SAYFALAR
▼
2 Ağustos 2017 Çarşamba
Sümâme bin Üsal (r.a.)
Hicret’ten sonraki yıllardaydı… İman ve küfür mücadelesi bütün hızıyla devam ediyor, İslam güneşi gittikçe daha fazla insanı hidayet nuruyla aydınlatıyordu. Yüce Peygamber (a.s.m.) çevre kabilelere elçiler gönderiyor, onları İslamiyet’e davet ediyordu. Onlardan gelen elçileri kabul ediyor, ikramlarda bulunuyordu.
Bir gün Sümâme bin Üsal da Resûlullah’ın ziyaretine geldi. Sümâme, Basra Körfezi yakınlarında yaşayan Yemâme kabilesinin reisiydi. Sümâme’nin Resûlullah’ı ziyaretindeki asıl maksadı, onu öldürmekti!
Nitekim Resûlullah’ın huzurunda bulunduğu sırada onu saldırmaya teşebbüs etti. Ama sahabiler hemen araya girerek buna mâni oldular. O kargaşa sırasında Sümâme kaçmayı başardı. Resûlullah onun yakalandığı yerde öldürülmesi için emir verdi. Ayrıca yakalanması için de Allah’a dua etti.
Aradan epey zaman geçmişti. Bir gün Sümâme, Cahiliye âdeti üzere Mekke’yi ziyaret ederek umre yapmak niyetiyle yola çıktı. Yolu Medine’nin yakınından geçiyordu. Medine’ye yaklaştığı sırada, etrafı kontrol etmekte olan İslam süvarileri tarafından yakalandı. Yakalandığı yerde öldürülmesi için ruhsat çıkarılmış olan Sümâme’yi sahabiler tanımadıkları için alıp Resûlullah’ın huzuruna getirdiler. Resûlullah onu görür görmez tanıdı. Etrafındaki sahabilere dönerek,
“Siz bunun kim olduğunu biliyor musunuz? Bu, Sümâme bin Üsal’dır. Ona iyi esir muamelesi yapınız. Kendisini incitmeyiniz.” buyurdu.
Resûlullah, kendisini öldürmek isteyen Sümâme’ye bile bu şekilde davranarak engin şefkat ve merhametini gösterdikten sonra evine geldi ve ailesine şöyle dedi:
“Sizde yemek olarak ne varsa toplayıp Sümâme’ye gönderin.”
Sahabiler, Sümâme’yi mescitte bir direğe bağlamışlardı. Resûlullah yanına uğradığında ona sordu:
“Ey Sümâme, gönlünden ne geçiriyorsun?”
“Ey Muhammed, gönlümde hayır var. Eğer beni öldürürsen eli kanlı birini öldürmüş olursun; şayet iyilik yaparsan, o takdirde iyiliği takdir eden birine iyilik etmiş olursun. Benden mal mülk istersen, istediğin kadarını veririm.” diye cevap verdi.
Allah’ın Resûl’ü, üç gün üst üste gelerek aynı suali sordu ve aynı cevabı aldı. Bunun üzerine Resûlullah yine yüce merhametini gösterdi ve Sümâme’nin hayal bile edemeyeceği bir iyilik yaptı, onu affetti: “Sümâme’yi salıveriniz.” buyurdu.
Bu emir üzerine sahabiler onu serbest bıraktılar. Bağlı bulunduğu yerde öldürülmeyi beklerken affedildiğini gören Sümâme’nin kalbindeki bütün kin ve düşmanlıklar eridi, yerini muhabbet ve iman pırıltılarına bıraktı. Hemen mescidin yanındaki hurmalığa koştu. Orada yıkandı ve elbiselerini temizledi. Maddi kirlerden arınmış, manevi temizliğe hazır bir hâlde Resûlullah’ın huzuruna geldi. Şehadet getirerek Müslüman oldu ve gözyaşları içinde şunları söyledi:
“Yemin ederim ki, o akşam yanınıza geldiğimde benim için yeryüzünde sizin yüzünüzden daha sevimsiz bir yüz yoktu; fakat şimdi yüzünüz bana yeryüzündeki yüzlerin en sevimlisi oldu. Yine yemin ederim ki, o akşam sizin dininizden daha sevimsiz bir din yoktu; ama şimdi sizin dininiz benim için dinlerin en sevimlisi olmuştur. Yine o akşam yanına geldiğimde benim için sizin yurdunuzdan daha sevimsiz bir yurt yoktu; fakat şimdi sizin yurdunuz bana yurtların en sevimlisi ve sevgilisi oldu.”
Böylece dünün azılı müşriki, Yüce Resûl’ün engin merhameti sayesinde bir İslam fedaisi hâline gelmişti. Sümâme, İslam üzere umre ziyareti yapmak için Resûlullah’tan izin istedi. Aldığı izin üzerine Mekke’ye doğru çıktı. Mekke’ye girerken müşriklerin gözleri önünde “Lebbeyk Allahümme, lebbeyk!” diye bağırarak, Müslüman olduğunu ilan etti. Müşrikler onun bu hareketine çok kızdılar. Hemen yakalayıp, Yemâme reisi olduğuna bile bakmadan boynunu vurmak istediler. Ancak müşriklerin bazıları araya girip, “Yiyecekleriniz için Yemâme’ye muhtacız. Onu serbest bırakın!” diye ikaz edince, Sümâme’yi bıraktılar. Ama Sümâme korkmamıştı. Onlara şöyle dedi:
“Ben dinlerin en hayırlısına tabi oldum. Hz. Muhammed’in (a.s.m.) dinine girdim. İslamiyet’i tasdik edip iman ettim. Yemin ederim ki, Hz. Muhammed’in izni olmadan Yemâme’de size tek bir buğday tanesi bile vermem!”
Nitekim memleketine döndüğünde de söylediklerini yaptı. Halkı onun vasıtasıyla hidayete erdi. Müşriklerin hububat götürmelerine mâni oldu. Bundan dolayı müşrikler büyük bir sıkıntıya düştüler. Durumu Resûlullah’a yazarak perişanlık ve açlıklarını anlatmak zorunda kaldılar. Hattâ bununla da kalmayıp, bizzat Ebû Süfyân’ı gönderdiler. Ebû Süfyân, Resûlullah’ın huzuruna geldi. “Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olduğunu söyleyen sen değil miydin?” diyerek, ondan bu boykotun kaldırılması için yardımcı olmasını istedi. Şu hâle bakın ki, bir zamanlar kendi batıl dinlerine karşı geldiği için Resûlullah’a ve müminlere yiyecek ve içecek boykotu yapan müşrikler, bu defa ondan merhamet dileniyorlardı…
Resûlullah gerçekten âlemlere rahmet olduğunu gösterdi. Onlara kendileri gibi karşılık vermedi. Sümâme’ye bir mektup göndererek şunları yazdı:
“Müşriklere yaptığın yiyecek boykotunu kaldır. Mekke’ye erzak götürmelerine engel olma.”
Resûlullah’ın bu emri üzerinde Sümâme boykotu kaldırdı.
Sümâme’nin en büyük hizmetlerinden biri de, Resûlullah’ın vefatından sonra Yemâme’de çıkan yalancı peygamber Müseylime ile mücadele etmesidir. Halkına yaptığı vaaz ve nasihatlerle, Müseylime’ye aldanıp sapıklığa düşmelerini önlemiştir. Sümâme, rivayetlere göre, müşrikler tarafından şehit edilmiştir.[1]
Allah ondan razı olsun!
_____________________________________
[1]Müsned, 2: 452; Tabakât, 5: 550; Üsdü’l-Gàbe, 1: 246-248; İsâbe, 1: 203; İstiâb, 203-207.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaptığınız için teşekkürler