi dininizden ayırmasın, sizi aldatmasın! O ilahlarınızı; Lat ve Uzza'yı terketmeniz için bu çabayı göstermektedir! Fakat Hz. Peygamber, Ebu Cehil'e hiç aldırmıyordu. Ona dönüp bakmıyor, niye böyle yapıyorsun, demiyordu. Onu önemsemiyordu. İmam Ahmed, o kişiye, Rasûlullah'ı bize sıfatlandır, dedi. O kişi Hz. Peygamber'i şöyle tarif etti: 

“Onun sırtında iki tane kırmızı kürk vardı. Orta boylu, etine dolgundu. Güzel yüzlüydü. Yüzü beyazdı hem de çokça beyazdı. Saçları çok ve siyahtı, ne kıvırcık ne de tamamen düzdü”[3]

Hz. Peygamber'in Ukkaz panayırında davasını kabilelere arzetmesi hususu daha önce geçmişti.[4]


[1] Bidaye III/41; Beyhaki; Heysemi VI/22 (İmam Ahmed, oğlu Abdullah ve Tabarani'de benzerini rivayet etmişlerdir) 

[2] Tabarani (Tarık b. Abdullah'tan); Heysemi VI/23 (Bu hadisin senedinde Ebu Habibi'l-Kelbi vardır. Bu zat tedlis yapar. Fakat İbn Hibban bu zatın güvenilir olduğunu söylemiştir.

[3] İmam Ahmed (Beni Malik b. Kinane'den birisinden); Heysemi VI/21; Bidaye III/149, Beyhaki (Ebu Cehil isminin yanlışlıkla yazılmış olabileceğini, ayrıca Ebu Cehil ile Ebu Leheb'in ayrı ayrı Hz. Peygamber'e eza etmiş olmalarının muhtemel olduğunu söyler) 

[4] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/92-93.

9. FASIL: HZ. PEYGAMBER'İN EN YAKIN AKRABALARINI İSLÂMA DAVET ETMESİ

 


Hz. Peygamber'in En Yakın Akrabalarını İslâm'a Davet Etmesi (Rasûlullah'ın Fatıma'ya, halası Safiye'ye ve diğer akrabalarına söyledikleri)

- “En yakın aşiretini uyar!” ayeti indiğinde Hz. Peygamber (s.a.v)  hemen harekete geçti ve ‘Ey Muhammed'in kızı Fatıma, ey Abdulmuttalib'in kızı Safiye, ey Abdulmuttalib oğulları! Allah'ın hakkından hiçbir şeyi size vermeye gücüm yetmez. Malımdan dilediğinizi isteyiniz' buyurdu”[1]


[1] İmam Ahmed (Hz. Aişe'den); Müslim

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/94.

3 Eylül 2021 Cuma

Hz. Peygamber'in En Yakın Akrabalarını İslâm'a Davet Etmesi

 


(Rasûlullah'ın Fatıma'ya, halası Safiye'ye ve diğer akrabalarına söyledikleri)

- “En yakın aşiretini uyar!” ayeti indiğinde Hz. Peygamber (s.a.v)  hemen harekete geçti ve ‘Ey Muhammed'in kızı Fatıma, ey Abdulmuttalib'in kızı Safiye, ey Abdulmuttalib oğulları! Allah'ın hakkından hiçbir şeyi size vermeye gücüm yetmez. Malımdan dilediğinizi isteyiniz' buyurdu”[1]


[1] İmam Ahmed (Hz. Aişe'den); Müslim

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/94.

2 Eylül 2021 Perşembe

Hz. Peygamber'in Akrabaları ve Ev Halkını İslâm'a Davet Etmek Maksadıyla Yemeğe Çağırması

 



- “En yakın aşiretini uyar!” ayeti geldiğinde Hz. Peygamber, ehli beytinden olanları bir araya getirdi. Sayıları otuzdu. Yediler, içtiler. Hz. Peygamber (s.a.v)  onlara: 

“Hanginiz benim dinimin gereklerini yerine getirmeyi, sözlerimi dinlemeyi kabul eder ki benimle beraber cennette olabilsin ve ailem arasında da benim halifem olsun” dedi. Akrabalarından birisi bu sözler karşısında: 

‘Ey Allah'ın Rasûlü! Sen bir denizsin. Kim bu vazifeyi yerine getirebilir?' dedi. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v)  bunu üç defa tekrar etti. Fakat hiçbir cevap alamadı. Bunun üzerine 

‘Ben kabul ediyorum' dedim.[1]

- Hz. Peygamber, Abdulmuttaliboğulları'nı topladı veya çağırdı. Hepsi tekbaşına bir kuzu yiyebilirdi ve tek başına üç sa' büyüklüğünde olan bir kab içki içebilirdi. Hz. Peygamber (s.a.v)  ancak bir avuç kadar yemek hazırlatmıştı. Onlar yediler, doydular, yemek de olduğu gibi kaldı. Sanki hiç kimse ona el sürmemişti. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v)  bir küçük bardak süt istedi. Onlar kana kana içtiler, süt olduğu gibi kaldı. Sanki ona hiç kimse dokunmamış ve o içilmemişti. Ve Hz. Peygamber (s.a.v)  şöyle dedi: 

“Ey Abdulmuttalib'in oğulları! Ben özel olarak Allah tarafından size, genel olarak da insanlara Peygamber (s.a.v)  olarak gönderildim. Siz de bu yemek ve içmekteki mucizeden gördüklerinizi gördünüz. Acaba hanginiz benim kardeşim ve arkadaşım olmak hususunda bana biat eder?” Hiç kimse Hz. Peygamber'in bu teklifini kabul etmedi. Ben kalktım. Onların hepsinden yaşça daha küçüktüm. Hz. Peygamber (s.a.v)  bana ‘Otur!' dedi. Sonra da bu sözü üç defa tekrarladı. Her defasında ayağa kalkıyordum, o da bana ‘Otur!' diyordu. Üçüncü defa ayağa kalktığımda elimden tuttu.[2]

- “En yakın aşiretini uyar” ayeti indiğinde, Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘Ey Ali! Bir koyun buduyla bir sa' buğdaydan bir yemek hazırlat ve Haşimoğulları'nı çağır'. (Beni Haşim O zaman 39 veya 40 kişiydi), dedi. Yemek yapıldıktan ve onlar geldikten sonra Hz. Peygamber (s.a.v)  onları buyur etti. Doyasıya yediler. Halbuki onlardan bazıları bir kuzuyu katığıyla beraber yiyebilirdi. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v)  kendilerine bir kab süt takdim etti. Kana kana içtiler. Onlardan bazıları 

“Bugünkü sihir gibi bir sihiri dünyada görmedik” dedi. Rivayete göre bu sözü Ebu Leheb söylemiştir. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hz. Peygamber (s.a.v)  bana 

‘Ey Ali! Bir koyun buduyla bir sa' buğdaydan bir yemekle büyükçe bir kap ile süt hazırla' dedi. Ben de söyleneni yaptım. Onlar birinci günkü gibi yediler ve içtiler. Birinci günde olduğu gibi yemek ve süt ikinci günde de fazlasıyla arttı. Onlar “Bugünkü sihrin bir benzerini görmediklerini” söylediler. Hz. Peygamber (s.a.v)  birkaç gün sonra aynı şeyi bana bir daha söyledi, ben de bir daha yaptım ve yine yiyip içtiler. Fakat bu sefer onlar bir şey söylemeden Hz. Peygamber (s.a.v)  onlara şöyle hitap etti: 

‘Hanginiz benim borcumu öder?' Herkes sustu. Ben de sustum. Hz. Peygamber (s.a.v)  aynı şeyi tekrarladı. Bu sefer ben 

‘Ey Allah'ın Rasûlü! Ben öderim' dedim. Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘Sen mi ya Ali?' dedi”[3]


[1] İmam Ahmed (Hz. Ali'den)

[2] İmam Ahmed (Hz. Ali'den); İbn Kesir III/350

[3] Bezzar (Hz. Ali'den); Heysemi VII/302; İmam Ahmed (kısa bir şekilde); Tabarani (kısa olarak); İbn Ebi Hatim (küçük farklarla bilmana) Beyhaki, Delail; İbn Cerir (zayıf bir senetle ve bazı eklerle); İbn Kesir III/34 (Hadis başka bir senetle İbn Abbas'tan da daha önce rivayet edilmiştir)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/94-95.

29 Ağustos 2021 Pazar

10. FASIL: HZ. PEYGAMBER'İN YOLCULUK HALİNDE İSLÂMA DAVET ETMESİ

 



Hicret Yolculuğu Esnasında Halkı İslâm'a Davet Etmesi

- İbn Saad babası Sa'd'ın şöyle dediğini anlatıyor: Hz. Peygamber, beraberinde Ebubekir olduğu halde, bize geldi. Ebu Bekir'in daha önce emzirilmek üzere bize bıraktığı kızı yanımızdaydı. Hz. Peygamber (s.a.v)  en kısa yoldan Medine'ye gitmek istiyordu. Ben ona: 

‘İşte Rekube'nin şu deresi var ya! Oradan gidiniz! Orada Eslem kabilesinden iki hırsız vardır. Onlara el-Muhanan denilir. İstersen onların yanından gideriz' dedim. Hz. Peygamber (s.a.v)  kendilerini onların yanından götürmemi istedi. Biz onları görünceye kadar yola devam ettik. Onlara yaklaştığımız zaman birisi diğerine: Bu, Yemenli kişidir, diyordu. Hz. Peygamber (s.a.v)  onları İslâm'a davet etti ve İslâm'ı kendilerine anlattı. İkisi de müslüman oldular. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v)  kendilerine isimlerini sordu. Onlar 

“Biz El Muhanan (yani kıymetsiz iki kişiyiz” dediler. Hz. Peygamber: 

“Hayır! Siz kıymetsiz değilsiniz. Belki siz El-Mukerreman (yani ikram edilmiş, şerefli iki kişi)sınız! dedi ve onları Medine'ye, kendi yanına çağırdı”[1]


[1] İmam Ahmed (İbn Sa'd'dan, o da babası Sa'd'dan); Heysemi VI/58

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/96.

Hz. Peygamber'in Sefer Halinde Bedevîleri İslâm'a Davet Etmesi




- Rasûlullah (a.s.m) ile beraber bir seferdeydik. Bir bedevî geldi. Rasûlullah'a yaklaştığında ona nereye gittiğini sordu. O da Rasûlullah'a ailesinin yanına gittiğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘Sana hayırlı bir şey teklif edeyim mi?' dedi. Bedevî 

‘O nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘Allah'tan başka ilah olmadığını, Allah'ın bir olduğunu, ortağı olmadığını, Muhammed'in de Allah'ın kulu ve Rasûlü (s.a.v)olduğunu kabul edecek ve şahidlik yapacaksın' dedi. Bedevî 

‘Bunun doğru olduğuna dair bir delil var mıdır?' dedi. Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘Evet, şu ağaç!' dedi ve ağacı çağırdı. Ağaç tam derenin kıyısında bulunuyordu. Ağaç yeri yara yara Hz. Peygamber'e doğru geldi, yanında durdu. Hz. Peygamber (s.a.v)  ağaca 

‘Böyle olduğuna şehâdet eder misin?' diye üç defa sordu. 

Ağaç da Rasûlullah'ın dediği gibi şehadet etti ve sonra da eski yerine döndü. Bunun üzerine Bedevî ‘Kavmime gideyim, bana tâbi olurlarsa sana getiririm. Aksi takdirde ben sana gelirim, seninle beraber olurum' dedi.[1]


[1] Hakim (İbn Ömer'den); Bidaye VI/125; Heysemi VIII/292; Tabarani; Ebu Ya'la; Bezzar.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/96-97.

22 Ağustos 2021 Pazar

Hz. Peygamber'in Hicret Esnasında Bureyde b. Husayb ve Beraberindekileri İslâm'a Davet Etmesi

 


- Rasûlullah, Mekke-i Mükerreme'den Medine'ye hicret ederken El-Ğamim (Mekke'ye iki konak mesafede bir vadi) denilen yere vardı. Orada Bureyde b. Husayb, Rasûlullah'a geldi. Hz. Peygamber (s.a.v)  onu İslâm'a davet etti. O da, beraberinde bulunanlar da müslüman oldular. Seksen hane kadardılar. Hz. Peygamber (s.a.v)  yatsı namazını kıldı. Onlar da peygamberin arkasında namazı eda ettiler.[1]


[1] İbn Sa'd IV/242 (Asım el-Eslemi'den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/97.

19 Ağustos 2021 Perşembe

11. FASIL: HZ. PEYGAMBER'İN İSLÂMA DAVET İÇİN YAYA OLARAK YOLCULUK YAPMASI

 



Rasûlullah'ın Yürüyerek Taif'e Gitmesi

- Ebu Talib vefat ettiği zaman Hz. Peygamber (s.a.v)  yaya olarak Taif'e gitti. Onları İslâm'a davet etti. Fakat İslâm'ı kabul etmediler. Hz. Peygamber (s.a.v)  geri döndü. Bir ağacın gölgesinde, iki rekât namaz kıldıktan sonra şunları söyledi: 

“Ey Allah'ım! Zayıflığımı, halkın gözündeki kıymetsizliğimi sana şikâyet ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi. Acaba beni kime bırakıyorsun? Benden hoşnud olmayan bir düşmana veya emrimi eline verdiğin bir yakınına mı? Eğer sen benim hakkımda öfkeli değilsen, başka hiçbir şeyden perva etmem. Ancak senin afiyetin benim için daha geniştir. Karanlıkları pırıl pırıl parlatan senin o mübarek veçhine sığınıyorum. Zira dünya ve ahiret işleri onun sayesinde düzene girmiştir. Rıza sadece senin rızandır. Sen razı oluncaya kadar bu yalvarış ve yakarışa, devam ederim. Kuvvet ancak Allah'tandır”[1]


[1] Tabarani (Abdullah b. Cafer'den); Heysemi VI/35

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/98.

12. FASIL: SAVAŞ ALANINDA İSLÂMA DAVET ETMESİ



Hz. Peygamber (s.a.v)  Bir Kavme, Onları Allah'a Davet Etmeden Önce Savaş Açmazdı

- Hz. Peygamber, bir kavmi dine davet etmezden önce onlarla savaşmazdı.[1]


[1] Abdurrezzak (İbn Abbas'tan); Heysemi, V/304; İmam Ahmed; Ebu Ya'la ve Tabarani (bir çok senetle); Kenz II/298; Beyhaki, Sünen IX/107

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/99.

18 Ağustos 2021 Çarşamba

Hz. Peygamber'in Gönderdiği Askerî Birliklere Halkı Güzellikle İslâm'a Davet Etmelerini Emretmesi

 



- Hz. Peygamber (s.a.v)  bir askerî birlik çıkardığı zaman onlara ‘Halka yumuşak davranınız. Onları Allah'a davet etmezden önce onlara hücum etmeyiniz. Yeryüzünde, isterse çamur ve kerpiçten yapılmış evler, şehirler, köyler olsun; yani ister medeni insanlar isterse göçebe halinde yaşayanlar olsun, onların bana müslüman olarak gelmeleri, onların erkeklerini öldürüp kadınlarını ve çocuklarını esir olarak getirmenizden daha sevimli gelir!'[1]

- Hz. Peygamber (s.a.v)  bir askerî birlik gönderdiğinde, o askerî birliğin kumandanına önce kendi nefsi ve beraberindeki müslümanlar hakkında takva tavsiye ediyor, hayrı öneriyordu. Sonra müşrik düşmanla karşılaştığında onları üç husustan birine davet etmenin gereğine işaret buyuruyordu.

a) Onları İslâm'a davet et. İtaat ederlerse müslümanlıklarını kabul et ve onlarla savaşma.

b) Onları memleketlerinden muhacirlerin memleketine hicret etmeye davet et. Onlara de ki: Bunu yaptıkları takdirde muhacirler için ne varsa onlar için de vardır. Muhacirlerin boynunda ne görev bulunuyorsa onların boynunda da o bulunacaktır. Eğer bunu kabul etmeyip kendi yerlerinde kalmayı isterlerse, onlara müslümanların göçebeleri gibi olduklarını bildir. Müminler üzerine cereyan eden ilahi hükümler onların üzerine de cereyan edecektir. Onların, savaşta alınan ganimet ve fey malları üzerinde bir payları olmayacaktır. Ancak müslümanlarla cihada katılırlarsa o zaman payları olur.

c) Eğer buna da razı olmazlarsa onları haraç vermeye razı et. Eğer haraç vermeye razı olurlarsa onlardan elini çek ve sen de buna razı ol. Eğer bunlardan hiçbirini kabul etmezlerse Allah'tan yardım iste ve onlarla savaş. Bir kaleyi kuşattığın zaman, onlar Allah'ın hükmü üzerine kaleden çıkmalarını şart koşarlarsa bunu kabul etme. Ancak sizin hükmünüz üzerine çıkmalarını kabul edin. Çünkü siz Allah'ın onlar hakkında nasıl hükmedeceğini bilmiyorsunuz. Sizin hükmünüze razı olduktan sonra kaleden onları çıkarınız. O zaman dilediğiniz gibi onlar hakkında hüküm veriniz.[2]


[1] Kenzü'l-Ummal, II/294; İsabe, III/152; Tirmizi, I/195 (İbn Mendeh ve İbn Asakir, Abdurrahman b. Aiz'den)

[2] Ebu Davud, s. 358 (lafız Ebu Davud'a aittir); Müslim, II/82; İbn Mace, 210; Beyhaki, V/184 (Büreyde'den) Tirmizi “Bureyde'nin hadisi hasen ve sahihtir” der. Hadisi İmam Ahmed, Şafi, Darimi, Tahavi, İbn Hibban, Ebu Carud, İbn Ebi Şeybe ve başka muhaddisler de rivayet etmişlerdir. (Kenzü'l-Ummal, II/297)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/99-100.

Hz. Peygamber'in Hz. Ali'ye Bir Kavmi İslâm'a Davet Etmeden Onlarla Savaşmasını Emretmesi

 



- Hz. Peygamber, Hz. Ali'yi bir kavimle savaşmak için gönderdi. Sonra Hz. Ali'nin peşinden bir kişiyi gönderdi ve dedi ki: “Ali'ye yetiş ve ona de ki, onları Allah'ın hükmüne davet etmeden önce onlarla savaşmasın”[1]

- Hz. Peygamber, beni bir tarafa savaşmak üzere gönderdi. Ben ayrıldıktan sonra Hz. Peygamber (s.a.v)  bir kişiye: “Ali'ye yetiş. Onun yanına vardığında kendisine de ki: Hz. Peygamber (s.a.v)  bir kavmi Allah'a davet etmeden önce onlara savaş açmamanı emrediyor”[2]

- Hz. Peygamber (s.a.v)  Ali'yi gönderdiğinde kendisine “Sakın bir kavmi Allah'a davet etmeden önce onlarla savaşma![3]

- Hz. Peygamber, Hayber günü, Hz. Ali'ye “Haydi yürü, ta ki onların bölgesine varıncaya kadar. Sonra onları İslâm'a davet et ve onlara Allah'ın onların üzerindeki hakkını bildir. Allah'a yemin ederim, eğer Allah senin vasıtanla bir tek kişiyi hidayete erdirirse senin için kızıl develerin olmasından daha hayırlıdır” demiştir.[4]


[1] Tabarani, Evsat (Enes b. Malik'ten); Heysemi, V/305 (Osman b. Yahya el-Kurkusani hariç-bu da sikadır- hadisin ricali sahihin ricalidir, dedi)

[2] Kenzü'l-Ummal, II/29 (İbn Rahaveyn Hz. Ali'den)

[3] Nasbu'r-Raye II/378 (Abburrezzak Hz. Ali'den)

[4] Buhari ve diğerleri (Sehl b. Sa'd'dan)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/100.

8 Ağustos 2021 Pazar

Hz. Peygamber'in Ferve el-Kutayi'ye Savaş Sırasında İnsanları İslâm'a Daveti Emretmesi

 


- Ferve b. Museyk el-Kutay şöyle anlatıyor: “Hz. Peygamber'e giderek şöyle dedim: 

‘Ey Allah'ın Rasûlü! Kavmimin iman edenleriyle imandan kaçanlarına savaş açayım mı?' Hz. Peygamber (s.a.v)  

“evet” dedi. Sonra fikrimi değiştirerek: 

‘Ey Allah'ın Rasûlü! Kavmimin imana gelmeyenleriyle değil de Sebe ehliyle savaşacağım. Çünkü onlar daha asi ve daha kuvvetlidirler' dedim. Hz. Peygamber (s.a.v)  bana emretti, Sebe halkına savaş açmama izin verdi. Onun yanından çıktıktan sonra Allah, Sebe hakkında indirdiklerini indirdi. Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘O, el-Kutay nereye gitti?' dedi. Evime haber gönderdi. Beni orada bulamadılar, çünkü yola çıkmıştım. Beni yoldan çevirdiler. Hz. Peygamber'e vardığımda baktım ki oturuyordu ve etrafında ashabı vardı. Hz. Peygamber (s.a.v)  bana hitaben: 

‘Onları evvela imana davet et. Onlardan kim imana gelirse kabul et. İmana gelmeyenler hakkında da acele etme. Ta ki bana onlar hakkında bir haber gelinceye kadar' dedi. Oradakilerden birisi Hz. Peygamber'e 

‘Ey Allah'ın Rasûlü! Sebe bir arazi mi bir kadın mıdır?' diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘Ne arazi ne de kadındır; fakat bir kişidir ki bu kişiden on kabile türemiştir. Altısı Yemen'e yerleşmiş, dördü de Şam'a gelmiştir. Şam'a gelenler Lahm, Cüzam, Gassan, Amile kabileleridir. Yemen'de yerleşenler ise Ezd, Kinde, Himyer, Eş'arîler, Enmarlar ve Mezhic kabileleridir' dedi. Soran adam 

‘Ey Allah'ın Rasûlü! Enmar da nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v)  cevab olarak buyurdu: 

‘Onlar o kimselerdir ki Has'am, Becile onlardandır'[1]

- Ferve şöyle anlatıyor: Rasûlullah'a vararak dedim ki: 

‘Ey Allah'ın Rasûlü! Kavmimin iman edenleriyle imandan kaçanlarına karşı savaşayım mı?' Hz. Peygamber, 

“evet” dedi. Ben Rasûlullah'ın huzurundan çıkınca beni çağırdı: 

‘Onları İslâm'a çağırmadan önce sakın kendilerine savaş açma!' dedi. Dedim ki: 

‘Ey Allah'ın Rasûlü! Bana Sebe'den haber verir misin, acaba bir dağ mıdır, yoksa bir vadi midir? Yahut nedir?' Hz. Peygamber: 

‘Hayır vadi veya dağ değildir. O, Araptan bir kişidir ve on oğlu olmuştur'. (Ve daha önceki hadisi sonuna kadar söyledi)[2]


[1] İbn Sa'd, Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi, II/154; Tabarani, Hakim (Ferve b. Museyk el-Kutayi'den) Tirmizi, hadise hasendir demiştir. Kenzü'l-Ummal, I/360

[2] İmam Ahmed ve Abd b. Humeyd (Ferve'den); Tefsir-i İbn Kesir III/531 (Her ne kadar hadisin senedinde Ebu Habbab el-Kelbi varsa da, muhaddisler onun hakkında söz etmişlerse de, bu güzel bir senettir)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/100-101.

Hz. Peygamber'in Halid b. Said'i Yemen'e Gönderdiği Zaman Ona İnsanları Allah'â Davet Etmesini Emretmesi

 


Halid b. Said şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v)  beni Yemen'e göndererek şöyle dedi: ‘Araplar içinde hangi kabileden ezan sesini işitirsen sakın onlara hücum etme. İçinde ezan sesi duymadıklarına gelince, onları evvela İslâm'a davet et”[1]


[1] Tabarani (Halid b. Said'den); Heysemi V/307 (Bu hadisin senedinde Yahya b. Abdilhamid el-Hammani vardır. Bu zat zayıftır)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/101-102.

6 Ağustos 2021 Cuma

İslâm'a Davet Edilmeden Savaşta Esir Düşenleri Hz. Peygamber'in Tekrar Memleketlerine Göndermesi

 



Hz. Peygamber'e Lat ve Uzza'dan (yani bu iki putun yanında ikamet eden kabilelerden) esirler getirildi. Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘Bunları esir almazdan önce kendilerini İslâm'a davet ettiniz mi?' diye sordu. Esir edenlerin hayır demesi üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)  esirlere hitaben: 

‘Sizi İslâm'a davet ettiler mi?' dedi. Esirler 

“hayır” dediler. Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘Bunları serbest bırakınız. Tâki emin oldukları yere varıncaya kadar onları götürünüz' buyurdu. Sonra da Ahzab: 33/46-47, En'am: 6/19. ayetini sonuna kadar okudu”[1]


[1] Beyhaki V/107 (Ubey b. Ka'b'dan) Beyhaki “bu hadisin senedindeki Revh b. Müsafir zayıftır” diyor. Kenzü'l-Ummal, II/297 (Haris bu hadisi, Vaki'den) Vaki'de onları yerlerine kadar götürün ve İslama davet edin ibaresi de vardır.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/102.

3 Ağustos 2021 Salı

13. FASIL: HZ. PEYGAMBER'İN İNSANLARI ALLAH VE RASÛLÜ'NE DAVET ETMEK İÇİN FERTLERİ GÖREVLENDİRMESİ

 



Rasûlullah'ın Mus'ab b. Umeyr'i Medine'ye göndermesi

- “Ensar, peygamberin sözünü dinlediklerinde ve inandıklarında, nefisleri Rasûlullah'ın davetine inandığında peygamberi tasdik ettiler ve ona iman ettiler. Böylece de hayırlara sahip oldular. Hz. Peygamber'e gelecek yılın hac mevsiminde bir araya gelme sözü verdiler ve kavimlerine döndüler. Medine'den Hz. Peygamber'e şu haber geldi: Tarafından bir kişi bize gönder ki halkı Allah'ın kitabına davet etsin. Böyle olursa halkın tabi olması daha kolaylaşır! Bunun üzerine Hz. Peygamber, Abduddar kabilesinden Musab b. Umeyr'i kendilerine gönderdi. Bu zat Medine'ye vardığında Beni Ğanem kabilesinin ileri gelenlerinden Es'ad bin Zürare'ye misafir oldu. Medinelilere hadis nakleder, Kur'an okuturdu. Mus'ab, Said b. Muaz'ın yanında duruyor, Allah'a davet ediyordu. Allah onun eliyle insanları hidayete erdiriyordu. Ensar'ın hiçbir hanesi kalmadı ki, o hanenin içinde birkaç kişi müslüman olmasın. Ensar'ın eşrafı da müslüman oldu. Amr b. Cemuh müslüman oldu ve putları kırdı. Sonra Mus'ab b. Umeyr, Hz. Peygamber'e dönüp geldi. Ve ona “El Mukrî (Okutucu, kıraat ilminin alimi)” deniliyordu.[1]

- O altı kişi kavimlerine döndüler. Kavimlerini gizlice İslâm'a davet ettiler. Hz. Peygamber'den onlara haber verdiler. Peygamberin hangi vazifelerle gönderildiğini bildirdiler. Ve onlara Kur'an okudular. Öyle ki Ensar'ın hiçbir hanesi kalmadı ki, orada birkaç kişi müslüman olmasın. Sonra Rasûlullah'a haber gönderdiler, bize tarafından bir kişi gönder, halkı Allah'ın kitabı ile İslâm'a davet etsin. Çünkü bu, halkın imana gelmesine daha elverişli olur. Bunun üzerine Peygamber, Mus'ab b. Umeyr'i elçi gönderdi. O da Beni Ğanem kabilesinden Es'ad b. Zürare'ye misafir oldu. Halkı İslâm'a davet ediyor, İslâm da Medine'de yayılıyor, müslümanlar çoğalıyordu. Onlar buna rağmen İslâm'a davetlerinde gizli çalışırlardı. Sonra ravi, Mus'ab'ın Sa'd bin Muaz'ı İslâm'a davet etmesini ve Benî Abdul Eşhel kabilesinin müslüman olmasını zikrediyor. Nitekim bu durum Sa'd'ın daveti hususunda ileride gelecektir.

Sonra ravi diyor ki: “Benî Neccar, Sa'd b. Muaz'ı Medine'den sürdü, çıkardı. Es'at b. Zürare hakkında da çok şiddetli davranmaya başladılar. Bundan dolayı Mus'ab b. Umeyr, Sa'd b. Muaz'ın yanına gitti ve insanları dine davet etmeye devam etti. Halk da onun vasıtasıyla İslâm'a giriyordu. Öyle ki Ensar'ın hanelerinden hiçbir hane yoktu ki orada müslüman olan bulunmasın. Amr b. Cemuh da dahil olmak üzere Medine'nin ileri gelenleri müslüman oldu. Putlar kırıldı, müslümanlar, Medine'nin en kuvvetlileri oldular. İşleri yoluna girdi. Mus'ab b. Umeyr de Rasûlullah'a döndü, Mekke'ye geldi. Ona “el mukrî” deniliyordu.[2]


[1] Ebu Nuaym, Hilye I/107 (Urve b. Zübeyr'den)

[2] Tabarani (Urve'den); Heysemi VI/42 (Senette Leyiha vardır. Bu zatta zaaf vardır. Fakat hadisi hasendir) Ebu Nuaym, Delail, s. 108, Hilye, I/107 (Zühri'den) Onlar Hz. Peygamber'e Muaz b. Afra'yı ve Rafi b. Malik'i elçi olarak gönderirler. Onlar Hz. Peygamber'e bize bir kişi gönder ki, Allah'ın kitabıyla insanları dine davet etsin. Böylesi daha iyi olur. Hz. Peygamber (s.a.v)  Mus'ab b. Umeyr'i gönderdi, ilavesiyle beraber.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/103-104.

Hz. Peygamber'in Ebu Umame'yi Kabilesi Bahile'ye Göndermesi

 



- Ebu Umame şöyle anlatıyor: Rasûlullah (a.s.m) beni kavmime elçi olarak gönderdi. Onları Allah'a davet edecek, İslâm'ın güzelliklerini onlara arzedecektim. Onlara vardım. Develerini sulamışlar, sağmışlardı ve süt içiyorlardı. Beni gördüklerinde Sudey b. Aclân'a (Ebu Umame'nin ismidir) merhaba dediler. Ve devam ederek 

‘Kulağımıza geldiğine göre sen şu kişiye (yani Rasûlullah'a) iman etmişsin!' Dedim ki: 

‘Hayır ona değil. Fakat Allah'a ve Rasûlü'ne iman ettim. Ve Rasûlullah (a.s.m) beni elçi olarak size gönderdi. Size İslâm'ı ve İslâmî kuralları arzediyorum'.

Biz bu haldeyken onlar bir çanak getirdiler. Onu önlerine koydular, etrafında toplandılar ve yediler. 

“Ey Sudey! Sen de gel” diye beni de çağırdılar. Dedim ki: 

‘Azab olasıca! Şunu (kanı) haram kılan kişinin yanından geliyorum. Ancak Allah'ın buyurduğu gibi kestikleriniz müstesnadır'. Onlar 

“Allah ne dedi?” diye sorunca ben de 

‘Size leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası namına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yukardan yuvarlanmış, boynuzlanmış, canavar tarafından parçalanarak ölü bulunan hayvanlar haram kılındı. Ancak canlıyken yetişip kesmiş olmanız hariç. Dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, fal oklarıyla kısmet ve şans aramanız dahi haram kılındı... (Maide: 5/3) ayetini indirdi' dedim. Böylece ben onları İslâm'a davet ediyordum, onlar da bundan imtina ediyorlardı. Onlara dedim ki: 

‘Azab olasıcalar! Bana bir yudum su veriniz, çok susadım'. Dediler ki: 

‘Sana su vermeyiz. Sen susuzluktan öleceksin'. Başımda sarığım vardı. Sarığımı iyice sardım. Başımı yere koydum ve sıcak kumlar üzerinde, şiddetli hararette yattım. 

Uyku halinde birisi bana cam bir kadehte -insanlar o devirde ondan daha güzelini görmemişlerdi-, bir içecek getirdi. İnsanlar o içkiden daha lezzetlisini, daha hoşa gidenini görmemişlerdir. Onu bana verdi, içtim. Uykuda onu içtikten sonra uyandım. Allah'a yemin ederim ki, onu içtikten sonra ne susadım ne de susamanın ne olduğunu tanıdım.[1]


[1] Tabarani; Heysemi, Mecma'l IX/387 “Bu hadiste Beşir b. Şureyh vardır ki bu zat zayıftır”. Kenzü'l-Ummal, VII/97 (İbn Asakir'den); Ebu Ya'la (muhtasar olarak) şu ekle beraber “Sonra onlardan birisi onlara şöyle hitab etti: Kavminizin ileri gelenlerinden bir kişi size geldi. Fakat siz ikramda bulunmadınız. Bu kınama üzerine bana süt getirdiler. Artık içmem dedim. Ve onlara karnımı gösterdim. Onlar bu manzara karşısında tümüyle müslüman oldular”. Beyhaki, Delail; İsabe II/182; Hakim, Müstedrek, III/641

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/104-105.

1 Ağustos 2021 Pazar

Hz. Peygamber'in Bir Adamı Benî Sa'd Kabilesine Göndermesi

 



- Ahnef b. Kays şöyle anlatıyor: Kâbe'yi, Hz. Osman'ın halife olduğu dönemde ziyaret ederken Benî Leys'den bir kişi ansızın elimden tuttu ve dedi ki: 

‘Sana müjde vereyim mi?' 

“Evet” dedim. Dedi ki: 

‘Hatırlıyorum, Hz. Peygamber (s.a.v)  beni senin kavmine gönderdiği zaman onları İslâm'a davet ediyordum. Sen de ‘Sen bizi hayra davet ediyor ve hayrı emrediyorsun' diyordun (ve kavmine hitaben de) ‘Kesinlikle bu zat hayra davet ediyor' diyordun. Bu sözün Hz. Peygamber'in kulağına gitti. Hz. Peygamber, 

‘Allah'ım! Ahnef'i yarlığa!' diye dua etti. Onun bu duası kadar bana ümid verici hiçbir şey yoktur.[1]


[1] İsabe, I/100 “Bu hadisi sadece Hz. Ali b. Zeyd rivayet etmiştir. Bu zat ise biraz zayıftır” diyor. Hakim, Müstedrek, III/614; İmam Ahmed; Tabarani; Heysemi X/2. “Ahmed'in ricali sahihin ricalidir. Fakat Ali b. Zeyd hariç. Onun da hadisi hasendir”

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/105.

7 Nisan 2021 Çarşamba

Hz. Peygamber'in Bir Adamı Cahiliye Devrinin Büyüklerinden Birisine Göndermesi

 



- Hz. Peygamber (s.a.v)  ashabından bir kişiyi cahiliye döneminin büyüklerinden olan bir zata gönderdi. Sahabî onu Allah'a davet etti. O da: 

‘Beni davet ettiğin Rabb'in nedir? Demirden midir, bakırdan mı, gümüşten mi, altından mıdır?' dedi. Bunun üzerine sahabî, Rasûlullah'a gelerek durumu haber verdi. Bu manzarayı peygambere arzetti. Hz. Peygamber (s.a.v)  ikinci kez o sahabîyi gönderdi. O kişi yine ilk sözlerinin benzerlerini tekrarladı. Sahabî yine Rasûlullah'a döndü ve durumu ona haber verdi. Hz. Peygamber (s.a.v)  bu sefer üçüncü kez onu gönderdi. O kişi yine aynı suali sordu. Sahabî peygambere gelerek durumu haber verdi. Hz. Peygamber (s.a.v)  

‘Allah kesinlikle senin arkadaşının, (yani o cahiliye döneminin büyüklerinden olan o zatın) üzerine bir yıldırım gönderdi ve yıldırım onu yaktı' dedi ve Ra'd: 13/13 ayeti indi.[1]

Ayrıca şöyle der: “Sahabe o kişi hakkında şöyle dedi: ‘Ey Allah'ın Rasûlü! Bu adam eski Firavunlardan daha katıdır'. Sahabe ona üç defa gitti; sonunda onunla konuşurken Allah Teâlâ bir bulut gönderdi. Bulut adamın üstüne geldiğinde gürledi ve bir şimşek çakarak adamın kafasına düştü'.)[2]


[1] Heysemi, Mecma' VII/42 (Ebu Ya'la ve Bezzar'ın da benzer şekilde rivayet ettiklerini söyler. Ayrıca şöyle der: “Sahabe o kişi hakkında şöyle dedi: “Ey Allah'ın Rasulü! Bu adam eski Firevunlardan daha katıdır”. Sahabe ona üç defa gitti; sonunda onunla konuşurken Allah Teala bir bulut gönderdi. Bulut adamın üstüne geldiğinde gürledi ve bir şimşek çakarak adamın kafasına düştü”.)

[2] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/105.