SAYFALAR

25 Mayıs 2024 Cumartesi

DUANIN USUL VE ADABI

       

     

     

     DUALAR

 70


Dua ia_basit bir iş değil, yüce Allah’a ibadet etme, O’nu

anma ve O’na iman etmenin gereğidir. Bu sebeple duanın

makbul olabilmesi için, bir kısım usul, âdâp ve kurallara

riayet edilmesi gerekir. Bu usul, adap ve kuralları şöyle sıralayabiliriz:

1. Duaya Eûzü Besmele, Allah’a Hamd ve Peygambere Salât İle Başlanmalı

Dua öncesinde Müslüman, rûhen ve bedenen duaya

hazır hâle gelmeli, mümkünse abdest alıp kıbleye dönülmelidir. (İbn Mâce, Dua, 13) Her hayırlı işte olduğu gibi duaya

da eûzü ve besmele çekerek iki rekat namaz kıldıktan sonra

başlanmalıdır.

Ayet ve hadislerde hayvanın Allah’ın adı anılarak kesilmesi (En’âm, 6/18), besmele ile yenilip içilmesi (Ebû Davud,

Et’ıme, 15), Allah’ın adı ile (Alâk, 96/1) ve eûzü çekerek Kur’ân

okunması (Nahl, 16/98) emredilmektedir. Dua da bir ibadet

olduğuna göre, duaya da eûzü ve besmele çekerek başlanmalı, sonra Allah’a hamd ve Peygamberimize salât ve

selâm getirilmelidir. Peygamberimiz (s.a.s.) duaya,

َ ِ اب

َْو ّه

َى ال

ِّ ااَْل ْعل

ْ َعِلي

َ ال

َ َن َ رِّبي

ُس ْبحا

“Yücelerin yücesi ve bağışlayıcı olan Rabbimi, bütün noksanlıklardan tenzih ederim” diyerek başlamış (Ahmed, IV, 54;

Hâkim, Dua, I, 498) ve

 GİRİŞ

 71

َى

ِ َ عل

ْ ُي َصّل

َ ل

َ ْيِه ُ ث ّم

َ َن ِاء َ عل

هِ َ و ّ الث

ِ ب َت ْحِم ِيد ّ الل ٰ

ْ

ْ َي ْب َدأ

َ َح ُد ُك ْم َ فل

َّى أ

َِذ َ ا صل

إ

 م َ ا ش َاء

ْ َي ْد ُع َ ب ْع ُد َ

َ ل

َم ُ ث ّم

َّ

َ ْيِه َ وسل

َّ ّ ى الل هٰ ُ َ عل

ِّ َ صل

َ ِبي

ّ الن

“Biriniz dua ettiği zaman, Allah’a hamd ve övgü ile başlasın, sonra Peygambere salât etsin, sonra dilediği duayı yapsın” buyurmuştur. (Tirmizî, De’avât, 66; Ebû Davud, Salât, 358)

Sahabeden Hz. Ömer,

َى

ْ ٌء َ ح ّت

 م ْنُه َ شي

ْر ِض اَ ل َ ي ْصَع ُد ِ

أْ َ

 مْوُق ٌوف َ ب ينْ َينْ ّ السَ َم ِاء َ وال

ُ َع َاء َ

َ ّ الد

ِ ّن

 إ

َم

َّ

َ ْيِه َ و َسل

َّ ّ ى الل هٰ ُ َ عل

ّي َك َ صل

َ َى ن ِبِ

َ َ عل

ِي

ّ

ُت َصل

“Peygambere salât getirilinceye kadar dua, yer ile gök arasında durur, hiçbir dua O’na yükselmez/kabul olmaz” demiştir. (Tirmizî, Salât, 347)

Peygamberimiz (s.a.s.); sahabeden Enes bin Malik’e,

herhangi bir yeri ağrıdığı zaman, şikayet ettiği yerin üzerine elini koyup besmele ile şöyle dua etmesini tavsiye etmiştir:

 م ْن َ و َجِع ٰي ه َذا

َ ِج ُد ِ

 ما ا

َ ِ

 م ْن َ شّر

هِ َ و ُ ق ْدَرِتِه ِ

َِة ّ الل ٰ

َ ُع ُوذ ِ ب ِعّز

هِ ا

ِ ّ الل ٰ

ِب ْ اسم

ِ ْتًرا

ِع ْد ٰ ذِل َك و

َ

َ أ

َ ْ ارَف ْع َ ي َد َك ُ ث ّم

ُ ث ّم

“Bismillah, şu çektiğim acının şerrinden Allah’ın gücü ve

kudretine sığınırım. Sonra elini kaldır, sonra bu duayı üç

beş defa tekrar et.” (Ebû Ya’lâ, Zikir ve Dua, No: 1126)

2. Duadan Önce Tövbe ve İstiğfar Edilmeli

Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun

duası kabul edilmeye lâyık değildir. Peygamberimizin şu

hadisi çok dikkat çekicidir. 

DUALAR

 72

َ ّ ى الس َم ِاء َ ي َ ا ر ِّب َ يا

ِل

ُ َ ي َد ْيِه ا

َ ْغرَبَ َ ي ُم ّد

َ ْشَع َث أ

َ ُجُل ُ ي ِط ُيل ّ السَ َفَر أ

َ ّلر

 ا

ٰى

ّن

َ

ِ َ فأ

ْ َحَرام

ٌام ُ وغ ِذ َي ِ بال

ْ َب ُسُه َ حَر

ٌام َ وَمل

ٌام َ وَم ْشَرُب ُه َ حَر

َ ر ِّب َ وَم ْطَع ُمُه َ حَر

 ل ٰذِل َك

ُي ْسَت َج ُ اب ِ

“Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir

adam, ellerini semaya kaldırarak, ‘Ya Rabbi’ ‘Ya Rabbi’ diye

yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram,

gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?” (Müslim, Zekât, 19)

Bu itibarla mü’min duaya başlamadan önce günahlarını itiraf edip ihlâs ile Allah’a tövbe etmeli ve affını dilemeli, sonra dua yapmalıdır.

3. Eller Semaya Açılmalı ve Dua Sonunda Yüze Sürülmeli

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), dua ettiği zaman koltuk

altları görünecek kadar ellerini semaya kaldırmıştır. Sahabeden Ebû Mûsâ el-Eş’arî,

ِ ْب َط ْيِه

ْي ُت َ ب َي َ اض إ

َ

َ َ رَف َع َ ي َد ْيِه َ وَرأ

َم ُ ث ّم

َّ

َ ْيِه َ و َسل

َّ ّ ى الل هٰ ُ َ عل

ُّ َ صل

َ ِبي

َدَع ّ ا الن

“Hz. Peygamber, dua etti ve ellerini kaldırdı. Ben koltuk

altlarının beyazlığını gördüm” demiştir. (Buhârî, De’avât, 22)

Yine sahabeden Enes (r.a.);

ِ ْب ِط ۪ه

َ ُى يَر َى ب َي ُ اض ا

ُ َع ِاء َ ح ّت

 ف ّ ي الد

ُّ َ ي ْرَف ُع َ ي َد ْيِه ِ

َ ِبي

َ ك َان ّ الن

“Hz. Peygamber, duada ellerini (semaya) koltuk altlarının beyazı görününceye kadar kaldırırdı” demiştir. (İbn Hıbbân,

Ed’ıye, No: 877)

 GİRİŞ

 73

Sahabeden Abdullah ibn Abbâs, Peygamberimizin

şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

ِ َه َ ا و ْام َس ُحوا

َُل ُوه ِ ب ُظُهور

َ ُك ّفِ ُك ْم َ واَل َ ت ْسأ

ْ ُت ُم ّ الل هَٰ َ ف ْ اسَئُل ُوه ِ ب ُب ُط ِون ا

ل

َ

َِذ َ ا سأ

 ا

ِبَه ُ ا و ُج َوه ُك ْم

“Allah’tan bir şey istediğiniz zaman avuçlarınızın içi ile

isteyin, ellerinizin tersi ile istemeyin ve ellerinizi (dua sonunda) yüzünüze sürün.” (Hâkim, De’avât, I, 536)

Sahabeden Sehl b. Sa’d;

 م ْن ِك َب ْيِه َ و َ ي ْد ُعو

ِ ْصِب َع ْيِه ِ ب ِحَذ ِاء َ

َ ك َان َ ي ْجَعُل ا

“Hz. Peygamber (s.a.s.), parmaklarını omuz hizasına kadar kaldırır ve öyle dua ederdi” demiştir. (Hâkim, De’avât, I, 536)

Hz. Ömer;

َ ْم

َِء ل

ُعا

 ف ّ ي الد

َ َ رَف َع َ ي َد ْيِه ِ

ِذا

َم إ

َّ

َ ْيِه َ و َسل

َّ ّ ى الل هٰ ُ َ عل

َ ك َان َ ر ُس ُول ّ اللهَِ َ صل

ِ َم َ ا و ْجَه ُه

َ َى ي ْم َسَح ِ به

ُه َم َ ا ح ّت

َ

َي ُح ّط

“Hz. Peygamber, duada ellerini semaya kaldırdığı zaman

yüzlerine sürmeden indirmezdi” demiştir. (Tirmizî, De’avât, 11)

Dua ederken mümkünse kıbleye dönülür (Buhârî, De’avât,

24), ellerin içi / avuç açılır, parmaklar omuz hizasına kadar,

başı geçmeyecek (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 878) ve koltuk altları görünecek şekilde kaldırılır, dua sonunda eller yüze sürülür.

Dua esnasında gözler semaya dikilmez. Peygamberimiz,

 ف ّ ي الصَ لاَِة

ُ َع ِاء ِ

 ع ْن َد ّ الد

ْب َص َار ُه ْم ِ

َ

ِ ْم أ

ٌام َ ع ْن َ رْف ِعه

َْقَو

َ أ

ِ ينَ ّينَ

َ َي ْن َته

ل

DUALAR

 74

ْب َص َار ُه ْم

َ

َ أ

َ َت ْخ ِطَف ّن

ْو ل

َ

َ ّ ى السَ َم ِاء أ

ِل

 إ

“Birtakım kimseler namaz kılarken ve dua ederken gözlerini semaya kaldırmalarından ya vazgeçerler ya da gözleri

kör olur” (Müslim, Salât, 118) buyurmuştur.

4. Esmâ-i Hüsnâ İle Dua Edilmeli

Yüce Allah, Kur’ân’da;

ْ ُح ْسَن َى ف ْاد ُع ُوه ِ بَها

ْس َم ُاء ال

أْ َ

هِ ال

َ وللِّللِ ٰ

“En güzel isimler Allâh’ındır. O hâlde O’na o güzel isimler ile dua edin” (A’râf, 7/180) anlamındaki ayeti ile kendisine,

esmâ-i hüsnâ ile dua edilmesini emretmekte ve;

ْ ُح ْس ٰنى

ْس َم ُاء ال

أْ َ

َ ُه ال

ي َ ا م َ ا ت ْد ُع َ وا فل

ًّ

َ

َ ْح ٰم َن أ

ِ ْ اد ُع ّ وا الر

و

َ

ِ ْ اد ُع ّ وا الل هَٰ أ

ُقل

“De ki: İster Allah diye dua edin, ister Rahmân diye

dua edin, hangisiyle dua ederseniz (edin) en güzel isimler

O’nundur” (İsrâ, 17/110) anlamındaki ayet ile “Allah” ismi veya

“Rahmân” ismi ya da diğer isimlerinden biri ile dua edilebileceğini bildirmektedir. Hem Kur’ân’da hem de hadislerdeki dua örneklerinde bunu görmekteyiz.

5. Mübarek Gün ve Geceler Tercih Edilmeli

Dua, her zaman ve her yerde yapılabilir. Bununla birlikte Arefe günü ve geceleri, Ramazan ayları, Cuma ve bayram

gün ve geceleri, seher vakitleri, gecenin üçte ikisi, sabah ve

akşam vakitleri, ezan ile kamet arasında, secdede ve namaz

akabinde yapılan duaların kabul edileceği ile ilgili hadisler

vardır (bk. kabul olan dualar bölümü). Meselâ Kur’ân’da akşam

ve sabah dua edilmesine işaret edilmektedir: 

 GİRİŞ

 75

َ ْي َك

 م َ ا عل

ِ ُيد َون َ و ْجَه ُه َ

ِّ ُ ير

ْ َع ِشي

ْ َغ َد ِاة َ وال

َ ُه ْم ِ بال

ِذ َين َ ي ْد ُع َون َ رّب

َّ

َ و َال َ ت ْطُرِد ال

ْ ٍء َ ف َت ْطُرَد ُه ْم َ ف َت ُك َون

 م ْن َ شي

ِ ْم ِ

َ ْيه

ْ ٍء َ وَم ِ ا م ْن ِ ح َس ِاب َك َ عل

 م ْن َ شي

ِ ْم ِ

 م ْن ِ ح َس ِابه

ِ

َ ِالِم َني

ِم َن ّ الظ

“Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam ona dua

edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana bir şey

yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın.

Eğer kovarsan zalimlerden olursun!” (En’âm, 6/52; bk. Kehf, 18/28)

Muttakîler, Kur’ân’da,

ِ ُ ه ْم َ ي ْسَت ْغ ِفُر َون

ْس َحار

أْ َ

َوِبال

“Seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dilerlerdi”

(Zâriyât, 51/18) diye övülmektedir.

6. İhlâs İle ve Bilinçli Olarak Yapılmalı

Dil ile dua cümlelerini söylerken, zihin başka düşüncelere dalmamalı; insan, bütün varlığı ile Allah’a yönelmeli,

bilerek ve isteyerek, ihlâs ve samimiyetle dua etmelidir.

َ ُه

 م ْخِل ۪ص َني ل

اَ ُ هَو َ ف ْاد ُع ُوه ُ

ِّل

ٰ َه ا

ِل

ُّ اَ ل ا

ْ َحى

ُ هَو ال

َ ِم َني

ْ َعال

هِ َ ر ِّب ال

ْ َح ْم ُد للِّللِ ٰ

َل

ّ الد۪ َين ا

“O diridir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde dini

sadece Allah’a özgü kılarak ihlâsla O’na dua edin / ibadet edin.

Her türlü övgü, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” (Mü’min,

40/65; bk. A’râf, 7/29; Mü’min, 40/14)

ْ َك ِاف ُر َون

َِه ال

َْو َ كر

ِ َين َ ول

َ ُه ّ الد

 م ْخِل ِص َني ل

َف ْاد ُع ّ وا الل هَٰ ُ

DUALAR

 76

“Kâfirlerin hoşuna gitmese de siz, dini yalnız Allah’a hâlis

kılarak O’na dua edin” (Mü’min, 40/14) anlamındaki ayetler ile

(bk. Yunus, 10/22; Ankebût, 29/65; Lokman, 31/32)

ْ ٍب َ غ ِافٍل اَ لٍه

 م ْن َ قل

 دَع ًاء ِ

َ ّ الل هَٰ َال َ ي ْسَت ِج ُيب ُ

َ ّن

َ ُموا أ

َو ْ اعل

“Biliniz ki, Allah gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez” (Tirmizî, De’avât, 66) anlamındaki hadis, duanın ihlâslı ve

şuurlu yapılması gerektiğini ifade etmektedir.

7. Kabul Olacağına İnanılarak Dua Edilmeli

Yüce Allah’ın güzel isimlerinden biri “semî’u’d-dua

(duaları işiten / kabul eden)”dir. (Âl-i İmrân, 3/38) Bu itibarla

mü’min dualarını Allah’ın kabul edeceğine inanarak yapmalıdır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.);

ِ َج َاب ِة

 م ِوق ُن َون ِ ب إْال

ْن ُت ْم ُ

َ

ُ ْد ُع ّ وا الل هَٰ َ وأ

 ا

“Kabul edileceğine kesin bir şekilde inanarak Allah’a dua

edin” (Tirmizî, De’avât, 66; bk. Hâkim, De’avât, I, 493) tavsiyesinde bulunmuş ve;

ْع ِطِنى

َ

ْن ِ ش ْئ َت َ فأ

ِ

َ إ

ُه ّم

ٰ

ّ

َلل

َ ا

َ ّن

ََة َ و َال َ ي ُقول

ل

َ

ْ َم ْسأ

ِ ال

ِم

ْ َي ْعز

َ َح ُد ُك ْم َ فل

َِذ َ ا دَعا أ

 إ

َ ُه

َِه ل

 م ْسَت ْكر

َ ُه اَ ل ُ

ِ ّن

َفإ

“Dua ettiğiniz zaman, isteğinizi kesin olarak isteyin.

‘Allah’ım! Dilersen bana ver’ demeyiniz. Çünkü Allah’ı zorlayacak herhangi bir güç yoktur.” (Buharî, De’avât, 21; Müslim, Zikir, 7; İbn

Hıbbân, Ed’ıye, No: 977)

ْن ِ ش ْئ َت

ِ

َ ْ ار َح ْم ِني إ

ُه ّم

ٰ

ّ

َلل

ْن ِ ش ْئ َت ا

ِ

 لي إ

َ ْ اغ ِفْر ِ

ُه ّم

ٰ

ّ

َلل

َ َح ُد ُك ْم ا

َ أ

َ ّن

اَ لَي ُقول

َ ُه

َِه ل

 م ْكر

َ ُه اَ ل ُ

ِ ّن

ََة َ فإ

ل

َ

ْ َم ْسأ

ِ ال

ِم

ِلَي ْعز

 GİRİŞ

 77

“Biriniz, ‘Allah’ım! Dilersen beni bağışla’, ‘Allah’ım! Dilersen bana merhamet et’ diye dua etmesin. İsteğini kesin olarak istesin. Çünkü O’na engel olacak hiç kimse yoktur.” (Ebû

Davud, Salât, 358) buyurmuştur.

Bu hadisler, duanın kabul olacağına inanarak yapılması

gerektiğini ifade etmektedir.

8. Kısık Bir Sesle ve Yalvararak Dua Edilmeli

Bağırıp çağırarak, yüksek ses ve riya ile değil yalvararak ve kısık bir sesle dua edilmesi, Allah ve peygamberin

emridir:

ْ ُم ْع َت ۪د َين

َ ُه اَ ل ُ ي ِح ّبُ ال

ِ ّن

َ ُك ْم َ ت َضّرُ ًع َ ا و ُخ ْف َيًة ا

ُ ْد ُع َ وا رّب

ا

“Rabbinize yalvararak ve içten dua edin. Çünkü O, haddi

aşanları sevmez.” (A’râf, 7/55)

ِ

ْ ُغ ُدّو

ْ َقْوِل ِ بال

 م َن ال

ِ ِ

ْ َجْهر

 ف َي ن ْف ِس َك َ ت َضّرُ ًعا َ و ِخ َيفًة َ وُد َون ال

َ َك ِ

َ و ْاذ ُكْر َ رّب

ْ َغ ِافِل َني

 م َن ال

َوال آْ َص ِال َ واَل َ َت ُك ْن ِ

“Rabbini, içinden, yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gâfillerden olma.” (A’râf, 7/205)

ِ َ ب ينْ َينْ َ ذِل َك َ سِب ًيال

 ت َخ ِاف ْت ِ بَه َ ا و ْاب َتغ

َو َال َ ت ْجَه ْر ِ ب َص َالِت َك َ و َال ُ

“Duanda pek bağırma, pek de sesini gizleme, bu ikisinin

arasında bir yol tut.” (İsrâ, 17/110)

Hz. Âişe validemiz, bu ayetin, dua hakkında indiğini

söylemiştir. (Buhârî, De’avât, 16) Sahabeden Ebû Musa el-Eş’arî

der ki: Allah Resûlü ile birlikte bulunduğumuz bir seferde,

tepelere çıktıkça, derelere indikçe yüksek sesle tekbir ve 

DUALAR

 78

tehlîl getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber;

َ َ واَل َغ ِائ ًبا

َ َصّم

َ ُك ْم اَ ل َ ت ْد ُع َون أ

ِ ّن

ْن ُف ِس ُك ْم َ فإ

َ

ٰى أ

ِْرَب ُع َ وا عل

َ ُ اس ا

َ ّيُ َه ّ ا الن

َ يا ا

 م َع ُك ْم

ِ ًيب َ ا و ُهَو َ

َ ُك ْم َ ت ْد ُع َون َ سِم ً يعا َ قر

ِ ّن

إ

“Ey İnsanlar! Kendinizi yormayınız. Çünkü sizler sağır ve uzaktaki birine değil, her an sizinle olan, her şeyi duyan Allah’a dua ediyorsunuz” buyurarak bizi uyardı. (Buhârî,

Cihâd,131; Müslim, Zikir, 44, Dua, 44) Hasan el-Basrî,

َ ِة

َ ِن ّي

ْ َعل

 في ال

ِ َ ت ْع ِدُل َ س ْب ِع َني َ د ْعَوًة ِ

 ف ِّ ي السّر

ة ِ

ٌ

َد ْعَو

“İçten gizlice yapılan dua açıktan yapılan 70 duaya denktir” demiştir. (Abdürrazzak, Dua, No:19645)

Yüksek sesle bağırarak dua etmek adaba da uygun değildir. Çünkü,

 م ُ ا ك ْن ُت ْم

ْي َن َ

َ

 م َع ُك ْم أ

 َو ُهَو َ

“Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir” (Hadîd, 57/4;

bk. Mücâdele, 58/7; Şu’arâ, 26/62) anlamındaki ayet ile;

َ َك ْت ِ ب َي شَف َت ُاه

َِذ ُ ا هَو َ ذ َكَرِن َي و َ ت َحّر

َ َن َ ا م َع َ ع ْب ِدي ا

ا

“Beni zikrettiği ve dudaklarını benim için hareket ettirdiği zaman ben kulumla beraberim.” (Hâkim, De’avât, I, 496)

َِذ َ ا دَع ِاني

َ َن َ ا م َعُه ا

َ وا

“Bana dua ettiği zaman ben onunla beraberim” (Müslim, Zikir, 19) anlamındaki kutsî hadislerde beyan edildiği gibi biz

nerede olursak olalım Allah bizimle beraberdir. Allah, bi-

 GİRİŞ

 79

zim kısık sesle bile olsa yaptığımız duaları duyar, hatta;

َْو۪ر ِيد

ِ ال

 م ْن َ ح ْبل

َ ْيِه ِ

ِل

َ ْقَر ُب ا

َوَن ْح ُن ا

“Biz insana şah damarından daha yakınız” (Kâf, 50/16) anlamındaki ayette bildirildiği gibi O, bize bizden, şah damarımızdan da yakındır. Yüce Allah, Zekeriya peygamberin,

 ن َد ًاء َ خِفًّيا

َ ُه ِ

ِ ْذ َ ن َاد َى رّب

ا

“Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı” (Meryem, 19/3)

şeklinde dua ettiğini bildirerek bize nasıl dua edeceğimizi haber vermektedir. Bu itibarla, duada bağırıp çağırmak,

süslü olsun ve beğenilsin diye yapmacık hareketlerde bulunmak doğru değildir.

Duayı sessizce ve yalvararak yapmak, ihlasın gereğidir. Yüksek sesle yapılan duaya, riya karışabilir. Bu sebeple

Hanefî bilginler, namazda Fatiha sonunda “âmin” kelimesini sessiz söylemenin daha fazîletli olduğu içtihadında

bulunmuşlardır.

Dualar, ibadet şuuruyla, dinî vakar ve ölçülere uygun

olarak yapılmalıdır. Gösterişe düşkün, dinî şuurdan mahrum birtakım kişileri memnun etmek için, mana yavanlığı

taşıyan, tumturaklı ifadelerle hüner göstermeye girişmek,

duanın amacına ve ruhuna aykırıdır. Kur’ân ve Sünnet’te

yer alan dualar, kapsamlı ve veciz sözler tercih edilmeli,

tekellüf, kafiye ve seci yapmaktan kaçınılmalıdır:

ُ َع ِاء

 م َن ّ الد

ْ َجَو ِام َع ِ

َم َ ي ْسَت ِح ّبُ ال

َّ

َ ْيِه َ و َسل

َّ ّ ى الل هٰ ُ َ عل

َ ك َان َ ر ُس ُول ٰهِّ الل َ صل

 م ِ ا سَو ٰى ذِل َك

َوَي َد ُع َ

DUALAR

 80

“Allah’ın Resûlü (s.a.s.), dualarda veciz ve kapsamlı sözler

ile dua etmeyi tercih eder, bunların dışındakileri terk ederdi.”

(Ebû Davud, Salât, 358) Hz. Âişe validemiz;

ُ َع ِاء

 ف ّ ي الد

 َو ْ اجَت ِن ِب ّ السَ ْجَع ِ

“Secili / kafiyeli sözlerle dua etmekten sakın” demiş, ashap

ve peygamberin bunu kerih gördüğünü bildirmiştir. (İbn

Hıbbân, Ed’ıye, No: 979; bk. Buhârî, Dua, 19)

9. Israrla Dua Edilmeli

Mü’min, yüce Allah’tan isteğinde ısrarlı olmalı, isteğim

yerine gelmedi diye duadan vazgeçmemelidir. Sahabeden

Abdullah ibn Mes’ûd, Peygamberimiz (s.a.s.)’in;

ََل َ ثلاَ ًثا

ََل َ سأ

َِذ َ ا سأ

َِذ َ ا دَع َ ا دَع َ ا ثلاَ ًثا َ وإ

 َك َان إ

“Dua ettiği zaman üç sefer tekrar eder ve bir şey istediği

zaman yine üç sefer tekrar ederdi.” demiştir. (Müslim, Cihâd, 107)

Peygamberimiz,

ُ َع ِاء

 ف ّ ي الد

ْ ُمِل ِّح َني ِ

َ ُي ِح ّبُ ال

َ ّ الل هَٰ ل

ِ ّن

 ا

“Şüphesiz ki Allah, ısrarla dua edenleri sever” (Beyhakî,

Şu’abü’l-îmân, er-Ricâ Minallah, No: 1108) anlamındaki sözleri ile ısrarla dua edeni Allah’ın sevdiğini bildirmiştir.

Peygamberimiz (s.a.s.);

 لى

َ ْم ُ ي ْسَت َج ْب ِ

َ ْم َ ي ْع ِجْل َ ي ُق ُول َ ق ْد َ دَعْو ُت َ رِّب َى فل

 مال

َحِد ُك ْم َ

َ

ُي ْسَت َج ُ اب أِ ل

 “Rabbime dua ettim de kabul edilmedi, diyerek acele etmediğiniz sürece Allah dualarınızı kabul eder.” (Buhârî, De’avât, 

 GİRİŞ

 81

22; Müslim, Zikir, 92) anlamındaki hadisi ile ısrarla dua edilmesini tavsiye etmiş ve;

 ما

َ ُاه َ

ِ ّي

َ َ آت َ اها إ

ِ ّال

ًَة إ

ل

َ

 م ْسأ

َُل ّ الل هَٰ َ

ِ ْب َطُه َ ي ْسأ

َ َى ي ْب ُدو إ

 م ْن َ ع ْب ٍد َ ي ْرَف ُع َ ي َد ْيِه َ ح ّت

ِ َ

 ما

ْ ُت

ل

َ

ْ ُت َ و َسأ

ل

َ

َ ُتُه َ ؟ ق َال َ ي ُق ُول َ ق ْد َ سأ

هِ َ ك ْي َف َ ع َجل

َ ْم َ ي ْع ِجْل َ ق ُال َ وا ي َ ا ر ُس َول ّ الل ٰ

 ل

ُ ْع َط َ ش ْي ًئا

َ ْم أ

َول

“Koltuk altları gözükecek kadar ellerini kaldırıp dua eden

hiçbir kul yoktur ki acele etmediği sürece Allah ona istediğini vermiş olmasın” buyurmuş, ashabın, “Ey Allah’ın elçisi!

Duanın acelesi nasıl olur?” şeklindeki sorusuna, “İstedim,

istedim de Allah hiçbir şey vermedi demektir” diye cevap vermiştir. (Tirmizî, De’avât, 133)

Sahabeden Ebû’d-Derdâ;

َ ُه

َ ْن ُ ي ْسَت َج َ اب ل

ُ َع َاء ُ ي ِ وش ُك ا

ُ ّ الد

 َم ْن ُ ي ْكرِث

“Kim çok dua ederse, onun duası daha çok kabul olur” (Abdürrazzak, Dua, No: 19644) demiştir.

Dua ettikten sonra sonucu Allah’a havale etmek gerekir. Allah, kulunun istediğini hemen verebileceği gibi,

daha sonra da verebilir veya kulun isteği, kendisi için hayırlı değildir, ona daha hayırlı olanı verir veya mükâfatını

ahirete bırakır. (Tirmizî, De’avât, 133)

10. Ümit ve Korku İçinde Dua Edilmeli

İnsan, dua ederken, Allah’a karşı saygı ve azabından

korku içinde bulunmalı, aynı zamanda istekli ve ümitli olmalıdır. Yüce Allah; 

DUALAR

 82

ْ ُم ْح ِسِن َني

 م َن ال

يب ِ

ٌ ِ

هِ َ قر

َ َ ر ْح َم َت ّ الل ٰ

ِ ّن

َو ْاد ُع ُوه َ خْوًف َ ا و َط َم ًعا إ

“Korkarak ve umarak O’na dua edin. Muhakkak ki

Allâh’ın rahmeti, sözünü ve işini en iyi bir şekilde yapan

mü’minlere yakındır” (A’râf, 7/56) buyurmakta, ümit ve korku

içinde dua edenleri övmektedir:

َ ُه ْم َ خْوًف َ ا و َط َم ًع َ ا وِم ّمَا

ِ َ ي ْد ُع َون َ رّب

ْ َم َض ِ اجع

ِ ال

َ ت َت َج َاف ُى ج ُن ُوب ُه ْم َ عن

َرَزْق َن ُ اه ْم ُ ي ْن ِف ُق َون

“Onlar (mü’minler); yanları yataklardan uzaklaşırlar (gece

kalkarlar), korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.” (Secde, 32/16)

Bu ayette, kendilerine Allah’ın ayetleri hatırlatıldığı

zaman derhal boyun eğen, secdeye kapanan, Allah’a hamd

eden, O’nu noksan sıfatlarından tenzih eden ve asla kibirlenmeyen mü’minlerin, gece kalkıp korku ve ümit ile dua

ettikleri (Secde, 32/15) bildirilerek övülmektedir.

َ َنا

ْ َخرْيَ ِ ات َ وَي ْد ُع َون َن َ ا ر َغ ًب َ ا وَرَه ًب َ ا و َك ُانوا ل

 فى ال

ِ ُع َون ِ

َ ُه ْم َ ك ُان ُ وا ي َسار

ِ ّن

 ا

َخ ِ اش ۪ع َني

“Onlar (Zekeriya ve Yahya peygamberler); gerçekten

hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı

duyan kimselerdi.” (Enbiyâ, 21/90)

Bu ayette iki seçkin peygamberin, Allah’ın rahmetini umarak ve azabından da korkarak dua etmeleri övülmektedir. Mü’minlerin bu şekilde dua etmelerine de işaret

edilmektedir. 

 GİRİŞ

 83

Zikrettiğimiz üç ayette dua ederken insanın içinde

bulunması gereken tavrı ifade eden dört kavram dikkati

çekmektedir: “Havf ”, “tama’ “, “rağab” ve “raheb”.

“Havf”, “bilinen veya hissedilen bir işaretten dolayı

irkilmek, bir tehlike karşısında ne olacağı endişesi içinde

olmak” (Râğıb, s.161), “gelecekte hoşlanmadığı bir şeyle karşılaşma düşüncesiyle kalbin yanıp üzülmesi” demektir. (Gazâlî,

IV, 286) Dua ederken korkmaktan maksat ise; günahından

dolayı istediği şeyi hak etmeme düşüncesiyle duanın kabul

edilmemesi endişesini taşımaktır. (Beydâvî, II, 569)

“Tama’”; Allah’ın lütfu, ihsanı ve merhametinin çokluğu sebebiyle duanın kabul edileceğini ummak, istediğinin

verileceğinden ümitvâr olmaktır. (Beydâvî, II, 569)

“Rağab”; yaptığı duanın kabul edileceğini, isteğinin

verileceğini kuvvetle ümit etmek ve Allah’a yönelmek demektir. (Beydâvî, IV, 277)

“Raheb”; günahları sebebiyle ilâhî azaptan ve duasının

reddedilmesinden korkmak demektir. (Beydâvî, IV, 277)

Rağab ve raheb ile havf ve tama’ aynı anlamı ifade eder.

(Nesefî, IV, 277)

Bu dört kavram; her iş ve görevde olduğu gibi dua

ederken de mü’minin korku ile ümit arasında bulunması

(beyne’l-havfi ve’recâ) gerektiğini ifade etmektedir.

Ayrıca birinci ayette dua eden kimsenin “muhsin”,

ikinci ayette Allah’ın verdiği rızıktan infak eden, üçüncü

ayette ise Allah’a saygı gösteren ve boyun eğen (hâşi’) olması gerektiğine de vurgu yapılmaktadır. 

DUALAR

 84

Mü’min, ilâhî azaptan korku içinde bulunmakla birlikte yaptığı duayı Allah’ın kabul edeceği inancı ve düşüncesini taşımalıdır. Çünkü yüce Allah, Kur’ân’da,

ْ ٍء

َ َ شي

َ ر ْح َم ِت َي و ِسَع ْت ُ ك ّل

“Rahmetim her şeyi kaplamıştır” (A’râf, 7/156), bir kutsî hadiste ise,

َ سَب َق ْت َ ر ْح َم ِت َي غ َضِبي

“Rahmetim gazabımı geçmiştir” buyurmuştur. (Beyhakî,

Şu’abü’l-îmân, er-Ricâ Minallah, No: 1037)

Peygamberimiz (s.a.s.), mü’minlerin Allah hakkında

iyi zanda bulunmalarını tavsiye etmiştir:

ِ َ ع ْب ِدِه

 ع ْن َد َ ظ ّن

َ ّبَ ِ

َ ّ الر

َ ۪م َني َ فِا ّن

ْ َعال

َ ِ بَر ِّب ال

َ ّن

َ ْح ِس ُنو ّ ا الظ

َ ُ اس ا

َ ّيُ َه ّ ا الن

َياا

“Ey insanlar! Âlemlerin Rabbi hakkında iyi zanda bulunun, çünkü Rab, kulunun zannı üzeredir.” (Beyhakî, Şu’abü’l-îmân,

er-Ricâ Minallah, No: 1012) Bir kutsi hadiste yüce Allah;

َِذ َ ا دَع ِاني

َ َن َ ا م َعُه ا

ِ َ ع ْب ِد ِي ب َي و ا

َ َن ِ ا ع ْن َد َ ظ ّن

ا

 “Ben, kulumun bana olan zannı üzereyim ve beni andığı

zaman ben onunla beraberim” (Müslim, Zikir, 19) buyurmaktadır.

Çünkü Peygamberimizin beyanı ile;

ْ ِع َب َادِة

ِ ال

 م ْن ُ ح ْسن

ِ ِ

ُ ح ْس ُن َ الظ ّن

“İyi zanda bulunmak, ibadetin güzelliğindendir.” (Beyhakî,

Şu’abü’l-İmân, er-Ricâ Minallah, No: 1018)

Bu itibarla mü’min dua ettiği zaman, Allah’ın duasını 

 GİRİŞ

 85

kabul edeceğini ve isteğini yerine getireceğini düşünmeli

ve inanmalıdır.

11. Meşru Şeyler İstenmeli, Ölçülü Olunmalı, Aşırı

Gidilmemeli

İşlenmesi ve istenmesi dinimizce günah sayılan konularda dua edilmemelidir. Çünkü bu tür dualar kabule şayan

olmaz. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur:

ٍ

ْو َ ق ِط َيعِة َ ر ْحم

َ

ٍ أ

ِ ْثم

َ ْم َ ي ْد ُع ِ بإ

 مال

ْ َع ْب ِد َ

 لل

َالَيَز ُال ُ ي ْسَت َج ُ اب ِ

“Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam

eder.” (Müslim, Zikir, 25; bk. İbn Hıbbân, Ed’ıye, No:881, 976)

Dinin haram kıldığı ve yapılması günah olan şeylerin elde edilmesini istemek, Allah’a saygısızlıktır. Allah’ın

bizden yapılmamasını istediği şeyi Allah’tan istemek edep

dışına çıkmak, haddi aşmaktır. Allah, aşırı gidenleri ve

haddi aşanları sevmez (Bakara, 2/190). Resûlullah (s.a.s.), buyurmuştur ki:

 م ْن ُه ْم

َ ْن َ ت ُك َون ِ

َ َ اك أ

ِ ّي

ُ َع ِاء َ فإ

 ف ّ ي الد

م َ ي ْع َت ُد َون ِ

ٌ

َسَي ُك ُون َ قْو

“Bazı toplumlar duada aşırı gidecekler / sınırı aşacaklardır, siz onlardan olmaktan sakının.” (Ebû Davud, Salât, 358)

Duada haddi aşmak; duanın usul ve adabına uymamak, istenmeyecek şeyleri istemek, dînen haram ve yasak

olan şeyleri istemek, haram konusunda meselâ oynayacağı kumarda, yapacağı hırsızlıkta, işleyeceği cinayette veya

herhangi bir kötülükte Allah’ın yardım etmesini istemek,

yüksek sesle, bağıra bağıra dua etmek veya tekellüfte bu-

DUALAR

 86

lunmak şeklinde sözde olur veya insanlara zarar vermeyi

ve kıtlık olmasını istemek gibi meşru olmayan şeyler için

dua etmek veya sebeplere yapışmadan zafer kazanmayı

veya çalışmadan zengin olmayı istemek veya günah işlemeye ısrarla devam ettiği hâlde Allah’tan isteklerde bulunmak gibi duanın içeriğinde olur. Hem söz hem de içerikte

haddi aşmak dua adabına uygun değildir, duanın kabul

edilmemesinin sebebidir.

12. Sadece Sıkıntılı Zamanlarda Değil, Her Zaman

Dua Edilmeli

Her insan bir derde, bir sıkıntıya, bir belaya uğradığı

zaman Allah’a sığınır, O’na dua eder. Böyle sıkıntılı zamanlarda gönüller bütünüyle Allah’a açılır, samimiyetle ve

candan dua edilir. Allah da bu duaları kabul eder. Nitekim

bir hadiste Peygamberimiz (s.a.s);

ِس

ْ

ْ َبأ

 الن َد ِاء َ و ِع ْن َد ال

 ع ْن َد ِّ

ُ َع ُاء ِ

َ ِان ّ الد

َّ َم ُ ا تَرّد

ْو َ قل

َ

َ ِان أ

ِث ْن َت ِان َال ُتَرّد

“İki dua reddedilmez veya reddedilmesi çok nadir olur:

(Bunlar) ezan okunduğu esnada ve sıkıntı zamanlarında yapılan duadır” (Ebû Davûd, Edeb, 41) buyurmuştur.

Ancak sadece darlıkta, sıkıntıda veya bir korku, kaza

ve felâketle karşı karşıya gelindiği zaman değil varlıklı ve

sağlıklı zamanlarda, huzur ve rahatlığın hüküm sürdüğü

anlarda da dua edilmelidir. Kişi sıkıntıya, darlığa ve zorluğa karşı sabır ve dua ile ayakta kalmaya çalıştığı gibi,

nimetlere kavuşması durumunda da şükredip dua etmelidir.

Peygamberimiz (s.a.s.); 

 GİRİŞ

 87

 في

ُ َع َاء ِ

ِ ّ الد

ْ ُي ْكرِث

ْ ُكَر ِب َ فل

 ع ْن َد ّ الشَ َد ِ ائ ِد َ وال

َ ُه ِ

َ ْن َ ي ْسَت ِج َيب ّ الل هٰ ُ ل

َُه أ

َم ْن َ سّر

َ َخ ِاء

ّ الر

 “Sıkıntılı ve musibete uğradığı zamanlarda Allah’ın duasını kabul etmesini isteyen kimse, rahat zamanlarında çok

dua etsin.” (Tirmizî, De’avât, 9)

َِة

 ف ّ ي الشِ ّد

ِ ْف َك ِ

َ َخ ِاء َ ي ْعر

 ف ّ ي الر

هِ ِ

َ ّ ى الل ٰ

ِل

َ ْف ا

َت َعّر

“Rahatlık zamanlarında Allah’a yönel, O’nu tanı ve O’na

dua et ki sıkıntılı zamanlarda da Allah sana yönelsin, seni

tanısın ve sana yardım etsin” buyurmuştur. (Beyhakî, Şuabü’l-İmân,

er-Ricâ Minallah, No:1139)

Sadece sıkıntılı zamanlarda dua etmek doğru olmadığı

gibi dua edip sıkıntı geçtiğinde ettiği duayı ve sıkıntılarını unutmak, iman ve ibadetten yüz çevirmek de doğru

değildir. Bu hususu yüce Allah, Kur’ân’da şöyle ifade etmektedir:

 ما

َ َ

 م ْنُه َ ن ِسي

 ن ْع َمًة ِ

َ ُه ِ

َل

َِذ َ ا خّو

َ ا

َ ْيِه ُ ث ّم

ِل

 م ۪ن ًيبا ا

َ ُه ُ

ٌ َ دَع َ ا رّب

ِ ْن َس َان ُ ضّر

َِذ َ ا م ّسَ اْ ال

َ وا

ۜ

َ َ ع ْن َ س ۪ب ِيل۪ه

َ ْن َد ًاد ِ ا ل ُي ِضّل

هِ ا

 م ْن َ ق ْب ُل َ و َجَعَل للِّللِ ٰ

َ ْيِه ِ

ِل

َك َان َ ي ْد ُعوٓا ا

“İnsana bir zarar dokundu mu, hemen içtenlikle Rabbine

yönelerek O’na dua eder. Sonra (Rabbi) ona kendisinden bir

nimet verdi mi; önceden O’na yaptığı duayı unutur da, O’nun

yolundan saptırmak için Allah’a eşler koşmaya başlar…” (Zümer, 39/8)

ُ ِوت ُيتُه

َ َما أ

ِ ّن

َ َ ا ق َال إ

 م ّن

 ن ْع َمًة ِ

ْ َن ُاه ِ

َل

َِذ َ ا خّو

َ إ

ٌ َ دَع َان ُ ا ث ّم

ِ ْن َس َان ُ ضّر

َِذ َ ا م ّسَ إْ ال

َفإ

َ ُم َون

َ ْكرَثَ ُه ْم اَ ل َ ي ْعل

َ أ

ٰ ِك ّن

ة َ ول

 ف ْت َنٌ

ِ َ

 هي

ٍ َ ب ْل ِ

ْم

َ ِى عل

َعل

DUALAR

 88

“İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize dua eder. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit; ‘Bu,

(benim) bilgi(m) sayesinde bana verildi, der. Hayır, o bir imtihandır, fakat çokları bilmiyorlar.” (Zümer, 39/49)

َ ّمَ َ ا ك َش ْف َنا

ْو َ ق ِآئ ًم َ ا فل

َ

ْو َ ق ِ اع ًدا أ

َ

ِ ْن َس َان ّ الضُ ّرُ َ دَع َان ِ ا ل َج ْن ِبِه أ

َِذ َ ا م ّسَ إْ ال

َ وإ

 م ّسَ ُه َ ك ٰذِل َك ُ زِّي َن

َ ٍ

َ ُى ضّر

ِل

َ ْم َ ي ْد ُع َنا إ

َ ْن ل

َ َ كأ

 م ّر

َُه َ

 م َ ا ع ْنُه ُ ضّر

ِ ِف َني َ

ْ ُم ْسر

 لل

ِ

َك ُان َ وا ي ْع َمُل َون

“İnsana bir zarar dokunduğu zaman, yanı üzere yatarken, yahut otururken ya da ayakta iken bize dua eder; ama

biz onun darlığını açıp kaldırınca sanki kendisine dokunan

bir darlıktan ötürü bize hiç dua etmemiş gibi hareket eder. İşte

aşırı gidenlere, yaptıkları iş böyle süslü gösterilmiştir.” (Yûnus, 10/12)

َى

ِل

َ ّمَ َ ا ن ّجٰ ُيه ْم إ

ِ َين َ فل

َ ُه ّ الد

 م ْخِل ِص َني ل

ْ ِك َ دَعُو ّ ا الل هَٰ ُ

ْ ُفل

َِذ َ ا ر ِك ُب ِ وا في ال

َ فإ

ِ ُك َون

َِذ ُ ا ه ْم ُ ي ْشر

ِ إ

ْ رَبّ

ال

“Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah’a hâlis kılarak O’na dua ederler. Fakat (Allâh) onları salimen karaya

çıkarınca hemen (O’na) ortak koşarlar.” (Ankebût, 29/65)

 م ْنُه َ ر ْح َمًة

ََذ َاق ُه ْم ِ

َِذآ ا

َ ا

َ ْيِه ُ ث ّم

ِل

 م ۪ن ۪يب َني ا

َ ُه ْم ُ

ٌ َ دَعْو َ ا رّب

َ َ اس ُ ضّر

َِذ َ ا م ّسَ ّ الن

َ وا

ِ ُك َۙون

ِ ْم ُ ي ْشر

 م ْن ُه ْم ِ بَرِّبه

يق ِ

ٌ ۪

َِذ َ ا فر

ا

“İnsanlara bir zarar dokundu mu, Rablerine yönelerek

O’na yalvarırlar. Sonra (Rableri), onlara kendinden bir rahmet tattırınca, hemen onlardan bir grup, Rablerine ortak koşarlar.” (Rûm, 30/33)

َ ّمَ َ ا ن ّجٰ ُيه ْم

ۚ َ فل

َ ُه ّ الد۪ َين

 م ْخِل ۪ص َني ل

ِ َ دَعُو ّ ا الل هَٰ ُ

َل

ُل

ج َ ك ّ الظ

ٌ

 مْو

َِذ َ ا غ ِشَي ُه ْم َ

َ وا

 GİRİŞ

 89

َ ٍار َ ك ُف ٍور

ُ َ خ ّت

اَ ُ ك ّل

ِّل

ٰ َي ِات َنآ ا

ۜد َ وَم َ ا ي ْج َح ُد ِ با

 م ْق َت ِصٌ

ِ َ ف ِم ْن ُه ْم ُ

ْ رَبّ

َى ال

ِل

ا

“(Denizde) onları, gölgeler gibi dalgalar sardığı zaman,

dini yalnız kendisine has kılarak Allah’a dua ederler. Fakat O,

onları kurtarıp karaya çıkarınca içlerinden bir kısmı iktisâd

eder (Allah’a yönelmeyi kısar, gevşetir); zaten bizim ayetlerimizi (öyle) nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.”

(Lokmân, 31/32)

وط

وس َ ق ُن ٌ

 م ّسَ ُه ّ الشَ ّرُ َ ف َيُؤ ٌ

ْن َ

ِ

ِ َ وإ

ْ َخرْي

 دَع ِاء ال

 م ْن ُ

ِ ْن َس ُان ِ

ُم إْ ال

َ

اَل َ ي ْسأ

“İnsan hayır istemekten usanmaz (dâima malının artmasını diler). Ama kendisine bir şer dokundu mu hemen üzülür,

ümitsiz olur.” (Fussilet, 41/49)

َِذ َ ا م ّسَ ُه ّ الشَ ّرُ َ ف ُذ ُو دَعآء

ۚ َ وا

ٰ ِ ب َج ِان ِب ۪ه

َ ْعَر َض َ وَنا

ِ ْن َس ِان ا

َ اْى ال

َ ْن َع ْم َن َ ا عل

َِذآ ا

َ وا

۪ ٍ يض ٍ

َعر

“İnsana bir nimet verdik mi yüz çevirir; yan çizer. Ona

bir şer dokundu mu yalvarıp durur.” (Fussilet, 41/51)

َى

ِل

َ ّمَ َ ا ن ّجٰ ُيك ْم ا

اه َ فل

ُۚ َ

ِ ّي

آَ ا

ِّل

 م ْن َ ت ْد ُع َون ا

َ َ

ِ َ ضّل

ْ َب ْحر

 في ال

َِذ َ ا م ّسَ ُك ُم ّ الضُ ّرُ ِ

َ وا

ِ ْن َس ُان َ ك ُف ًورا

ۜ َ و َك َان اْ ال

َ ْعَر ْض ُت ْم

ِ ا

ْ رَبّ

ال

“Denizde size bir sıkıntı (boğulma korkusu) dokunduğu

zaman O’ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolur (artık

o zaman, Allah’tan başka kimseden yardım istemezsiniz.

Çünkü O’ndan başka sizi kurtaracak kimse yoktur.) Fakat

(O) sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine (Allâh’ı bir tanımaktan) yüz çevirirsiniz. Gerçekten insan nankördür.” (İsrâ, 17/67)

Bu ayetler, insanların genel psikolojisini ve insanın fıt-

DUALAR

 90

ratında olan din duygusunu, Allah inancını, duaya olan ihtiyacını, hayır dua etmekten usanmadığını, darlık zamanlarında herkesin dua ettiğini, duanın ayakta, otururken ve yatarken yapılabileceğini, nimete kavuşunca bir kısım insanın

nankörlük ettiğini, bir musibete uğrayınca dua edip durduğunu ve ümitsizliğe kapıldığını, nimete kavuşunca yüz çevirdiğini, ilâhî iradeye uygun olmayan davranışlar sergilediğini, hatta bir kısmının Allah’a ortaklar koştuğunu, küfre

saplandığını ifade etmektedir. Bu tür insanlar; kınanmakta,

darlıkta ve bollukta, rahatlık ve sıkıntılı her zaman Allah’a

dua edilmesi, dua kabul edilip maksada erdikten sonra duanın terk edilmemesi gerektiğine işaret edilmektedir.

13. Sadece Allah’a Dua Edilmeli

Dua, sadece Allah’a yapılmalı, araya başka aracılar sokulmamalıdır. Her namazda okuduğumuz Fatiha

sûresinde,

َ َ اك َ ن ْسَت ِع ُني

ِ ّي

َ َ اك َ ن ْع ُب ُد َ وإ

ِ ّي

 إ

“Sadece Sana ibadet eder, sadece Senden yardım dileriz”

diyerek bunu dile getiriyoruz. Yüce Allah, bize şah damarımızdan daha yakındır. (Kâf, 50/16) Bu sebeple ne istersek,

aracısız O’ndan istemeliyiz. Bakara sûresinin 186. ayetinde yüce Allah, şöyle buyurmaktadır:

ان

َِذ َ ا دَع ِۙ

ِ ا

َاع

ُ ۪ج ُيب َ د ْعَوَة ّ الد

ۜ يب ا

ٌ ۪

 ع َب ۪اد َي ع ّ۪ن َي فِا ّ۪ن َي قر

َ َك ِ

َل

َِذ َ ا سا

َوا

“Kullarım sana beni sorarlarsa, gerçekten Ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim.”

Kur’ân’da duanın sadece Allah’a yapılması önemle vur-

 GİRİŞ

 91

gulanmıştır. Allah’tan başkasına, putlara veya kendilerine

mutlak nitelikler izafe edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmesi Kur’ân’da kesinlikle yasaklanmıştır. Konuyla

ilgili ayetlerin bazısı şöyledir:

 د ِونِه ل

 م ْن ُ

۪ذ َين َ ي ْد ُع َون ِ

َّ

ِ َ وال

ْ َح ّق

َ ُه َ د ْعَوُة ال

 ل

 لَي ْبُلَغ َ ف ُاه

ْ َم ِاء ِ

َى ال

ِل

َ ْيِه ا

اَ َ ك َب ِ اس ِط َ ك ّف

ِّل

ْ ٍء ا

َ ُه ْم ِ ب َشى

َ ي ْسَت ۪ج ُيب َون ل

َوَم ُ ا هَو ِ ب َب ِالِغ ۪ه

“Gerçek dua ancak O’nadır. O’ndan başka yalvardıkları

ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap

verdiği kadar cevap verirler.” (Ra’d, 13/14)

Bu ayette, Allah’tan başka varlıklara dua edenler kınanmakta ve Allah’tan başka varlıklara, putlara, türbelere,

ölülere yapılacak duaların, onlardan isteklerin boşa gideceği bildirilmektedir.

۪ب َني

َ

ْ ُم َع ّذ

 م َن ال

ٰ َخَر َ ف َت ُك َون ِ

ٰ ًها ا

ِل

هِ ا

 م َع ّ الل ٰ

َفلاَ َ ت ْد ُع َ

“Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma,

sonra azaba uğrayanlardan olursun.” (Şu’arâ, 26/213)

Bu ayette sadece Allah’a dua edilmesi istenmekte

ve Allah’tan başkasına dua eden kimselerin haddi aşmış

olacakları bildirilmektedir. (bk. En’âm, 6/40-41; Yunus, 10/106; Kasas,

28/88)

İnsan her isteğini sadece Allah’tan istemelidir. Peygamberimiz (s.a.s.); 

DUALAR

 92

َِذ ْ ا اسَت َع ْن َت َ ف ْ اسَت ِع ْن ِ بالل

ِل ّ الل هَٰ َ و ا

َ

ْ َت َ ف ْ اسأ

ل

َ

َِذ َ ا سأ

ا

“Bir şey istediğin zaman Allah’tan iste, bir yardım talebinde bulunduğun zaman Allah’tan yardım talep et” buyurmuştur. (Beyhakî, Şuabü’l-İmân, er-Ricâ Minallah, No: 1075)

َ ْي َس ّ الل هٰ ُ ِ ب َك ٍاف َ ع ْب َدُه

َل

ا

“Allah, kuluna kâfi değil mi?” (Zümer, 39/36)

 Allah’ı bırakıp da zararı ve faydası dokunmayan, hatta

zararı faydasından çok olan varlıklara dua edenler (putlardan, türbelerden, ölülerden yardım isteyenler, medet

umanlar) şu ayetlerde kınanmaktadır:

ْ َب ِع ُيد

َلاَُل ال

 م اَ ا ل َ ي ُضّرُ ُه َ وَم اَ ا ل َ ي ْن َف ُعُه َ ذِل َك ُ هَو ّ الض

 د ِون ّ اللهَِ َ

َي ْد ُع ِ و م ْن ُ

“Allah’ı bırakıp da kendine ne zarar, ne menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte derin sapıklık budur.” (Hac, 22/12)

ْ َع ِشريُ

َ ِب ْئ َس ال

َ َى ول

ْ َمْول

َ ِب ْئ َس ال

 م َن ن ْف ِع ۪ه ل

َْقَر ُب ِ

َ َم ْن َ ضّرُ ُه أ

َي ْد ُعو ل

“Zararı, faydasından daha yakın olana yalvarır. (O), ne

kötü bir yardımcı ve ne kötü bir arkadaştır!” (Hac, 22/13)

ْ ِق َي َامِة

ِ ال

َ َى يْوم

ِل

َ ُه إ

 م ْن اَ ل َ ي ْسَت ِج ُيب ل

 د ِون ّ اللهَِ َ

 م ّمَ ْن َ ي ْد ُع ِ و م ْن ُ

ِ ُ

َ َضّل

َ وَم ْن أ

ِ ْم َ غ ِافُل َون

 دَع ِائه

َو ُه ْم َ ع ْن ُ

“Allah’ı bırakıp da kıyâmet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların yalvardıklarından habersizdirler.”

(Ahkâf, 46/5)

Bu ayetler; hem sadece Allah’a dua edilmesi gerektiği-

 GİRİŞ

 93

ni, hem de Allah’tan başkasına yapılacak duaların günah

olduğunu ve boşa gideceğini ifade etmektedir.

14. Esmâ-i Hüsnâ, Salih Amel ve Hayırlı İşler Vesile Edilmeli

Mü’min, duanın kabul olması için Allah’ın güzel isimlerini, işlediği sâlih ve hayırlı amelleri vesile etmelidir. Bunun örnekleri hadislerde vardır. Meselâ Peygamberimiz

(s.a.s.), kızı Fatıma’ya akşam ve sabah şu duayı yapmasını

tavsiye etmiştir:

ٰى

ِل

ْ ِني ا

ُه َ و اَ ل َ ت ِكل

َّ

ِن ُي كل

ْ

 ل َي شأ

َ ْصِل ْح ِ

َ ْسَت ِغ ُ يث ا

ُّ َ ي َ ا ق ّيُ ُوم ِ بَر ْح َم ِت َك ا

َ ي َ ا حي

ٍ

َن ْف ِس َي طْرَفَة َ عينْ

“Ey yaşayan, diri, canlı, ölümsüz, ezelî, ebedî ve zatı ile

kaim olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı, uykusu ve uyuklaması olmayan, varlıkları yöneten, koruyan ve ihtiyaçlarını

üstlenen Allah’ım! Rahmetin sebebiyle senden yardım istiyorum. İşlerimin hepsini ıslah eyle, göz açıp kapayıncaya kadar

beni nefsime bırakma.” (Ebû Ya’lâ, Zikir ve Dua, No: 914)

Bu hadiste, Allah’a iki güzel ismi ile hitaptan sonra

“rahmeti” vesile edilmiştir.

Geçmiş ümmetlerden üç kişi yaya olarak yolculuğa çıkarlar. Yolda şiddetli bir yağmura yakalanırlar. Yağmurdan

korunmak için dağdaki bir mağaraya sığınırlar. Dağdan

bir taş yuvarlanır ve gelip mağaranın girişini tamamen kapatır. Birbirlerine; çıkışımızı taş kapattı, izimiz kayboldu,

burada olduğumuzu Allah’tan başka hiç kimse bilmiyor,

kurtuluşumuz ancak dua ile olur, bu sebeple en güvendiğiniz sâlih bir amelinizi vesile ederek dua edin, belki Allah 

DUALAR

 94

bir kurtuluş yolu var eder, derler.

Biri şöyle dua eder: “Allah’ım! Bildiğin gibi benim yaşlı bir annem-babam vardı. Bir de eşim ve küçük çocuklarım.

Her gün çocuklarımdan önce anne-babama süt içirirdim. Bir

gün biraz geç kaldım, süt içirmek için anne-babamın yanına

geldiğimde, onlar uyuyorlardı. Onları uyarmaya kıyamadım,

uyanmalarını bekledim. Bu arada çocuklarım ayaklarıma dolanıyor, karınlarının acıktığını söylüyorlardı. Ben önce âdetim

üzere sütü anne-babama içirmek istiyordum. Sabaha kadar

başlarında bekledim, nihayet uyandılar ve onlara sütlerini

içirdim. Allah’ım! Bildiğin gibi bunu ben sırf Senin rahmetini ve rızanı elde etmek için ve azabından korktuğum için

yaptım, bizi sıkıntıdan kurtar.” Bu dua üzerine mağaranın

girişindeki kaya bulunduğu yerden biraz hareket eder, ışık

görünür ve gökyüzünü görürler.

İkinci kişi şöyle dua eder: “Allah’ım! Bildiğin gibi amcamın bir kızı vardı, ben onu çok seviyordum, ona âşık olmuştum. Onunla birlikte olmak, ondan murat almak istedim,

kabul etmedi. Muradıma erebilmek için yüz dinar para verdim. Bu parayı elde etmek için çok çalışmış, çok yorulmuştum.

Tam ilişkide bulunacağım bir anda bana, ‘Ey Allah’ın kulu!

Allah’tan kork, nikâhsız Allah’ın mührünü açma (kızlığımı

bozma)’ dedi. Ben de vazgeçtim. Allah’ım! Biliyorsun ki bunu

ben sırf Senin rahmetin ve rızanı elde etmek için ve azabından korktuğum için yaptım, bizi sıkıntıdan kurtar, bize semayı göster.” Bu dua üzerine mağaranın girişindeki kaya biraz

daha bulunduğu yerden hareket eder, ışık iyice görünür.

Üçüncü kişi de şöyle dua eder: “Allah’ım! Ben bir ölçek

pirinç karşılığında bir işçi çalıştırmıştım, iş bitince ücretini 

 GİRİŞ

 95

vermek istemiştim ancak ücretini almamıştı. Ben de bu pirinci ektim, ürününü biriktirdim, nihayet ürünleri satıp parası ile sığır ve koyun aldım. Bir zaman sonra işçi geldi ve

bana ‘ey Allah’ın kulu! Allah’tan kork, bana zulmetme, ücretimi ver’ dedi. Ben de, ‘Bu sığırları ve davarları çobanlarıyla

birlikte al, bunlar senin ücretin’ dedim. Bana, ‘Allah’tan kork

ve benimle alay etme’ dedi. Ben de ‘Alay etmiyorum, bütün

bu mallar senin’ dedim. İsteseydim, sadece bir ölçek pirincini

verirdim. Allah’ım! Sen de biliyorsun ki ben bunu rahmetini

elde etmek için ve azabından korktuğum için yaptım. Şu mağaranın kapısını bütünüyle bize açıver.” Bu duanın üzerine

taş mağaranın ağzından tamamen uzaklaşır ve mağaradan

kurtulurlar. (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No; 897, 971; Müslim, Zikir ve Dua, 100;

Buhârî, Muzâraa,11)

Üç kişinin başına gelen bu olay, günümüzde olsa, bu

kişilerin yanlarında cep telefonu bulunsa ve çekse, bulundukları yeri de bilseler, yakınlarına telefon edip kendilerini

kurtarmalarını isteyebilirler. Olayın kahramanları için o

gün böyle bir imkân yoktur. Şiddetli yağmur yağdığı için

iz sürmek suretiyle kendilerine ulaşma imkânı da kalmamıştır. Bedensel güçleri ile kurtulmaları da mümkün değildir. Allah’ın yardımından başka çareleri kalmamıştır.

Allah’a dua etmeye karar verirler. Dualarının kabul olması

için Allah rızası için yaptıkları bir ameli, işi veya sırf Allah

korkusu ile terk ettikleri bir fiili vesile ederek dua ederler.

Her üç fiil de kul hakkı ile ilgilidir. Birinci, annebabasına hizmeti her şeyin üstünde tutmakta, bunu herhangi bir dünyevî çıkar için değil Allah rızası için yapmaktadır. İkincisi çok arzu ettiği bir isteğine kavuşur, son 

DUALAR

 96

anda Allah’a olan saygı ve korkusu ağır basar, bir haramı bu

yüzden terk eder. Üçüncüsü çalıştırdığı bir işçinin emeğini zayi etmez, değerlendirir, çoğaltır ve hak sahibine verir.

Her üç davranış da takdire değer niteliktedir, Allah’a iman

ve ahlâk ön plana çıkartılmış, nefse yenik düşülmemiştir.

Bu asil davranışlar vesile edilerek dua edilmiş, Allah da

kabul etmiştir.

Biz bu hadisten, kabul olmasını istediğimiz bir duada

sırf Allah için yaptığımız amelleri vesile ederek dua edebileceğimizi öğreniyoruz. Allah’ın güzel isimleri ve böyle sâlih ameller vesile edilebilir; ancak türbelere, çalılara

bez bağlamak, mum yakmak, adakta bulunmak ve benzeri

davranışlar dînen doğru olmadığı gibi bir faydası da olmaz, hatta bu tür davranışlar, inanca bile zarar verebilir.

Hâkim’in Müstedrek adlı eserinde Peygamberimizin

duada vesile edilebileceği ile ilgili şöyle bir rivayet vardır:

Görme özürlü biri gelip Peygamberimizden iyileşmesi

için kendisine dua etmesini ister. Peygamberimiz, bu kimseye güzelce bir abdest almasını ve iki rekat namaz kılmasını ve şöyle dua etmesini emreder:

َم

َّ

َ ْيِه َ و َسل

ٰ ّ ى الل هٰ ُ َ عل

ّ

 م َح ّمَ ٍد َ صل

ّي َك ُ

َ ْي َك ِ ب َن ِبِ

ِل

َتَو ّجَ ُه إ

َ

َُل َك َ وأ

َ ْسأ

ِ ِّني أ

َ ا

ُه ّم

ٰ

ّ

َلل

ا

 ف َي ح َ اجِت ٰي ه ِذ۪ه

َ َى رِّب َك ِ

ِل

َتَو ّجَ ُه ِ ب َك إ

َ

ِ ِّني أ

َ ْح َمِة َ ي ُ ا م َح ّمَ ُد إ

ِّ ّ الر

َن ِبي

َّ َ و َش ّفِ ْع ِن ِي ف ِيه

 في

َ َ ش ّفِ ْعُه ِ

ُه ّم

ٰ

ّ

َلل

َف َت ْق ۪ض َيه ِ ا لي ا

“Allah’ım! Senden (bana şifa vermeni) istiyorum, rahmet

peygamberi olan elçin Muhammed (s.a.s.)’i vesile ederek Sana

yöneliyorum. Ey Muhammed! Ben, şu ihtiyacımı gidermesi

için seninle Rabbine yöneliyorum. Allah’ım! O’nu (peygam-

 GİRİŞ

 97

berini) bana şefaatçi kıl ve ihtiyacım konusunda onu bana şefaatçi eyle.” (Hâkim, De’avât, No: 1909, 1929-1930, I, 519, 526)

Bu hadiste, Peygamberden bir şey istenmiyor, istekler

doğrudan Allah’a arz ediliyor, sadece Allah’ın en sevgili

kulu ve son peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.s.), duanın kabulü için vesile ediliyor. Konu ile ilgili üç rivayetten

ikisinde, Peygamberimizden bu duayı öğrenen kişinin dua

ettiği ve iyileştiği bildirilmektedir. (Hâkim, De’avât, No: 1929-1930,

I, 526)

15. Dua Sonunda “Âmin”, “Duamı Kabul Et”

Denilmeli, Hz. Peygambere Salât ü Selâm Getirilmeli

ve Fâtiha Sûresi Okunmalı

Dua bitiminde “âmin” ve

 دَع ِاء

َ ْل ُ

َ َن َ ا وَت َق ّب

َ رّب

“Ya Rabbi! Duamı kabul et” (İbrâhim, 14/40) denilmeli, Peygamberimize salât ve selâm getirilmeli ve Kur’ân’ın ilk

sûresi olan Fâtiha sûresi okunmalıdır.

أْ ُ ْخ ٰرى

ِ ْحَد ُ اه َما ال

 ف ّ ي السَ َم ِاء ۪ آم ْني َ فَو َاف َق إ

ْ َماَلِئ َكُة ِ

َ َح ُد ُك ْم ۪ آم ْني َ وال

َِذ َ ا ق َال أ

 إ

 م ْن َ ذْن ِب ۪ه

َ َم ِ

 م َ ا ت َق ّد

َ ُه َ

ُغ ِفَر ل

“Biriniz ‘âmin’ dediği zaman gökteki bir melek de ‘âmin’

der. İkisinden biri diğerinin ‘âmin’ demesine denk gelirse geçmiş günahları bağışlanır” (Hemmâm b. Münebbih, Sahîfetü Hemmâm, No:

10) anlamındaki hadis, dua sonunda “âmin” demenin önemini ortaya koymaktadır.

Fâtiha sûresinin ilk ayetlerinde yüce Allah’ın nitelikleri bildirildikten sonra dua ayetleri gelmektedir:

DUALAR

 98

ِ

َ ِحيم

ِ ّ الر

َ ْح ٰمن

هِ ّ الر

ِ ّ الل ٰ

ِ ب ْسم

“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla”

َ ِم َني

ْ َعال

هِ َ ر ِّب ال

ْ َح ْم ُد للِّللِ ٰ

َل

ا

“Hamd (her türlü övgü), âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”

ِ

َ ِحيم

ِ ّ الر

َ ْح ٰمن

َ ّلر

ا

“O, rahmândır ve rahîmdir.”

ِ

ِين

ِ ّ الد

 َم ِال ِك َ يْوم

“Din (cezâ ve mükâfât) gününün sâhibidir.”

َ َ اك َ ن ْسَت ِع ُني

ِ ّي

َ َ اك َ ن ْع ُب ُد َ وإ

ِ ّي

 إ

“(Yâ Rabbi!) Ancak sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz!”

ْ ُم ْسَت ِق َيم

ِ ْه ِد َن ِّ ا الصَر َ اط ال

ا

“Bizi doğru yola ilet.”

۪ َني

ّ

َ ال

ِ ْم َ و َال ّ الض

َ ْيه

ْ َم ْغ ُض ِوب َ عل

ِ ال

ِ ْم َ غرْي

َ ْيه

ْن َع ْم َت َ عل

َ

ِذ َين أ

َّ

ِصَر َ اط ال

“Nimet verdiğin kimselerin yoluna. Kendilerine gazap

edilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil.”

Fâtiha sûresi, sevap bakımından en büyük sûredir. (Buhârî,

Tefsîru’l-Kur’ân, 1, V, 146) Fâtiha’yı okuyan kimsenin duası kabul

olur. Bir kutsî hadiste yüce Allah, şöyle buyurmuştur:

 GİRİŞ

 99

“Fâtiha’yı kendim ile kulum arasında ikiye böldüm: Yarısı benim, yarısı da kulumundur. Kulumun istediği hakkıdır,

kendisine verilecektir.”

Hadisin devamında Peygamberimiz şöyle demiştir:

“Bir kul, ‘Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn’ dediği zaman

yüce Allah; ‘Kulum bana hamdetti’ der.

Kul; “er-Rahmâni’r-Rahîm” dediğinde yüce Allah, ‘Kulum beni övdü’ der.

Kul, ‘Mâliki yevmi’d-dîn” dediğinde, Allah, ‘Kulum beni

yüceltti, bana saygı gösterdi’ der.

Kul, “İyyâke na’büdü ve iyyâke neste’în” dediği zaman Allah, ‘Bu benim ile kulum arasındadır (ibadet eden kuluma,

yardım etmek bana aittir). Kulumun istediği verilecektir’ der.

Kul, “İhdina’s-Sırâta’l-müstekîm, sırâta’l-lezîne en ’amte

aleyhim ğayri’l-meğdûbi aleyhim ve la’d-dâllîn” dediği zaman

Allah, ‘Bu dilek kula aittir, istediği verilecektir’ buyurur.” (Müslim, Salât, 38)

Sonuç olarak; dua yaparken mübarek vakit ve yerler tercih edilmeli, abdest alıp kıbleye dönülmeli, eller semaya

kaldırılmalı, eûzü ve besmele çekilmeli, Allah’a hamd ve

Peygambere salât ü selâm getirilmeli ve günahlara tövbe

ederek duaya başlanmalıdır. Dua eden kişi, konumuna uygun bir edep içinde olmalıdır. Sadece Allah’a dua edilmeli, duada meşru sınırlar aşılmamalı, meşru isteklerde

bulunulmalı, kabûlü için acele edilmemeli, duanın kabul

edileceği inancı taşınmalı, ihlâs ile ve yürekten, kısık bir

sesle ve yalvararak dua edilmelidir. Duada anlamlı ve veciz 

DUALAR

 100

sözler seçilmeli, yapmacık sözlerden kaçınılmalıdır. Dua

sonunda Hz. Peygambere salât ve selâm getirilmeli ve eller

yüzlere sürülmelidir. (İbn Mâce, Dua, 13)

Dua her zaman ve mekânda; her hâl ve şartta söz gelimi; yürürken, otururken ve yatarken yapılabilir. (Yûnus, 10/12).

Nitekim bir ayette şöyle buyurulmuştur:

ِق

ْ

 ف َي خل

ُر َون ِ

َ

ِ ْم َ وَي َت َف ّك

َ ُى ج ُن ِوبه

 ق َي ًام َ ا وُق ُع ًود َ ا و َعل

ِذ َين َ ي ْذ ُكُر َون ّ الل هَٰ ِ

َّ

َل

 ا

َ ْق َت ٰ ه َذ َ ا ب ِ اط ًال ُ س ْب َح َان َك َ ف ِق َن َ ا ع َذ َ اب

َ َن َ ا م َ ا خل

ْر ِض َ رّب

أْ َ

ّ السَ َم َاو ِ ات َ وال

ِ

َار

ّ الن

“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken

Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler.

‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, Seni eksikliklerden uzak

tutarız. Bizi ateş azabından koru’ derler.” (Âl-i İmrân, 3/191)

Usul ve adabına uygun bir dua; sadece dil ve dudaklarla yapılmaktan ibaret olmamalı, kalp ve rûh da duaya

katılmalıdır. Eller, dil ve gönül hep birlikte Allah’a yönelmelidir. Dua esnasında korku ve ümit birlikte bulunmalı,

candan ve yalvararak, ihlâs ve samimiyetle istenmelidir.

Dua gönülden, gizlice ve alçak sesle, günahlara pişmanlık duyularak, kıbleye yönelerek ve Allah’ın adıyla başlanarak yapılmalı, dua esnasında dinî şuur yoğunlaştırılmalı,

kabulü için acele edilmemelidir. Duanın kabul edileceğine

inanılarak ısrarla duaya devam edilmelidir. Ayrıca isteğini

Allah’a arz etmeden önce Allah’a hamd-ü senâ, Peygamberimize de salât-ü selâm getirmelidir. Abdest alınmalı

(Tirmizî, De’avât, 125), mümkünse kıbleye dönülmeli, dua cümleleri üç defa tekrar edilmelidir.70

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaptığınız için teşekkürler