İslâm'a Davet Ettiği Kureyş Reislerinin Hz. Peygamber'le Mücadeleleri ve Hz. Peygamber'in Onlara Cevabı
- Rebia'nın oğlu Utbe ve Şeybe, Harb'ın oğlu Ebu Süfyan, Abduddar oğullarından bir kişi, Ebu'l-Bahterî, Beni Esed kabilesinden Esved bin Abdulmuttalib bin Esed ve Zem'a bin Esved, Velid b. Muğîre, Ebu Cehil b. Hişam, Abdullah b. Ebî Umeyye, Ümeyye b. Halef, As b. Vail, Haccacoğulları Nebih ve Münebbeh (bunların ikisi de Beni Sehim kabilesindendi) güneşin batışından sonra Kâbe'nin yanında bir araya geldiler ve birbirlerine dediler ki;
“Muhammed'e bir kişi gönderelim de gelsin, onunla konuşalım. Onunla tartışalım ki bundan böyle onunla ilgili icraatlarımızdan ötürü mazur görülelim”. Böylece Rasûl-ü Ekrem'e şu haberi gönderdiler:
“Kavminin ileri gelen eşrafı, senin için bir araya gelmişler, seninle konuşmak istiyorlar!” Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)süratle onlara geldi. Onlar kendi durumu hakkında yeni bir fikre varmışlar (yani İslâm'a meyletmişler) zannetmişti. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)can-ı gönülden onların müslüman olmasını istiyordu. Onların doğru yolda reşid olmaları onun hoşuna gider, onların İslâm'a karşı çıkmaları, fesadları ve helâkları onu üzerdi. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)onların yanına oturunca, şöyle dediler:
“Ey Muhammed! Senin hakkında mazur sayılalım diye seni çağırdık. Allah'a andolsun, senin kavminin üzerine getirdiğin (felâketi) Araplardan bir kimsenin getirdiğini bilmiyoruz. Sen bizim atalarımıza küfrettin, dinimizi ayıpladın, akıllarımızı hiçe saydın. ‘Tanrılarımıza küfrettin, cemaatimizi parçaladın. Hiçbir çirkin iş yok ki onu aramıza sokmuş olmayasın. Eğer sen bu hadiseyi mal elde etmek için getirmişsen, sana mallarımızdan toplayalım, hepimizden zengin olacağın kadarını sana verelim. Eğer bunu bizim içimizde şerefe nail olmak, baş olmak için yapmışsan seni başımıza geçirelim, eğer kral olmak istiyorsan seni kral tayin edelim. Eğer senin bu yaptıkların cinlerden (delilikten) kaynaklanıyorsa (sana cin çarpmış olduğu için bunları söylüyorsan) ki çoğu kez böyle hadiseler olmaktadır, seni tedavi etmek için mallarımızdan verelim. Seni o cinden kurtarıncaya kadar tedavin için çaba sarfedelim veya senin hakkında mazur sayılalım! (Bu son cümleleriyle Rasûlullah'ı tehdid ediyorlardı).
- Allah'ın Rasûlü (s.a.v)onlara cevab olarak şöyle buyurdu:
“Sizin söylediklerinizin hiçbiri bende yoktur. Size peygamberliği mallarınız için getirmiş değilim. İçinizde şeref kazanmak ve başınıza geçmek için de getirmiş değilim. Kralınız olmak için de getirmedim. Cenabı Hak beni size Peygamber (s.a.v) olarak gönderdi. Bana bir kitab indirdi. Sizin için müjdeleyici ve uyarıcı olmamı emretti. Ben Rabbimin risaletini (emirlerini) tebliğ ettim ve size nasihatta bulundum. Eğer bunu kabul ederseniz, bu sizin dünya ve ahirette payınız olur (hem dünyada aziz olursunuz, hem de ahirette). Eğer kabul etmezseniz, Allah benimle sizin aranızda hüküm verinceye kadar Allah'ın emrine sabır göstereceğim!” Onlar
“Ey Muhammed! Eğer sana arzettiklerimizi kabul etmezsen, biliyorsun ki biz toprak bakımından insanların en sıkıntı içerisinde olanlarıyız. Mal bakımından en fakirleriyiz. Maişet bakımından en çok zorluk içinde bulunanlarız. Öyleyse seni Peygamber (s.a.v) olarak gönderen Rabbinden iste de bizi daraltan, sıkıştıran şu dağları bizden uzaklaştırsın, memleketimizi bizim için açsın. Memleketimizde Şam ve Irak nehirleri gibi nehirler akıtsın. Atalarımızdan ölüp gidenleri bize geri göndersin. Onların içinde Kusay bin Kilab da olsun. Çünkü o doğru söyleyen bir reisti. Onlara senin söylediklerini soralım: Acaba hak mı bâtıl mı konuşuyorsun? Eğer bizim istediklerimizi yapar da o atalarımız seni tasdik ederse, biz de seni tasdik ederiz. Böylelikle senin Allah katındaki o büyük mertebeni görmüş olur da Allah'ın seni Peygamber (s.a.v) olarak dediğin gibi gönderdiğini anlarız” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) dedi ki:
“Ben size bunları yapmak için Peygamber (s.a.v) olarak gönderilmedim. Ben Allah'ın bana yüklediği vazife ile size geldim. Allah'ın gönderdiğini size tebliğ ettim. Eğer kabul ederseniz bu sizin dünya ve ahiretteki payınızdır, nasibinizdir. Eğer bana karşı çıkarsanız ben, Allah'ın emrine, Allah benimle sizin aranızda hükmedinceye kadar sabır göstereceğim”.
Kureyşliler ise şöyle dediler:
“Eğer bu söylediklerimizi de yapmazsan, hiç değilse kendin için birşeyler yap. Rabbinden senin dediklerini doğrulayan, seni bize karşı müdafa eden bir melek göndermesini iste. Rabbinden sana bahçeler, altın ve gümüşten hazineler, köşkler vermesini iste de böylece seni çalışmaktan kurtarmış olsun. Çünkü sen maişetini elde etmek için pazarlara çıkıyor, bizim çalıştığımız gibi çalışıyorsun. Böylelikle senin Allah katındaki faziletini bilmiş oluruz. Eğer iddia ettiğin gibi peygambersen bunu yap!” Bunun üzerine Allah'ın Rasûlü (s.a.v)onlara şöyle dedi:
“Ben bunu yapamam. Rabbimden bunları isteyen bir kimse de değilim. Ben size bunlarla Peygamber (s.a.v) olarak gönderilmedim. Lâkin Allah beni müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. Eğer benim getirdiklerimi kabul ederseniz bu sizin dünya ve ahiretteki nasibinizdir. Eğer bana karşı çıkarsanız Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredeceğim!” Kureyşliler
“O halde bizim üzerimize gökten parçalar düşür! Çünkü senin iddia ettiğine göre Rabbin isterse bunu yapar. Sen bunları yapmadıkça biz sana iman etmeyiz” dediler. Rasûl-ü Ekrem (a.s.m)onlara
“Bu Allah'a ait bir husustur. İsterse sizin başınıza bunları getirir” dedi. Kureyşliler ise
“Ey Muhammed! Rabbin bilmiyor mu ki bizler seninle oturacağız ve şu anda sana sorduklarımızı soracağız, isteklerimizi senden isteyeceğiz. Bunun için bize cevab olacak bir şeyi niçin sana takdim etmedi ve öğretmedi? Bu hususta başımıza gelecekleri niçin sana haber vermedi? Bizim kulağımıza geldiğine göre, bunları Yemame'de ismi Rahmân olan kişi sana öğretiyormuş. Yemin olsun ki hiçbir zaman Rahmân'a iman etmeyiz. İşte ey Muhammed! Senin hakkındaki icraatlarımızdan ötürü artık mazur sayılırız. İyi bil ki seni bizim hakkımızdaki icraatınla başbaşa bırakmayacağız. Ya biz yahut da sen helâk olacaksın!” dediler. İçlerinden biri
“Biz meleklere ibadet ediyoruz. Onlar Allah'ın kızlarıdır” dedi. Başka biri de
“Sen Allah'ı ve melekleri peyderpey getirmedikçe sana iman etmeyiz” dedi. Onlar Rasûlullah'a bunları söyledikten sonra Rasûlullah (a.s.m) onların evinden çıktı. Onunla beraber Abdullah b. Ebî Ümeyye b. Muğire b. Abdullah b. Ömer b. Mahzum da dışarı çıktı. Bu kişi Rasûlullah'ın amcası Abdulmuttalib'in Atike isimli kızının oğluydu. Abdullah
“Kavmin sana arzedeceklerini arzettiler ey Muhammed! Sen ise hiçbirini kabul etmedin. Sonra senden kendileri için birtakım şeyler talep ettiler ve onunla senin Allah katındaki dereceni bilmek için istediler. Onu da yapmadın. Sonra onları korkuttuğun azabın hemen gelmesini istediler (onu da yapmadın). Allah'a yemin ederim ki sana hiçbir zaman iman etmem. Ta ki sen bir merdiveni göklere dayayıp, o merdivenle göğe çıkıp, ben de sana baktığım halde göğe varıp beraberinde açık bir sahife ve senin peygamberliğini tasdik eden dört melek getirmedikçe... Andolsun Allah'a, eğer bunu da yapsan sanırım yine seni tasdik etmem” dedi. Sonra Rasûlullah'tan ayrıldı. Hz. Peygamber (s.a.v) de üzüntülü ve sıkıntılı olarak aile efradına döndü. Çünkü kavmi tarafından davet edildiğinde umduklarını bulamadı ve üstelik onların kendisinden ne kadar uzak olduklarını gördü.[1]
[1] İbn Cerir, (İbn Abbas'tan); Ziyad b. Abdullah Bekkai (İbn İShak'tan Said b. Cübeyr, İkrime tarikiyle İbn Abbas'tan), İbn Kesir, Tefsir, III/62; Bidaye, III/50
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/70-73.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkürler