Ertesi gün mescide gittim, baktım ki Hz. Peygamber, Kâbe'nin yanında ayakta ibadet ediyor. Ona yakın bir yerde durdum. Bütün tedbirlerime rağmen Allah Teâlâ onun sözlerinin bir kısmını bana duyurdu. Duyduklarım çok güzel şeylerdi; kendi kendime şöyle dedim:
‘Annem yasımı tutsun! Ben akıllı ve şair bir kişiyim. Çirkin ile güzeli ayırdedebilirim. Niçin ben bu kişi ile konuşup da ne söylüyorsa anlamayayım. Eğer getirdikleri güzelse kabul ederim, çirkinse atarım'. Bu karar üzerine Hz. Peygamber'in gitmesini bekledim. O doğruca evine gitti. Ben de arkasından giderek evine girdim ve
‘Ey Muhammed! Kavmin bana senin hakkında şunları şunları söyledi. Andolsun ki onlar seni bana korkunç göstermek için çok çaba sarfettiler. Öyle ki seni işitmemek için kulaklarıma pamuk bile doldurdum. Fakat Allah Teâlâ ille de bana senden birşeyler dinletmek istedi. Senden duyduklarım çok güzel şeylerdi. Görüşlerini bana da anlatır mısın?' dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) bana İslâm'ı anlattı ve Kur'an okudu. Allah'a yemin ederim ki o güne kadar bundan daha güzel bir söz duymamış ve bundan daha adil bir durumla da karşılaşmamıştım. Bunun üzerine şehâdet getirdim ve şöyle dedim:
‘Ey Allah'ın Peygamberi! Ben, kavmi içerisinde sözü geçen birisiyim. Onlara dönerek kendilerini İslâm'a davet etmek istiyorum. Öyleyse Allah'a yalvar da bana onları davet ettiğim hususlarda yardımcı olmak üzere bir alamet versin!' dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)
‘Ey Allah'ım! Ona bir alamet ver!' buyurdular. [1]
[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, sf : 1/191-192.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkürler