SAYFALAR

13 Temmuz 2016 Çarşamba

HAC

Hac İle Umrenin Mahiyetleri
 1- Hac, lûgatta, saygı değer makamları ve diğer yerleri ziyaret kasdında bulunmaktır. Din deyiminde ise: "Arafat'da özel vaktinde bir mikdar durmaktan ve ondan sonra Kâbe-i Muazzama'yı usulü üzere tavaf ederek ziyaret yapmaktan ibarettir. Hac yapan kimseye Hâcc (Hacı) denir. Bunun çoğulu "Hüccac"dır.
 2- Umre, lûgatta ziyaret manasınadır. Din deyiminde: "Kâbe-i Muazzama'yı tavaftan ve Safa ile Merve denilen iki yer arasında sa'y etmekten (koşar gibi gidip gelmekten) ibarettir. Bunun için belli bir zaman yoktur. Senenin her mevsiminde yapılabilir. Yalnız Arefe günü ile Kurban bayramının dört gününde yapılması mekruhtur. Ramazan ayında yapılması mendubdur.
 3- Umre, müekked bir sünnettir. Bunu yapan kimseye "Mutemir" denir. Farz olan hacca, Hacc-ı Ekber denildiği gibi, umreye de "Hacc-ı Asgar" denilir. Bununla beraber Arefe günü cumaya raslayan bir farz hacca da "Hacc-ı Ekber" denilmektedir.
 (Umre, İmam Malik'e göre de bir müekked sünnettir. Fakat İmam Şafiî'ye göre, ömürde bir defa hemen yerine getirilmesi gerekmeyen bir farz-ı ayndır. Hanbelî'lere göre, hemen yerine getirilmesi gereken bir farzdır.)


 Haccın Nevileri
 4- Hac, farz, vacib ve nafile kısımlarına ayrıldığı gibi, ifrad hac, temettü hac ve kıran hac nevilerine de ayrılır. Şöyle ki:
 1) Farz hac, şartlarını kendisinde toplayan bir müslümanın ömründe bir defa yapmakla yükümlü olduğu hacdır.
 2) Vacib hac, nezredilen veya başlanmışken bozulan nafile bir hacca karşılık kaza edilecek olan hacdır.
 3) Nafile hac, buluğ çağına ermemiş olmakla mükellef bulunmayanın veya farz haccı yapmış bulunan bir kimsenin Allah rızası için nafile olarak yapacağı haçtır ki, bu hac tekrar tekrar yapılabilir. (*)
 4) İfrad hac, beraberinde umre yapmaksızın yalnız başına yapılan farz, vacib ve nafile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilir. Bunu yapana "Müfrid" denilir.
 5) Temettü hac, hac mevsiminde önce umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra aynı mevsimde daha yurda dönmeden tekrar ihrama girerek usulü üzere yapılan farz hacdır. Bu haccı yapana "Mütemetti" denir. Bu, ifrad hacdan daha faziletlidir.
 6) Kıran hac, hac aylarından önce veya hac ayları içinde mikattan evvel veya mikatta Umre ile farz haccı bir ihramda toplayıp bir niyetle Umre yapıldıktan sonra usulü üzere yerine getirilen hacdır. Bu şekilde hac yapılması Temettü hac yapılmasından daha faziletlidir. Bu haccı yapana da "Karin" denir. Bunların açıklama ve uygulamaları ileride gelecektir.
 5- Haccın farz, vacib ve sünnet olan herhangi bir işine "Nüsük" denir. Bunun çoğulu "Menasik" dir. Bu söz, aslında ibadet ve su ile bir şeyi temizlemek demektir.
 (*) On iki yaşını bitirip henüz buluğa ermemiş olan erkek çocuğuna mürahık, dokuz yaşını tamamlayıp da buluğa ermemiş olan kız çocuğuna mürahıka denir.


 Haccın Rükünleri
 6- Haccın rükünleri, mahiyetini teşkil eden farzları ikidir. Biri, Arafat'da bir müddet beklemek, diğeri de Kâbe-i Muazzama'yi farz manada tavaf etmektir.
 7- Arafat, Mekke-i Mükerreme'nin güney doğusunda altı saat uzaklıkta bulunan bir yerdir. Hac yapacaklar için Arafat'da durmak zamanı, Zilhice ayının dokuzuna rastlayan Arefe gününün zeval vaktinden itibaren Kurban bayramı ilk gününün fecrinin doğuşuna kadar olan zamanın herhangi bir kısmıdır. Bu müddet içinde bir dakika dahi olsa, beklemekle bu farz yerine gelmiş olur. Bu Arafat'da uyanık bir halde durmakla uyumak veya baygın bulunmak halleri eşittir.
 8- Belirtilen müddetten önce veya sonra, Arafat'da durmakla "Vukuf" farizası yerine getirilmiş olmaz. Ancak Zilhicce'nin hilâlinde şüphe olur da Zilkade otuz gün olarak tamamlanmış bulunur ve sonradan Zilkade'nin yirmi dokuz gün olduğu anlaşılırsa, bu takdirde Arafat'da durmanın ilk Kurban Bayramı gününe rastlamış bulunması istihsan yolu ile caizdir ve yeterlidir.
 9- Hacıların Arefe günü sanarak Arafat'da durdukları günün Terviye (Zilhiccenin sekizinci) günü olduğu anlaşılırsa, bu bekleme yeterli olmaz. Arefe günü tekrar durmaları gerekir. Şu kadar ki, bütün insanlar tarafından vakfe ve farz tavaf yapıldıktan sonra haccın sahih olmadığına (bir gün önce yapıldığına) dair ortaya çıkacak haberler ve şahidlikler artık dinlenmez.
 10- Arafat meydanının ortasında "Cebel-i Rahmet" yanında kıbleye karşı durulup Allah'a ayakta dua edilmesi daha faziletlidir. Burası, manevî değeri çok büyük olan bir yerdir. Dünyanın her tarafından akın edip gelen, yurdları, dilleri ve renkleri başka başka olan; fakat düşünce ve gayeleri bir olan yüz binlerce müslüman, Arafat'da, kefenlere bürünmüş, kabirlerinden dirilip Mahşer meydanında toplanacak bir muhteşem insan kitlesini andırır. Bunların hep birden duygulu bir dille Allahü Teâlâ Hazretlerini tevhid ve tebcile başlamaları, Allah'dan bağış dilemeleri ve ikram beklemeleri, melekleri bile heyecana getirecek yüksek ve ruhanî bir manzara meydana getirir.
 Şüphe yok ki, Allahü Teâlâ Hazretleri, bu garip kullarına lütfedecek ve meleklerine şöyle hitab buyuracaktır: "Şu uzak ülkelerden gelip toz-toprak içinde kalmış, kıyafetleri perişan bir halde, benim rahmet ve yardımımı dileyen kullarıma bakınız! Ben şanı yüce, onları bağışlayacağım ve mağfiretime erdireceğim." Böylece feyiz ve bereketi nihayetsiz olan Yüce Allah'ın rahmeti ve yardım denizleri dalgalanıp duracaktır.
 Ne kutsal bir tecelli, ne yüce bir başarı!..
 (İmam Malik'e göre Arafat'da bekleme müddeti, Arefe günü güneşin zevalinde gündüzün fecrine kadar devam eder. O günün güneşin zevalinden batışına kadar, bir an bile olsa, beklemek vacibdir. Güneşin batışından sonra da bir mikdar beklemek gerekir ki, farzdır.)
 11- Kâbe-i Muazzam'a, Mekke-i Mükerreme şehrinde Allahü Teâlâ'nın emri ile İbrahim aleyhisselâm'ın ilk olarak veya yenilemek suretiyle yapmış olduğu dört köşeli yüksek ve mübarek bir binanın işgal ettiği kutsal bir yerdir. Burası bütün müslümanların kıblesidir. Bu kıblegâha, İlâhi bir mabed ve İlâhi rahmetin tecelli kaynağı olmasından dolayı Beytullah Beyt-i Muazzam adı verilmiştir.
 Kâbe-i Muazzama, Harem-i Şerif ve Mescidü'l Haram denilen büyük bir Mescidin ortasında bulunmaktadır. Bu mescidin etrafında kubbeler vardır. Geri kalan kısım açıktır. Yedi minaresi, birçok kapıları, içinde minberi, Zemzem kuyusu ve İbrahim aleyhisselâm'ın Makamı vardır.
 12- Ziyaret tavafına gelince: Bu, Arafat'da vakfeden sonra Kâbe-i Muazzamanın etrafında yedi defa dolaşmaktan ibarettir ki, bunun dört defası farz olan bir rükündür.
 Ziyaret tavafının vakti, Kurban Bayramının ilk günü fecir doğduktan sonra hayatın son gününe kadar uzayan bir zamanın herhangi bir kısmında yapılacak bir tavaf ile hac farizası tamamlanmış olur.


 Tavafın Mahiyeti ve Nevileri
 13- Tavaf, lûgatta ziyaret etmek ve bir şeyin etrafında dolanmak manasıdır. Tavaf edene Taif ve tavaf edilen yere de Metaf denir.
 Din deyiminde tavaf, Kabe'nin etrafında yedi defa dönmekten ibarettir. Şöyle ki:
 Kabe'nin güney tarafındaki bir köşesine Rükn-ü Hacer ve diğer köşesinde Rükn-ü Yemanî denir. Rükn-ü Hacer'de Hacer-i Esved denilen mübarek bir taş vardır ki, tavafa buradan başlanır. Beyt-i Muazzama sola alınarak Kabe'nin kapısına doğru gidilmek suretiyle Beyt'in çevresinde dolaşır. Böylece Hacer-i Esved'den başlayarak yapılan bir dolaşım yine orada tamamlanmış olur. Buna bir "şavt" denir. Aynı şekilde yedi defa yapılan şavt ile tavaf biter.
 14- Tavaf, bir nevi namazdır. Allahü Teâlâ'ya heyecan ve muhabbetle yapılan tazimin bir nişanesidir. Allah'ın Arş'ı etrafında dolaşan kutsal meleklerin hallerine bir benzeyiş şeklidir.
 Kâbe-i Muazzama, bu yaşanılan âlemde, göremediğimiz melekler alemindeki İlâhî makamın bir görüntüsü yerindedir. Bu maddî Beyt'in çevresindeki beden hareketleri, melekler âleminde Arş çevresinde yapılan ruhanî hareketlerin birer işaretidir.
 15- Gerek tavafa başlarken ve gerek tavaf esnasında Hacer-i Esved'in önüne her geldikçe ona karşı durulur. Namaza durur gibi, eller kaldırılır, tekbir ve tehlil getirilir. Mümkünse öpülür veya eller sürülür. Bu da mümkün değilse, yalnız ona karşı eller yukarı kaldırılır, işaret yapılır ki, buna İstilâm (Selâmlamak) denilmektedir.
 Hacer-i Esved'e böyle el koymak, Yüce Allah'a ibadet ve itaat etmek üzere söz vermenin ve bunda kararlı olmanın bir nişanı demektir.
 16- Tavafın nevilerine gelince: Bunlar aşağıda yazıldığı şekilde beş kısımdır:
 1) Kudûm Tavafı: Taşradan Mekke-i Mükerreme'ye varılınca ilk yapılan tavaftır. Bu tavaf, afaki (Mikat dışında gelenler) için sünnettir. Buna Tavaf-i Lika da denir.
 (İmam Malik'e göre bu tavaf vacibdir.)
 2) Ziyaret Tavafı: Arafat'dan döndükten sonra yapılan tavaftır. Buna "Tavaf-i İfaze" de denir. İşte haccın iki rüknünden biri bu tavaftır ki, dört şavtı farzdır.
 3) Sader Tavafı: Hac esnasında Mina'da taşlar atıldıktan sonra, Mekke'ye inilince yapılan tavaftır. Buna "Veda Tavafı" da denir. Bu tavaf, Mikat dışından gelenler (Afakî'ler) için vacibdir. Bununla hac işleri (menasik) tamamlanmış olur. Hacılar bu tavafla Kabe'ye veda ederek vatanlarına dönmeye başlarlar.
 (Bu tavaf, Şafiîler'de vacib veya sünnettir.)
 4) Nafile Tavaf: Mekke'de bulunan müslümanların Kabe etrafında zaman zaman yaptıkları nafile tavaftır. Böyle bir tavaf, Mikat dışından gelenler için, nafile namaz kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü onlar her zaman bu şerefi elde edemezler.
 5) Umre Tavafı: Bunun dört şavtı Umre'nin rüknünden olan tavaftır ve farzdır. Bunun yerine başka bir şey geçemez. Umre'de kudûm tavafı ile Sader tavafı yoktur. Umre'ye İhramla başlanır, traş olmak veya saç kısaltmakla Umreye son verilir.
 17- Tavaf esnasında tekbir ve tehlil getirilir, salât ve selâm okunur. Tavaf şavtları arka arkaya yapmak şart değildir. Bu tavaf henüz tamamlanmadan namaz için veya abdesti tazelemek için bırakılsa, tavaf bozulmaz. Geri kalan kısım sonra tamamlanabilir. Tavaf sırasında kadınların erkeklerle aynı hizada bulunmaları tavafı bozmaz.


 Haccın Farz Olmasının Şartları
 18- Bir kimseye haccın farz olması için sekiz şart vardır. Şöyle ki:
 1) Müslüman olmalıdır. Gayri müslimler hac ile mükellef değildir. Buna göre bir gayri müslim hac yaptıktan sonra müslüman olsa, diğer şartlar bulununca yeniden hac etmesi gerekir.
 Yine, bir mü'min hac ettikten sonra -Allah korusun- dinden çıkıp da sonra tevbe ederek İslâmiyete dönünce, diğer şartlar bulununca tekrar hac etmesi gerekir.
 2) Buluğa ermiş olmalıdır. Bir çocuk, aklı başında ve kâr ile zararı ayıracak durumda da olsa, hac ile mükellef olmaz. Onun yapacağı hac nafile olur. Onun için buluğ çağına erer de hac şartlarını toplarsa, tekrar hac etmesi gerekir.
 Velisi ile beraber hacda bulunan çocuğa, velisi hac işlerini yaptırır. Taşları attırır, tavaf yaptırır ki, büyüyünce görevini daha iyi yapabilsin. Bu taşlamayı çocuk terk etse, bundan bir şey gerekmez. Çünkü çocuğa hac vacib değildir.
 3) Akıl sahibi olmalıdır. Deli olanlar hacla yükümlü değillerdir. Bunlar iyileşir de hac şartlarını elde ederlerse, o zaman hac etmeleri gerekir.
 4) Hür olmalıdır. Köleler ve cariyeler hacla yükümlü değillerdir. Bunların yaptıkları haclar birer nafiledir. Bunlar azad edildikten sonra diğer şartlara sahib bulundukları takdirde hac etmeleri gerekir.
 5) Haccın farz olduğunu bilmiş olmalıdır. Şöyle ki: Küfür diyarında (dâr-ı harbde) gayri müslimlere ait bir memlekette bulunup İslâmı kabul eden kimse, haccın farz olduğunu bilmedikçe,hac ile yükümlü olmaz. Fakat İslâm ülkesinde böyle bilmemezlik özür sayılmaz. Onun için İslâm yurdunda bulunan bir gayri müslim, haccın farz olduğunu bilsin veya bilmesin, ihtida eder de, hac şartlarına sahib bulunursa, hac ile mükellef olur.
 6) Hac görevine güçlük olmaksızın gidip yerine getirmeye yeterli bir vakit bulunmalıdır. Bunun için bir kimse görevi için diğer şartlara tamamen sahip olduğu tarihten itibaren bu görevi yerine getirmeye elverişli bir vakit bulmadan ölürse, bu farzla mükellef tutulmaz.
 7) Hicaz'a gidip gelinceye kadar kendisinin ve aile halkının âdete göre nafakaları bulunmalıdır. Temel ihtiyaçlardan sayılan malların bulunması ile hac farz olmaz. Fakat ihtiyaçtan fazla gelir getiren bir mal veya eşya bulunsa, bunları satıp hac etmek gerekir. Bir evde kira ile oturmak da, haccın farz olmasına engel değildir.
 Temel ihtiyaçlar için zekât bölümüne bakılsın!..
 8) Kendi durumuna uygun binek vasıta ve yolda yapacağı harcamaları karşılayacak parası bulunmalıdır. Buna Rahiliye, Zadü-t Tarika (yol azığına sahib bulunmak) denir. Şöyle ki:
 Hac için yol azığına ve bilinecek vasıtaya gücü yeter olması şarttır. Bu kudretin hac aylarında veya herkesin buluduğu yerde hacıların âdet üzerine hacca gidecekleri zamanda bulunması gerekir. Bu esnada temel ihtiyaçlardan başka hacca yetecek kadar mala sahib olan kimsenin, diğer şartlara da sahib olması halinde, ona hac farz olur. Bu malı başka yere harcayamaz. Harcarsa, hac üzerinde borç kalmış olur. Fakat bu zamandan önce elde edilen mal, bundan önce istenilen yere harcanabilir. Bundan dolayı kendisine hac görevi vacib olmuş sayılmaz.
 Meselâ: Muharrem ayında hacca yetecek kadar malı olan kimse, bunu bir iki ay içinde başka bir yere harcayıp da, memleketinde hacca gidilmesi âdet olan bir zamanda elinde mal kalmamış olsa, kendisine hac farz olmuş olmaz. Ödünç ve ikram suretiyle verilen azık ve binek yeterli sayılmaz. Bu ikram minnet altında bırakmayacak kimseler tarafından olsa bile hüküm aynıdır. Onun için Hac etmek üzere yapılan bir malı kabul etmek her halde gerekmez.
 Bununla beraber Mekke-i Mükerreme'ye on sekiz saatten yakın bulunan yerlerdeki müslümanlar için yaya yürümeye güçleri olunca binek bulunması şart değildir.
 (İmam Malik'e göre, azık ve binit için yeterince imkâna sahib olmak şart değildir. Bu konuda Mekke'ye gidip en düşük şartlarla hac işlerini yerine getirmeğe imkân bulunması yeterlidir. Onun için fazla güçlük bulunmaksızın yaya olarak veya kira ile karşılayabileceği bir binek ile hac etmeğe ve yiyecek harcamalarını sanatı ile yolda yürüdükçe elde etmeğe gücü olan bir müslümana canı ve malı için bir tehlike yoksa, hac farz olur. Yurdunda ailesine bir nafaka bırakıp bırakmaması fark etmez. Ancak nafakasız kalmakla helak olmaları korkusu olunca, o zaman hac ile yükümlü olmaz.)


 Haccın Yapılmasını Gerektiren Şartlar
 19- Haccın yerine getirilmesinin farz olmazı için beş şart vardır. Şöyle ki:
 1) Beden sağlıklı olmalıdır. Onun için hac görevini yerine getirebilmek için vücud sağlığına sahip olmayan kimseye hac farz olmaz. Kör ve kötürüm olanlar da böyledir.
 Fakat iki İmama ve İmam Azam'dan bir rivayete göre, kendisini koruyup yol gösterecek kimsesi bulunan âmâya (iki gözü köre), diğer şartlarla sahib olunca, hac etmesi farz olur.
 2) Haccın yerine getirilmesi için arızî engeller bulunmamalıdır. Bir kimse tutuklanırsa (hapsedilirse) veya zorla hacdan engellenirse, hac ile yükümlü olmaz.
 3) Yol emniyeti bulunmalıdır. Yolda tehlike bulundukça, hacca gidilmesi farz olmaz.
 4) Sefer mesafesinden (en az onsekiz saatlik bir uzaklıktan) hac yapacak bir kadın için yanında kocası veya meübbeden mahremi bulunan bir erkek bulunmak şarttır. Bunların akıllı, buluğa ermiş veya buluğ çağına gelmiş olmaları gerekir. Beraberinde böyle bir kimse bulunmayan kadın için hac farz değildir. Kendisine hac farz olan bir kadının yanında böyle bir mahremi bulunduğu takdirde, kocası onu hacdan alıkoyamaz. Çünkü böyle bir farzı yerine getirmek, koca hakkından önde gelir. Genç bir kadının yalnız süt kardeşi veya damadı ile hac etmesi, zamanın bozukluğu bakımından bazı alimlere göre caiz görülmemiştir.
 5) Hacca gidecek kadın, kocasından boşanmış veya kocası ölmüş ise, iddeti bitmiş olmalıdır. Böyle bir iddet bekleme içinde bulundukça kadın hacca gidemez. Öyle ki, yola çıktıktan sonra Mekke'ye en az on sekiz saat uzak bir yerde iken kocasının orada ölmesi gibi bir sebeble iddet bekleyecek olan kadının o yerden iddeti bitmeden önce çıkmaması gerekir.


 Haccın Sıhhatinin Şartları
 20- Hac görevinin sahih olarak yerine getirelebilmesi için şöylece dört şart vardır:
 1) İslâm olmak. Bu haccın farziyetinin şartı olduğu gibi, sıhhatinin da şartlıdır. Bir gayri müslim haccettikten sonra müslüman olsa dahi, önceden yapımış olduğu bu haccı sahih olmaz.
 2) Özel yerlerde bulunup görev yapmış olmak. Bu yerlerden maksad, Arafat ile Kabe'dir. Onun için Arafat'da vakfe yapmadıkça (beklemedikçe) ve Kabe'yi tavaf etmedikçe hac sahih olmaz.
 3) Belli bir vakit olmak. Bundan maksad, Arafat'daki vakfe zamanıdır ki, Arefe gününün zeval vaktinden Kurban Bayramı fecrinin doğuşuna kadar devam eden bir zamandır. Ziyaret tavafının vakti ise, daha önce belirtildiği gibi, hayatın sonuna kadardır. Fakat bu tavafın vacib olan vakti, nahr (kurban boğazlama) günleri, Kurban Bayramının ilk üç günüdür.
 Bununla beraber İfrad haccının, Temettü haccının, kıran haccının hac görevlerini (menasikini) yapmak için yine belli bir vakit vardır. Bu da Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür. Bu aylara Hac Ayları Hac mevsimi denir.
 Bu aylar içinde en son hac vakti, Arefe günü ile Kurban günüdür. Arefe günü Zevalden sonra Arafat'da az veya çok bulunup Bayramın ilk gününde ziyaret tavafını yapan kimse, hac farzını yerine getirmiş olur.
 (Şafiîlere göre de, Arafat'da vakfe zamanı, Zilhicce ayının dokuzuncu günü zeval vaktinden sonra onuncu günün fecrine kadardır. Bu zaman içinde bir an bile olsa, vakfe yeterlidir.)
 4) Hac niyeti ile İhram yapmış olmak. Şöyle ki: İhram, haccı veya umreyi veya her ikisini yerine getirmek için, mubah olan şeylerden bir kısmını geçici bir zaman için kendine haram kılmaktır, bunları yapmaktan sakınmaktır. Bu ihram, hacca veya umreye veya hac ile umreye niyet etmek ve "telbiye" getirmekle meydana gelir. Telbiye, şu sözleri (*) söylemektir.
 21- İhram yapana "Muhrim" denir. Muhrim olmayana da "Helâl" denir. İhlâl da, ihramdan çıkmak ve bir şeyi harem sahasından dışarıya çıkarmak manasına gelir.
 İhram, Beytullah için bir tazim alâmetidir. Öyle ki dışardan bir iş ve ticaret için gelen bir müslüman, hac ve umre niyetinde bulunmasa da, yine ihramsız olarak Harem bölgesine giremez. Bu haramdır, hürmete aykırıdır.
 22- İhrama giren bir erkek, dikişli elbiselerini çıkarır. Bir peştemal kuşanır. Üzerine bir omuz havlusu alır. Başını ve ayaklarını açık bulundurur. Temizlenir, yıkanır veya abdest alır. İki rekât namaz kılar. Yüksek bir sesle "Lebbeykallahümme Lebbeyk..." diye telbiyede bulunur. Zevcesi ile cinsel ilişkiyi terk eder. Zevcesini okşayıp öpmez. Güzel koku sayılan misk, anber ve kâfur gibi şeyleri sürünmez. Bunları yatağına da sürmez. Kara av hayvanlarını avlamaz, havyanlara da hayvanı göstermez. Harem bölgesindeki yeşil otları ve yeşil ağaçları kesip koparmaz. Saçlarını kesmez ve kısaltmaz, traş etmez. Hac veya umre işlerini tamamlayıncaya kadar bu yasakları gözetir.
 Kokusundan hoşlanılacak her şey Tîb (güzel koku) sayılır.
 İhrama giren kadınlar elbiselerini çıkarmazlar, başlarını ve ayaklarını açık bulundurmazlar. Telbiye getirirken seslerini yükseltmezler.
 23- İhrama girenlerin çadır altına sokulmaları, şemsiye tutmaları, yüzük takmaları, bellerine kemerlerini bağlamaları, kolları içine sokup giyinmeksizin sırtlarına palto gibi bir şey almaları haram değildir.
 24- Yalnız farz hac için veya Temettü haccı ile Kıran haccı için Şevval ayının birinci gününden Zilhicce'nin dokuzuna kadar herhangi bir günde İhrama girilebileceği gibi, bundan önce de girilebilir. Çünkü İhram haccın şartıdır. Şart ise, meşrutun vaktinden daha öne geçebilir, bu caizdir. Abdest almanın (taharetin) namaz vaktinden öne geçmesi gibi... Ancak ihrama daha önce başlanılması, zamanın uzaması bakımından sakıncalı olacağı için mekruhtur. Çünkü ihram sebebiyle yasak olan şeylerden korunmak uçun zaman için kolay değildir.
 (Şafiî'lere göre hac için, hac aylarından önce ihrama girmek caiz değildir. Anca umre için girilmiş olur.)

 (*) "Lebbeykallahümme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerike leke Lebbeyk. İnnelhamde venni'mete leke vel-mülk. Lâ şerike lek."
 Anlamı: "Allah'ım Ben senin emrine boyun eğerim ve hazırım. Senin ortağın yoktur. Senin davetine ihlâsla uyarım, senin ortağın yoktur. Şüphe yok ki, hamd da, nimet de sana mahsustur, mülk de... Senin ortağın yoktur ."


 Mikat İle İlgili Bilgiler
 25- Hac için afaktan (Mikat dışından) gelenler için ihrama girecekleri belli yerler vardır ki, bunlar beş yerdir. Bunların her birine "Mikat" denir. Çoğulu "Mevakıt" dır. Bunlar: "Zülhuleyfe, Zati Irk, Cuhfe, Karn, Yelemlem" denilen yerlerdir. Bu yerlere gelmeden önce ihrama girebilirler. Öyle ki, Süveyş yolu ile hacca gidenler "Rabiğ" hizasında ihrama girerler. Burası Şamlıların mikatı olan ve Mekke'ye üç merhale uzakta bulunan, bugün izi kalmamış "Cuhfe" kasabası yakınındadır.
 26- Bir hac yolcusu, ihramsız olarak mikatı geçerse, bakılır: Eğer henüz hac işlerini (menasikini) yapmaya başlamadan mikata dönerse, ihrama girerek telbiyede bulunur. Böylece kendisine bir ceza gerekmez. Fakat mikata dönmez de sonradan ihrama niyet ederse veya hac menasikinden birini yaptıktan sonra ihram için mikata dönerse, ceza olarak kurban (bir koyun kesmek) gerekir. Haccın kaçırılmasından korkulmazsa, mikata dönmek daha faziletlidir.
 27- Mekke'de bulunaların hac için mikatları, bulundukları Mekke'dir. Bu şehirden ihrama girerler. İsterse Mekke halkından olmasınlar. Fakat Umre yapmak için Harem bölgesi dışına çıkar ve oradan, çoğunlukla "Tenîm" denilen yerden, ihrama girerler. Bunun için bu yere Umre de denilmiştir.
 28- Mekke şehri çevresinde belli bir sahaya "Mekke Haremi, Harem Bölgesi" denir. Bu bölgenin dışında olup mikatlara kadar uzayan sahaya da "Hill" adı verilir.
 Hill Bölgesinin Mekke'ye en yakın yeri, batı tarafından üç-dört mil uzaklıkta bulunan "Ten'îm" adındaki yerdir.
 Hill sözü, ihrama son vermek manasına da kullanılır.
 29- Harem Bölgesi ile mikatlar arasında bulunan kimseler, bulundukları yerlerden veya Mekke içinden ihrama girerler. Bunların yakınlıkları sebebi ile Mekke'ye girip çıkmaları çok olacağından onlara böyle bir kolaylık gösterilmiştir.


 Haccın Farziyetinin Sebebi ve Edasının Fevrî Olup Olmadığı
 30- Haccın farz olmasına sebeb Beytullah'ın (Kabe'nin) bulunmasıdır. Bu kutsal mabedi ziyaret için Yüce Allah'ın emri ile hac farz kılınmıştır. Bu sebeb tekerrür etmediği için haccın farziyeti de tekrarlanmaz. Mükellef olan kimsenin ömründe bir defa hac etmesiyle bu farz yerine getirilmiş olur. Öyle ki, akıl ve baliğ olan bir müslüman fakir iken yürüyerek hac etmiş olsa, sonradan zengin olmakla tekrar hac yapması gerekmez.
 31- Hac, Hazret-i Peygamberin hicretlerinin dokuzunca yılında farz kılınmıştır. Bu sene Resûlüllah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından Ebû Bekir Es-Sıddık (radıyallahu anh) Hac Emiri tayin buyurulmuştu. Hicretin onuncu yılında da Peygamber Efendimiz Mekke'ye yönelerek hac farizasını yerine getirmişlerdi.
 32- Hac farizasını yerine getirmeye gelince, bu fevrî (farz olunca hemen yerine getirilmeli) midir yoksa ömrî (ömrü içinde yapılması yeterli) midir? Burada iki görüş vardır. Bir görüşe göre, hac farizası ömrîdir. Yükümlü bunu hayatta bulundukça dilediği sene yapabilir. Geciktirmesinden dolayı günah işlemiş olmaz. Ancak hac farizasını yapmadan ölürse günahkâr olur.
 Fakat sahih görülen diğer bir görüşe göre, bunun edası (yerine getirmesi) fevrîdir. Şartlarını kendinde toplayan kimsenin hemen zamanında hacca gitmesi ona farz olur. Bu tarihte hacca gitmezse günah işlemiş olur. Öyle ki, sonradan bu şartları yitirse, hac üzerine borç kalır, bundan sorumlu bulunur.
 33- Hac aylarında (hac mevsiminde) hac şartlarını kendinde toplayan ve yolculuğu için yeterli bir müddet bulunan kimseye de hac farz olur. Bu haccın farziyetinin yerine getirilmesi de bir görüşe göre ömrî ise de, daha sahih görülen diğer bir görüşe göre fevrîdir (hemen o mevsimde hac yapmak gerekir).


 Haccın Farziyetindeki Şer'î Hikmetler
 34- Bilindiği üzere hac, İslâmın beş önemli esasından biridir. "İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur," hadis-i şerifi bunu bildirmektedir.
 Hac, şartlarını kendinde toplayan her müslüman için çok kutsal bir farzdır. Namaz ile oruç birer bedenî ibadettir. Zekât malî bir ibadettir. Hac ise hem bedenî, hem de malî bir ibadettir. Bu farz, hem bedende olan sıhhat ve selâmetin, hem de mal varlığının bir şükür görevi demektir.
 Haccın yapılmasındaki değişik usul ve adap, insanın ezelî ve ebedî olan mabuduna yapacağı tazimatın, göstereceği kulluk tarzının, arzedeceği ihtiyacın en mükemmel şeklini kapsar.
 35- İlim ve hikmet sahibi olan yaratıcımızın kutsal bir mabedini ziyaret ederek Yüce varlığına temiz kalble ve samimî duygularla yalvarıp yakarmak ve hürmette bulunmak, bir kul için ruha ferahlık veren yüksek bir mana taşır.
 Bundan başka bütün müslümanların kıblesi olan ve İbrahim aleyhisselâm gibi büyük bir peygamberin makamını içinde bulunduran yüce bir mabedde yapılacak ibadet ve duaların sevap ve mükâfatına nihayet yoktur.
 Resûlüllah Efendimizin içinde doğup büyüdüğü, İslâm güneşinin ilk doğmaya başladığı, İslâmiyetin binlerce kutsal anılarını içinde saklamış bulunduğu mübarek bir beldeyi ziyaretteki feyiz ve bereket de her türlü düşüncenin üstündedir.
 36- İslâm âleminin doğusundan ve batısından temiz bir heyecanla akın edip gelen binlerce dindaşın böyle kutsal bir yerde toplanmaları, aralarındaki din birliğini ve din kardeşliğini, din sevgisini canlandırmaları ve birbirlerinin durumlarını öğrenerek fikir alış-verişinde bulunmaları ne kadar büyük değer taşıyan bir harekettir.
 Yolculuğun sağlık ve fikir yönünden sosyal faydalarını kabul eden yabancı milletler, dince mecbur olmadıkları halde, birçok zorluklara katlanarak dünyanın en uzak yerlerini gezip dolaşıyorlar. İslâmiyet ise, en yararlı bir yolculuğa bir kutsal ruh ve mecburiyet vermiş, müslümanları böyle bir yolculuğun sonsuz maddî ve manevî bereketlerinden faydalanmıştır.
 37- Farz olan hac görevini bir anlayış içerisinde yerine getirecek müslümanların bundan ne kadar faydalanacakları pek aşikârdır. Hele bu farzı yerine getirme mutluluğuna kavuşan anlayışlı bir müslümanın bu sayede birçok bilgiler kazanarak aydınlanacağı ve sonra dönüp kendi çevresini birçok yönden uyararak aydınlatacağı da şüphesizdir.
 38- Sonuç olarak denir ki, haccın farz oluşundaki hikmet ve yararlar pek büyüktür. İslâmın yayılmasına ve yükselmesine yöneliktir. Zaten İslâm dininin emir ve tavsiye ettiği hangi ibadet vardır ki, o müslümanların maddî ve manevî alanlardaki yükselmesini ve bereketini sağlamasın? Yeter ki müslümanlar kendi kutsal dinlerinin bu emir ve öğütlerini gereği üzere değerlendirerek yerine getirmeye çalışmış olsunlar.
 Ne mutlu mal varlığına ve beden sağlığına sahip olup da bu ve buna benzer din görevlerini yerine getirip başaranlara!..


 Haccın Vacipleri
 39- Haccın vacibleri şunlardır:
 1) İhrama mikat denilen yerlerden başlamak:
 Medine-i Münevvere tarafından hacca gidenler "Zül-Huleyfe"den, Irak, Horasan ve Maveraünnehr halkı "Zati Irak"dan,
 Şam, Mısır ve Mağrib halkı "Cuhfe" hizasındaki bir yerden (Rabiğ hizasından),
 Necidliler "Karn" dan,
 Yemenliler de "Yelemlem"den ihrama girerler.
 Yolları bu mikatlardan birine rastlamayan müslümanlar da, bunlardan birinin hizasında bulunacak bir yerden ihrama başlarlar.
 2) İhramın yasaklarını terk etmek: Dikişli elbise giyilmesi, av avlanması, ihramda iken saçların kesilmesi, çirkin söz söylemesi gibi...
 3) Arafat'da zevalden sonra güneş batıncaya kadar durmak.
 4) Kurban Bayramının birinci gününün fecrinden sonra ve güneşin doğmasından önce, bir saat bile olsa, Müzdelife'de durmak.
 Müzdelife, Mekke'ye dört ve Arafat'a iki saatlik mesafede bulunan bir yerin adıdır.
 5) Dört şavtı farz olan Ziyaret Tavafını yediye tamamlamak.
 6) Ziyaret tavafına nahir (kurban kesme) günlerinden birinde (1.2. ve 3. günlerde) yapmak.
 7) Sader (veda) tavafı yapmak. Bu mikat dışından gelen ve afakî denilen hacılara aittir ki, bu veda tavafından ibarettir.
 8) Tavaf esnasında abdestli olmak ve avret yerleri tamamen kapalı bulunmak.
 9) Kabe'yi tavaf daima Hacer-i Esved'in bulunduğu yerden (onun karşısından) başlayıp Kabe'yi sola alarak tavaf etmek. Bunu yürüyerek yapmak. Hastalar ve güçsüzler omuzlar üzerinde taşınarak tavaf ettirilir.
 10) Her tavaftan (yedi şavttan) sonra iki rekât namaz kılmak.
 11) Tavafları Hatîm denilen yerin dışında yapmak. Şöyle ki: Kabe'de "Rükn-i Irakî" denir. Kabe'nin altın oluğu, bu iki rüknün arasında ve Hanefî Makamının önündedir. Bu oluğun akacağı yarım dairelik yer, bir yarım duvarla çevrilmiştir. Bu duvara "Hatîm=Hazret-i İsmail" ve bunun kuşattığı o yere de "Hicrü'l-Kâbe" denir. Bu yerin bir kısmı Kabe'den sayılır. Orada namaz kılınır, dua edilir. Fakat bu yerin Kabe'den olduğu, ahad haberi (tek kişilerin rivayeti) ila sabit olduğundan Beytullah'a yüzü çevirmeksizin bu duvara karşı namaz kılınmaz. Bu duvarın her iki tarafı açıktır. İşte Harem-i şerif için bu duvarın arkasından Kabe tavaf edilir ki, bu vacibdir.
 12) Hac mevsiminde Safa ile Merve arasında yürümek (Sa'y etmek) ve buna Safa'dan başlamak. Özürleri olmayanları bunu piyade olarak yapmaları.
 Safa ile Merve, Mescid-i Haram'ın hemen civarında yüksekçe birer tümsektirler. Bunlar, gidiş dönüşü olan büyük bir cadde ile birbirlerine bağlıdırlar. Safa'dan başlayıp Merve'ye dört ve Merve'den Safa'ya üç defa gidip gelmek vacibdir. Bu yedi gidiş ve gelişe "Sa'y" denir. Her defa Kabe görülünceye kadar tümseklerin üzerine çıkılır. Şimdi Merve tarafında yüksek binalar bulunduğu için Kabe oradan görülememektedir.
 Farz hac için yapılan sa'y Kudüm ve Ziyaret tavaflarından sonra yapıldığı gibi, Umre için yapılan sa'y, Umre tavafından sonra yapılır.
 Bu sa'y yerine "Mes'a" denilir. Eni yaklaşık 20 metre, uzunluğu da 500 metredir.
 (İmam Şafiî'ye göre sa'y, haccın ve umrenin bir rüknüdür. Bunu yapmadan hac ve umre tamam olmaz.)
 Bu şekilde hareket etmek, bütün kâinatın sahibi ve yaratıcısı bulunan Yüce Allah'a tazim ve dilekleri arz için Beytullah'ın mukaddes kapısı önünde şevk ve heyecanla gidip gelmenin, dileklerin kabulünü beklemenin bir işareti demektir.
 13) Mina denilen yerde küçük taş yığınlarına (cemrelere) ufacık taşları atmak. Buna "Remy-i Cemerat = Taşları atmak" denir. Şöyle ki:
 Mekke şehrine iki saatlik mesafede bulunan Mina kasabasında birbirine bir ok atımı kadar uzak üç yerde üç taş yığını vardır. Bunlara Mina'dan Mekke'ye doğru sırası ile: "Cemre-i Ula, Cemre-i vusta, Cemre-i Akabe" adı verimiştir. Bu taş yığınlarının her birine Kurban Bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde: "Bismillâhi Allahu Ekber" denilerek yedişer taş atılır. Bu yedi taş birden atılsa, yeterli olmaz, bir taş yerine geçer.
 Bu taşlar üç metre uzaklıktan atılır. Taşların cemre yakınlarına düşmesi de yeterli olur. İki metre kadar uzağa düşenler yeterli olmaz. Yeniden atılmaları gerekir.
 Taşları atacak olan şahıs hasta olsa, eline konulacak taşları atar veya bu taşları onun adına başkası atar. Baygın düşen kimse adına da taşları başkası atar. Hac işlerinde böyle başkası yerine görev yapmak, zaruret sebebiyle caizdir.
 Akabe Cemresinde ilk taş atmakla Telbiye'ye son verilir. Artık "Lebbeykallahümme Lebbeyk...." yapılan telbiyelere bu anda karşılık manevî mükâfat verilmiş olur.
 (İmam Malik'e göre, Arefe gününün zevalinden sonra Telbiye'lere son verilir. Çünkü o gün Anafat'da durmakla yapılan ibadetler kabul olunmuş ve haccın büyük bir rüknü yerine getirilmiş olur.)
 Bu taşların atılmalarındaki hikmet, Yüce Allah'ın ilminde saklıdır. Bu bizim için gerekli olan bir ibadet emridir. Biz bunu yapmakla Yüce Allah'ın emirlerine kayıtsız şartsız itaat ve bağlılığımızı göstermiş oluruz. Bir de kötü ruhlara ve şeytan vesvesesine karşı olan nefretimizin bir işareti ve belirtisidir. Hazret-i İbrahim aleyhisselâm'ın sünnetine bağlılığın da ince bir anlamını taşır.
 14) Mina'da taşları attıktan sonra kurban kesmek. Bundan sonra da Harem bölgesi içinde ve kurban bayramının ilk üç gününden birinde saçları traş etmek veya kısaltmak. Şöyle ki:
 Kurban kesmek, hac ile umrenin her ikisini yapanlara vacibdir. Bu görevi yapmak, hac ile umreyi birlikte yerine getirme nimetine şükür karşılığıdır. Yalnız farz hac yapan ve mikat dışından gelenlere, misafir olduklarından kurban kesmek vacib değildir. İsterlerse nafile olarak kesebilirler.
 Kadınlar saçlarının ucundan biraz kırkarlar.
 40- Saçları traş etmeğe Halk, biraz kısaltmağa da Taksîr denir. Bunları yapmak, İmam Azam'a göre belli bir yer ve zamana bağlıdır. Yalnız Harem bölgesinde ve kurban kesme günlerinde yapılabilirler.
 İmam Ebû Yusuf'a göre bunlar bir yere ve zamana bağlı değildir. Bunlar sonradan başka bir yerde de yapılabilir. İmam Muhammed'e göre zamana bağlı değilse de, belli bir yere bağlıdırlar. Buna göre, kurban kesme günlerinden sonra da yapılabilir. Fakat Harem bölgesinde yapılması şarttır. Başka bir yerde yapılırsa, ceza olarak bir koyun kurban etmek gerekir.
 Traş olmak (halk), taksirden (saç kısaltmaktan) daha faziletlidir. Saçsız olanlar başlarının üzerine usturayı gezdirmekle bu vacibi yerine getirmiş olurlar.
 41- Haccın vaciblerinden birini terk etmek, haccın sıhhatına engel olmaz. Fakat ceza olarak yalnız kurban kesmek gerekir. Kurbanın eti Mekke fakirlerine dağıtılır. Bununla beraber terk edilen bir vacib yeniden yapılınca, ceza düşer. Abdestsiz yapılan bir tavafı yeniden yapmak gibi...


 Haccın Sünnetleri
 42- Farz haccın sünnetleri şunlardır:
 1) İhrama girerken gusletmek veya abdest almak. Bu yıkanma, yalnız temizlik maksadı iledir. Bundan dolayı hac için ihrama girecek bir kadın adet görmekte veya lohusa ise, temizlik için yıkanması sünnettir.
 2) İhramın sünneti niyetiyle iki rekât namaz kılmak. Bu namazın ilk rekâtında "Kâfırûn" sûresinin ve ikinci rekâtında "İhlâs" sûresini okumalıdır.
 3) İhram için beyaz ve temiz iki parçadan ibaret örtüye burünmek. Bunların yenisi ve beyaz renklisi, yıkanmışından ve başka renklerden daha iyidir.
 4) İhramdan önce gülyağı gibi hoş koku sürünmek.
 5) İhramdan sonra her seher vaktinde, her namaz kılışta, her yokuşa çıkışta ve inişte, her yolcu kafilesi ile karşılaşmada orta bir sesle üç defa Telbiye getirmek (Lebbeykallahümme Lebbeyk... demek).
 6) Telbiyelerden sonra, Peygamber Efendimize çokça salât ve selâm okumak.
 7) Salât ve selâmdan sonra Yüce Allah'a yalvarmak ve özellikle şu duayı (*) okumak.
 İmam Muhammed'e göre, belli ve aynı duayı devamlı olarak yapmak, kalbin ince duygusunu giderir ve samimiyete aykırı olur. Bir alışkanlık halini alarak tam bir anlayışla yapılmamış bulunur. Onun için herkes dilediği şekilde dua etmelidir, bu müstahabdır. Bununla beraber Peygamber Efendimizden nakledilen duaları bereketlenme maksadı ile okumak güzeldir.
 8) Mekke-i Mükerreme'ye girmek için yıkanmak ve gündüz vakti girmek, Kabe'yi görünce dua etmek, Beytullah'ın önünde tekbir ve tehlilde bulunmak.
 9) Afakî olanlar (Mikat dışından gelenler) için kudüm tavafı yapmak geç kalıp da Mekke'ye girmeden Arafat'a çıkanlardan bu Kudüm tavafı düşer.
 10) Mekke'de bulundukça zaman zaman nafile olarak tavaf etmek.
 11) Ziyaret tavafının ilk üç şavtında erkeklerin "Remel" yapmaları (adımlarını kısaltarak ve omuzlarını silkerek çalımlı bir şekilde yürümeleri). Bu hareket hacıların güç ve sağlamlığına bir işarettir.
 Resûllüllah Efendimiz kaza olarak yerine getirdikleri Umre haccı esnasında ashab-ı kiramla beraber bu şekilde tavaf ederek, karşıdan seyreden ve ashab-ı kiramın zayıf düştüklerini sanan Mekke'lilere müslümanların kuvvet ve yiğitliğini göstermek istemişti. Peygamberimizin bu sünneti hâlâ uygulanmaktadır.
 Bu Remel, Kudüm Tavafında yapılabilirse de, Ziyaret Tavafında yapılması daha faziletlidir. Sader Tavafında ise yapılmaz.
 13) Safa ile Merve arasında Sa'y ederken oradaki iki yeşil direk (ışık) arasını erkeklerin koşarak geçmeleri ve sonra yavaşlamaları.
 Bu hızlı yürüyüşe "Hervele" denilir.
 14) Zilhicce ayının yedinci günü öğle namazından sonra Mekke'de tek bir hutbe okunup insanlara hac işlerini (menasiki) öğretmek.
 15) Zilhicce'nin sekizinci günü, güneşin doğmasından sonra Mekke'den Mina'ya çıkmak ve o gece Mina'da kalmak. Mina Harem Bölgesindedir.
 16) Zilhicce'nin dokuzuncu günü, güneşin doğuşundan sonra Mina'dan Arafat'a çıkmak.
 Arafat'da en büyük İslâm idarecisi veya onun görevlendireceği kimse, öğle namazı ile ikindi namazını birlikte olarak öğle vaktinde kıldırır. Zevalden sonra ve namazdan önce iki hutbe okur. İnsanlara Arafat ile Müzdelife'de bir müddet durup beklemelerini (vakfe yapmalarını) söyler ve hac ile ilgili bazı bilgiler verir.
 17) Kurban Bayramının ilk gününde bir hutbe okumak ve haccın geri kalan görevlerini anlatmak. Bu hutbe ile beraber üç hutbe okunmuş oluyor.
 18) Arafat ve Müzdelife'de kılınan namazlarda yalvarıp yakararak dua etmek ve göz yaşları dökmek veya döker gibi bir tavır takınmak. Hem kendisi, hem de ana-babası için ve bütün müslümanlar için hayırlı dualar yapmak.
 Arafat, Harem bölgesi dışında bulunan bir sahadır. Burada hacıların duruşu cuma gününe rastlasa, cuma namazı kılınmaz.
 19) Güneşin batışından sonra Arafat'dan yavaş yavaş inmek. Müzdelife'ye varıldığı zaman gelip geçenlere engel olmamak için vadiden yüksekçe bulunup "Meş'ar-i Haram" denilen "Kuzah" tepesi yakınında konaklamak.
 20) Bayram gecesi Müzdelife'de kalıp Bayram sabahı Mina'ya inmek. Nahr, (kurban kesme) günlerinde bütün yol eşyası ile beraber Mina'da kalmak.
 21) Mina'da taşlar atılırken Mina'yı sağa ve Mekke'yi sola almak. Sırasıyla önce Cemre-i Ula'yi, sonra Cemre-i Vusta'yı, daha sonra Akabe Cemresini taşlamak ve bu son cemrede taşları aşağıdan yukarıya doğru atıvermek.
 22) Taşlamaya ilk gün, güneşin doğması ile zevali arasında, diğer günlerde ise zeval ile güneşin batışı arasında başlamak.
 23) Mina'dan Mekke'ye acele inmek. İsteyen kimse için Zilhicce'nin on ikinci günü güneşin batışından önce yola çıkmak. Güneşin batışına kadar beklemek günahtır.
 24) Mina'dan Mekke'ye inerken Muhaseb ve Ebtah denilen düz bir yerde azıcık duraklamak.
 25) Veda tavafından ve iki rekât namazdan sonra Zemzem suyundan, Kâbeye bakarak ayakta kana kana içmek ve bu mübarek sudan başa ve bedene dökünmek.
 26) Hacer-i Esved ile Kabe kapısı arasında bulunan Mültezem isimli yere göğsünü ve yüzünü koyup sürüvermek.
 27) Kimseye zahmet vermeksizin Kabe'nin örtülerine yapışıp duada bulunmak. Kabe içine girmek mümkün olunca, tam bir edeb ve hürmetle girip iki rekât namaz kılmak.
 Kâbenin örtüsüne sarılmak, Mültezem'e sürünmek, Allah'ın rahmetine yakınlığın bir nişanıdır. Beytullah'a olan muhabbetin ve Yüce Allah'ın mağfiretini ısrarla istemenin ve Vacib Teâlâ Hazretlerine sığınmanın bir işaretidir.
 28) Medine-i Münevvere'ye gidip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i ziyaret etmek.
 Haccın sünnetlerini terk eden faziletten mahrum kalır. Daha doğrusu günâh işlemiş olursa da, üzerine kurban kesmek gibi bir ceza gerekmez.
 (Şafiîlere göre, Arefe gecesi Mina'da kalmak sünnettir. Teşrik (bayram) gecelerinde kalmak ise vacibdir.)

 (*) Anlamı: "Ey Allah'ım! Ben senden rızanı ve cennetini dilerim. Gazabından ve ateşinden sana sığınırım."


 Haccın Edebleri
 43- Hac yolculuğunda bulunacak kimselerin gözetecekleri bir kısım edebler vardır. Başlıcaları şunlardır:
 1) Tam helâl bir mal ile hac etmelidir. Çünkü helâl olmayan bir mal ile hac yapılması haramdır.
 2) Yola çıkmadan önce, kul borçları varsa ödenmelidir.
 3) Günahlardan tevbe etmeli, kazaya kalmış ibadetler varsa, onları kaza etmelidir.
 4) Gösterişten, öğünüp böbürlenmekten, süs ve saltanattan sakınmalı, tevazu içinde olmalıdır.
 5) Hac yolculuğu üzerinde bilgi ve tecrübe sahibi kimselerle istişare yapılmalıdır.
 6) Kimlerle arkadaş olacağına, hangi yoldan ve hangi vasıtalarla yolculuk yapacağına dair "İstihare" yapmalıdır (İki rekât namaz kılarak Allah'dan hayırlısını istemelidir.)
 7) Gerekirse kendisine yol gösterecek, yardımda bulunacak ve sabır tavsiye edecek iyi bir arkadaş edinmelidir.
 8) Yolda arkadaşları ile ve diğer yolcularla çekişip dövüşmekten sakınmalıdır.
 9) Düşmanları varsa, onları bağışmalaya ve anlayışla karşılamaya çalışmalıdır.
 10) Hac yolculuğuna ay başında perşembe günü veya pazartesi günü sabahleyin çıkmalıdır.
 11) Ailesi, komşusu ve dostları ile vedalaşmalı ve onların dualarını dilemeli. Bunun için onlan ziyarete gitmelidir. Onlar da kendisini hac dönüşünde karşılanmalıdır ki, bu da bir sünnettir.
 12) Hacca giderken ve hacdan dönünce evinde iki rekât namaz kılmalı ve dua etmeli.


 Farz Hac Üzerinde Uygulama
 44- Hac görevini vacibleri, sünnetleri ve edebleri ile yapacak olan kimse, şu şekilde hareket eder:
 1) Helâl ve temiz bir mal elde eder. Ödenmesi gerekli borçları varsa, onları öder. Kazaya kalmış ibadetleri varsa, mümkün olduğu kadar onları kaza eder. Günahlarından tevbe eder ve Allah'dan mağfiret diler. Kendisini kötü söz ve hareketlerden korur. Güzel ahlâklı olmaya çalışır. Tevazu hali içinde bulunur. Yola çıkacağı zaman evinde iki rekât namaz kılar. "Bismillahi tevekkeltü alellahi lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh" diyerek Allah'a sığınır. Ailesi, komşusu ve dostları ile vedalaşarak yola çıkar.
 2) Mikat denilen yerlerden birine varınca yıkanır veya abdest alır. Giderilmesi gereken fazla kılları yok eder, tırnakları keser. Elbiselerini çıkarır. Beyaz ve temiz olan iki parçadan ibaret dikişsiz havlulara bürünür. Hoş kokulu şeylerden sürünür. Başını açık ve ayaklarını çıplak bulundurur. Üstleri açık ve topukları kısa olan ayakkabı giyer. İhram için iki rekât namaz kılar. İhrama niyet edip: "Allahümme innî ürîdü'l-hacce, feyessirhu lî ve tebabbelhü minnî = Ya Rabbi! Ben hac etmek istiyorum, onu bana kolaylaştır ve onu benden kabul et" diye dua eder. Sonra "Lebbeykallahümme Lebbeyk..." diye telbiyede bulunur.
 3) Böyle ihrama girdikten sonra, eğer zevcesi yanında ise, onunla ilişkide bulunmaz, öpmez ve okşamaz. Dikişli elbise giyinmez. Artık hoş kokulu şeyler sürünmez. Saçları kesmez ve kıllarını gidermez, tırnaklarını kesmez. Güvercin ve geyik gibi kara av hayvanlarını avlamaz. Yeşil ağaçları ve otlan kesip koparmaz. Kötü ve çirkin sözler söylemez. Arkadaşları ve başkaları ile çekişmez. Fakat yıkanabilir ve para kesesini (kemerini) beline bağlayabilir.
 4) Her namaz kıldıkça ve yolcu kafilelerine her rastladıkça, yokuş çıkınca ve yokuştan inince, yüksek sesle "Lebbeykallahümme Lebbeyk..." diye telbiyede bulunur. Mekke'ye varacağı zaman yıkanır veya abdest alır, Mekke'ye girince, hemen mescid-i Haram'a koşar. Beytullah'ı görünce telbiye getirir, "Allahü Ekber" diye tekbir alır, "Lâ İlahe İllallah" diye tehlilde bulunur. Salât ve selâm okuyarak: "Allahümme zid beyteke teşrîfen ve tazimen ve tekrimen ve birren ve mehabeten = Ey Allah'ım! Beyt-i şerifine mahsus teşrifi, tazimi, teklimi, ihsan ve yüceliği artır," diye dua eder.
 Sonra Hacer-i Esved tarafına yönelerek tekbir alır. Hacer-i Esvedi selâmler. Mümkünse, kimseye eziyet vermeden onu öper veya elini sürer. Sonra da Kabe'yi sola alarak Hatîm'in dışından Kudüm Tavafına başlayıp remel yapar. (adımlarını kısaltıp omuzların silkerek çalımlıca yürür.) Her dolaşmada Hacer-i Esved'in karşısına gelince onu selâmlar. Bu tavafı tamamladıktan sonra İbrahim aleyhisselâm'ın makamında, eğer kalabalık ise Mescidin uygun bir yerinde iki rekât namaz kılar. Sonra yine Hacer-i Esved'i selâmlar!
 5) Böylece Kudüm Tavafını tamamladıktan sonra Sa'y için Safa ile Merve caddesine çıkar. Önce Kabe'yi görebilecek şekilde Safa tümseğine çıkar. Kabe'ye yönelerek tekbir ve tehlil getirir, salât ile selâmda bulunur. Sonra buradan Merve'ye doğru gider. Yolda bulunan iki yeşildirek (ışık) arasında biraz koşar. Bu şekilde dört defa Safa'dan Merve'ye karşı tekbir ve tehlil getirir, salât ve selâmda bulunur. Böyle her gidiş gelişte telbiye yapar. Koşarak Yürüdüğü zaman: "Allahümme'ğfir verham ve tecavez amma ta'lem. Feinneke entel'aliyyül'azîm = Ya Rabbi! Bağışla ve merhamet et. Bildiğin kusurlarımıza bakma. Şübhesiz ki sen, yücesin, büyüksün," diye dua eder.
 Bu gidiş ve gelişin (Şavtların) arka arkaya yapılması daha faziletlidir. Ara vererek yapılması da caizdir.
 6) Yalnız hacca (İfrad hacca) niyet etmiş olan kimse, böyle sa'y ettikten sonra da Mekke'de yine ihramlı olarak kalır. Kıran hacca niyet eden de böyledir. Dilediği zaman Kabe'yi tavaf eder. Zilhicce'nin sekizinci (terviye) gününde sabah namazını yine ihramlı olarak Mekke'de kılar. Sonra Mina'ya çıkar. Orada arefe gününün sabah namazını kılıncaya kadar durur. Sonra Arafat'a gider. O gün güneş batınca da, Arafat'dan Müzdelife'ye yönelip geceyi Müzdelife'de geçirir. Akşam namazını yolda kılmayıp onu yatsı namazı ile bareber Müzdelife'de imamla kılar. Kurban Bayramı gününün fecri doğunca hemen sabah namazını kılar. Sonra Müzdelife'de "Meş'ar-i Haram" denilen yere gider ve orada biraz durur. Bütün bu yerlere gidiş gelişlerde telbiyede bulunur.
 7) Meş'ar-i Haram'da iken fecir tamamen açılınca henüz güneş doğmadan Mina'ya doğru vakar ve sükûnetle yürümeye başlar. Mina'da "Akabe Cemresi" denilen yere yedi küçük (nohut büyüklüğünde) taş atar. Bu taşları sağ elinin baş parmağı ile şehadet parmağı arasında tutarak atar. Her birini attıkça tekbir getirir. Taşları atınca orada beklemez. Sonra dilerse kurban keser. Ondan sonra traş olur veya saçlarının uçlarından parmak uçları kadar kırpar. Bunları yapınca bütün ihram yasakları kendisine helâl olur; yalnız zevcesi ile yine ilişki kuramaz.
 8) Bundan sonra aynı günde (Bayramın birinci gününde) veya ikinci ve üçüncü gününde Mekke'ye inip Ziyaret Tavafı yapar. Kudüm tavafında Remel yapmamış ise, bunu Ziyaret Tavafının ilk üç devresinde yapar. Bu tavafı bitirince iki rekât namaz kılar. Artık bu farz olan Ziyaret tavafından sonra zevcesi ile ilişki kurabilir. Böylece bütün hac yasakları kalkmış olur.
 Ziyaret Tavafı için, Mina'dan Mekke'ye Bayramın birinci günü inmek daha faziletlidir.
 9) Ziyaret Tavafını yaptıktan sonra tekrar Mina'ya gider. Cemrelere taş atmak için üç gün Mina'da oturur. Bayramın ikinci günü zeval vaktinden sonra, Mina'daki "Mescid-i Hayf yakınında bulunan Cemr-i Ula'dan başlayarak cemrelerin üçünü de taşlar. Şöyle ki: Yürüyerek önce Cemre-i Ulâ'ya, sonra Cemre-i Vusta'ya yedişer taş atar. Her taşı atarken tekbir alır. Bu iki cemreden her birinin yanında bekleyerek hem kendisine, hem ana-babasına, hem de din kardeşlerine dua eder. Sonra Cemre-i Akabe yakınına gider. Buna da yedi taş atar; ancak burada dua için durmaz.
 Bayramın üçüncü gününde de, zevalden sonra bu şekilde cemreleri taşlar. Eğer Mina'da iken Bayramın dördüncü günü de girecek olsa, o gün de böyle taşları atar. Bu güne ait olmak üzere cemre taşları zevalden önce de atılabilir. Bu şekilde atılan taşların sayısı yetmişe ulaşır. Bu taşlar Müzdelife'de iken veya Mina'ya gelirken toplanır. İhtiyat olarak taşlar yıkanır. Bu taşları, cemrelerde biriken taşlardan alıp atmak mekruhtur.
 10) Bundan sonra tekrar Mekke'ye döner veya yolda "Muhassab" denilen düzlükte biraz durup dinlenir. Ondan sonra Mekke'ye giderek Harem-i şerife varır. Veda Tavafını yaparak iki rekât namaz kılar. Sonra Zemzem kuyusunun yanına gider ve Beytullah'a karşı durup kana kana içer. Bu su ile yüzünü ve başını yıkar. Mümkünse bedenine de döker. İçtikçe şöyle dua eder:
 "Allahümme es'elüke ilmen nafıan ve rızkan vasian ve şifaen minkülli dâin = Allah'ım! Ben senden faydalı ilim, geniş rızık ve her hastalıktan şifa dilerim."
 11) Zemzem suyunu içtikten sonra Kabe'nin yüksek eşiğini öper. İmkân bulursa içine girip iki rekât namaz kılar. Yüzünü duvarına sürüp Yüce Allah'a hamd eder ve mağfiret diler. Tam bir edeble tekbir ve tehlil getirerek Mültezem'e gelir. Yüzünü ve göğsünü oraya kor. Kabe'nin örtüsüne yapışarak dua eder. Artık Mekke'de kalmayacaksa, yüzünü Beytullah yönünden ayırmayarak ayrılık üzüntüsü ve kederi ile ağlaya ağlaya veya ağlar gibi bir durumda arka arka çekilip Harem-i Şerifden çıkar. Dilediği gün memleketine döner.
 Bu hac görevlerini (menasikini) yapmada kadınlar da erkekler gibidir. Ancak kadınlar âdetleri üzere elbiselerini giyinmiş, başlarını ve ayaklarını örtmüş bulunurlar. Bununla beraber yüzlerine dokunmamak üzere bir örtü (peçe) de kullanabilirlir. Telbiyelerde seslerini yükseltemezler. Tavafda ve Safa ile Merve arasında hızla yürümezler. İhramdan çıkmak için saçlarının uçlarından biraz kesmekle yetinirler. Hacer-i Esved'i selâmlamak için erkeklerin arasına sokulmazlar.
 Adet görmeye başlayan bir kadın, haccın bütün görevlerini yapar. Fakat bu hali ile tavaf yapamaz. Tavafı sonraya bırakır. Bu geciktirmeden dolayı kendisine kurban kesmek veya başka bir ceza gerekmez.
 Ziyaret Tavafından sonra âdet gören kadından vacib olan veda tavafı düşer.


 Umrenin Yapılış Şekli
 45- Yukarıdaki uygulama,yalnız "İfrad Hac" hakkındadır. Sadece Umre yapmak isteyen kimse şu şekilde hareket eder:
 1) Umre haccı yapacak olan zat, afakî (mikât dışından) olduğuna göre, mikat yerinde ihrama girer. Mekke halkından ise, Harem Bölgesi dışından ihrama girer. Daha önce açıklandığı gibi elbisesini çıkarır ve iki parçadan ibaret dikişsiz ve beyaz örtüleri takınır. Sonra: "Allahümme innî uridü'l-umrete feyessir-ha lî ve tekabbelha minnî = Allah'ım! Ben umre yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve onu benden kabul buyur," diye yalnız umreye niyet eder. Sonra "Lebbeykallahümme Lebbeyk..." diye telbiyede bulunur. Farz hacda yasak olan işler, umrede de ihramda bulundukça yasaktır. Yolculukta telbiye getirmeye devam eder.
 2) Mekke'ye girince, Umre için tavafta bulunup bildiğimiz şekilde Kabe etrafında yedi defa dolaşır. Hacer-i Esved'i her defasında selâmlar.İlk üç şavtında (devrinde) sürat gösterir, tekbir ve tehlilde bulunur.
 3) Bu tavaftan sonra Safa ile Merve arasında, daha önce yazıldığı gibi sa'y eder. Bundan sonra başının saçlarını traş eder veya kısaltarak umresini tamamlar. Kabe'yi tavaf eder. İstediği elbiseyi giyebilir. Kendisinde ihramda haram olan şeyleri helâl olur.
 Tavafın dört şavtı (devri), umrenin rüknüdür. Ondan sonra geri kalan üç savt ile Safa-Merve arasında yedi defa yürümek, saçları traş etmek veya kısaltmak da umrenin vaciblerindendir.
 Umre'nin şartları, haccın şartları gibidir. Yalnız umre için belli bir vakit gerekli değildir. Her mevsimde yapılabilir. Buna göre ihram da Umrenin bir şartıdır.
 Umre'nin sünnetleri ve edebleri de, Hacdaki Safa-Merve arasında olan sa'ydan itibaren sonuna kadar olan sünnetleri ve edebleri gibidir.


 Temettü Haccının Yapılış Şekli
 46- Daha önce yazıldığı gibi Temettü Haccı, farz olan hac ile Umre'yi ayrı ayrı iki ihram ile toplayıp hac mevsiminde yapmaktır. Mikat dışından (uzaktan) gelen hacılar, ihramda fazla kalmamak için daha çok bu nevi hac etmeyi tercih ederler. Şöyle ki:
 1) Bir afakî (mikat dışından gelen kimse) ihrama başladığı zaman: "Ya Rabbi! Ben umre yapmak istiyorum, bu umreyi bana kolaylaştır ve onu benden kabul buyur," diye umreye niyet ederek telbiyede bulunur, iki rekât namaz kılar. Diğer işleri de yerine getirir.
 2) Mekke'ye girince, usulüne göre umre için Kâbeyi yedi defa tavaf eder. Sonra iki rekât namaz kılar. Daha sonra Safa-Merve arasında sa'y görevini yapar. Arkasından saçlarını traş eder veya kısaltır. Böylece umresini tamamlar.
 3) Bu şekilde umresini yapmış olan kimse, ihramdan çıkmış olur. Artık ihrama girmemiş insanlar gibi Mekke'de kalır. Asıl elbiselerini giyer ve mubah olan diğer işleri yapabilir.
 4) Umresini yapmış olan bu zat, Mina'ya çıkılacak gün veya daha önce Mekke'de tekrar ihrama girer ve (farz) hacca niyet eder, telbiyede bulunur. Artık yalnız hacca (ifrad hacca) niyet eden kimse gibi, daha önce, yazıldığı üzere hac görevlerinin (menasiki) yerine getirir. Bundan başka Mina'da bir kurban keser.
 Bu kurban, hac ile Umreyi bir arada yapmaya başarı kazanmanın bir şükrü yerindedir. Akabe Cemresi taşlandıktan sonra nahr günlerinin birinde kurban kesilir. Bu kurbanı kesmeden önce saçlar traş edilmez veya kısaltılmaz. Bu kurban bir koyun olabileceği gibi, kurban edilecek bir deve veya sığırın yedide biri veya tümü de olabilir. Böyle bir kurban kesmekten aciz ise, Arefe gününde üç gün tamamlanmış olmak üzere oruç tutar. Ayrıca memleketine döndükten sonra veya dilediği bir yerde yedi gün ki, toplam on gün oruç tutması vacib olur.
 5) Bu uygulama, Temettü haccında bulunup da beraberinde Hedy (kurbanlık) Mekke'ye götürmemiş veya göndermemiş olan kimseye göredir. Eğer böyle bir kurban bulunursa, yalnız Umreyi yapmakla ihramdan çıkmış olmaz. Umre için tavaf eder, sa'yda bulunur ve terviye gününe (zilhiccenin sekizinci gününe) kadar ihramda kalır. Bunun arkasından hac için niyet ederek ihrama girer. Geri kalan hac işlerini yerine getirmeye devam eder. Kurban Bayramının ilk gününde Akabe taşlarını attıktan onra Kurbanını şükür olarak keser. Ondan sonra saçlarını traş eder veya kısaltır. Artık o anda iki ihramdan çıkmış olur.


 Kıran Hac Nasıl Yapılır?
 47- Bilindiği gibi, Kıran Hac, farz olan hac ile Umre'nin ihramını birlikte yapmaktır, Şöyle ki:
 1) Kıran hac yapacak olan kimse, mikatta veya mikat yerinden önce hac ile Umre'ye birlikte niyet eder. Yine iki rekât namaz kılar. Sonra: "Ey Allah'ım! Ben hac ve umre yapmayı istiyorum. Bunları bana kolaylaştır ve benden bunları kabul buyur," diye dua eder ve Telbiyede bulunur. İhrama girmiş olan kimseye yasak olan şeyler aynen buna da yasaktır. Bunları gözetmeye çalışır.
 2) Bu kimse Mekke'ye girince, önce umresini yapar: Beytullah'ı tavaf eder. Safa ile Merve arasında Sa'y yapar. Sonra ihramdan çıkmadan haccın menasikini, evvelce yazıldığı gibi, yapar. Bayramın birinci günü Akabe taşlarını attıktan sonra, iki haccı bir arada başarmanın şükrü olarak bir kurban keser ki, bu vacibdir. Ondan sonra saçlarını traş eder veya kısaltır. Böylece ihramdan çıkmış olur. Bu kurbanı bulup kesemeyecekse, son gün Arefe gününde bitmek üzere üç gün oruç tutar. Yedi gün de Bayram günleri çıktıktan sonra dilediği yerde veya memleketine dönünce tutar. Böylece on gün oruç tutması gerekir. Bu oruçları ayrı ayrı günlerde tutabilir.
 3) Kıran hacca niyet eden kimse, Umre'yi yapmadan Arafat'a gidecek olsa, umresi bozulmuş olur. Artık kendisine şükür kurbanı gerekmez. Ancak niyet ettiği umreyi bozmuş olduğundan onu kaza etmesi ve bir ceza kurbanı kesmesi gerekir.
 Temettü haccı ile Kıran haccı afakîlere (Mekke dışından gelenlere) mahsustur. Mekke'de veya Mekke ile makatlar arasında bulunanlar bunları yapmazlar. Çünkü bu iki haccı yapanlar, hac süresi içinde bir müddet aileleri yanına dönüp gitmemeleri gerekir. Oysa ki, bunların aile efradından uzaklaşmaları zordur.


 Hedy'in Mahiyeti ve Hükümleri
 48- Yüce Allah'ın rahmetine yaklaşmak veya işlenen bir cinayete keffaret olmak için Harem bölgesinde kesilmek üzere götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurbana "Hedy" denir. Bu da en az bir yaşındaki koyun ile altı ayını doldurup bir yaşındaki koyun gibi görünen tokludur. Beş yaşını tamamlamış deve ile iki yaşını doldurmuş sığır da olabilir. Bunların erkekleri ile dişileri birdir. Kurbanlık hayvanlarda aranan vasıflar, aynen bunlarda da gereklidir.
 Koyun cinsinden olan kurbana "Dem", deve ve sığır cinsinden olana da "Bedene" denir. Hedyin en iyisi bedenedir.
 49- Bir hayvanın hedy olması ya açık şekildedir veya delâlet şekli iledir. Meselâ: "Hedy için" denilerek satın alınıp Mekkeye gönderilen bir koyun açık bir şekilde hedy olmuş olur. Hedy olmasına kalben niyet edilen bir koyun veya hedy olmasına niyet edilmeksizin Harem bölgesine kesilmek üzere gönderilen bir koyun veya deve, delâlet sureti ile hedy olmuş olur.
 50- Hedy hayvanına binilmesi, yük yükletilmesi, bir zaruret olmadıkça caiz değildir. Bu hürmete aykırıdır. Bu yüzden kıymetinde bir noksanlık olursa, bu noksan mikdarını sadaka olarak vermek gerekir.
 51- Hedy kurbanının sütünü, etini yemek kendisine caiz olan bir kurban olsa bile, içmez. Memelerini soğuk su ile yıkayarak sütünü kesmeye çalışır. Hayvana zarar verecekse, yapılmaz. Bu durumda sütü fakirlere sadaka olarak verilir. Eğer kurban sahibi sütünden faydalanırsa veya sütünü zenginlere verirse, bunun kıymetini (bedelini) fakirlere sadaka olarak vermesi gerekir.
 52- Allah rızası için bağışlanan bir şeyin aynını sadaka vermek caiz olduğu gibi, kıymetini ve bir rivayete göre dengini de sadaka vermek caizdir. Buna göre, bir kimse kendi koyunlarından belli birini hedy olmak üzere tayin etse, bunun kıymetini veya dengini hedy olarak Harem-i Şerife gönderebilir.
 53- Nafile olarak gönderilen bir hedy yolda çalınsa veya ölse, yerine başkasını göndermek gerekmez. Vacib olarak gönderilmiş olunca, yerine başkasını göndermek gerekir. Fazla kusurlandığı takdirde de, noksanın bedelini sadaka vermek gerekir. Ancak hedy kurbanının sahibi fakir ise, o zaman bu kusurlu hedy yeterli olur.
 Yine, Haremde kesilip de, eti henüz sadaka verilmeden çalınsa, artık başkasını kesmek gerekmez. Çünkü vacib yerinde yapılmıştır.
 54- Önce de yazıldığı gibi, Temettü haccı ile Kıran haccından dolayı hedy (Harem bölgesinde kurban kesmek) vacibdir. Bunun koyun cinsinden olması da yeterlidir. Bu kurbanlar, Bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde kesilebilir. Fakat birinci günde kesilmesi daha faziletlidir. Bu, bir şükür kurbanı olduğundan bunun etinden sahibi de yiyebilir. Geri kalanını Mekke fakirlerine dağıtmakta fazilet vardır.
 55- Hac mevsiminde nafile olarak Harem'de kesilen her cins kurban da birer hedy'dir. Bunların etlerinden sahibleri yiyebilirler.
 56- Hacla ilgili cinayetlerden (yapılması yasak şeyleri yapmaktan) dolayı ceza veya keffaret olarak kesilecek kurbanlar de hedy sayılır. Ancak bunların etlerinden sahibleri ile zevceleri, usul ve füruları yiyemezler. Çünkü bu ceza kurbanları zekât, adak kurbanı ve fitre sadakası yerinde sayılırlar. Bunların etinden yiyecek olurlarsa, kıymetlerini fakirlere sadaka verirler.
 57- Bedene (deve-sığır) cinsinden olan kurbanlık, nafile, adak, Temettü haccı ve Kıran haccı için olunca, bunların bir nişanla kurbanlık olduklarını belirtmek müstahabdır. Bu, başkalarına güzel bir örnek olur. Fakat ceza ve keffaret kurbanlarına böyle bir alâmet konulmamalıdır. Çünkü bunları açığa vurulması değil, gizli tutulması uygundur.
 58- Hedy kurbanlarının kesileceği yer, mutlak surette Mekke'nin Harem Bölgesidir. Bunların Mina'da kesilmesi şart değildir, bir sünnettir. Ancak yolda sakatlanmış olan nafile bir hedy yolda kesilebilir. Bu durumda etinden yemek sahibine helâl olmaz, bütününü sadaka vermek gerekir. Çünkü bunun etinden sahibinin yiyebilmesi, bunun Hareme kavuşması şartına bağlıdır.


 Hac ve Umre İle İlgili Yasaklar
 59- Hac veya Umre için ihrama girmiş olanların din yönünden yapmaları yasak olan şeylere "Cinayetü'l-Hac = Hac Yasakları" denir. Burada kasıd, yanılma, hataya düşme ve unutma birdir.
 (Şafiîlerce hata ve unutma cezası bağışlanmıştır.)
 60- Hac ve Umre'ye ait yasaklar (cinayetler) şu beş kısma ayrılır:
 1)Yapılmalarından dolayı yalnız birer dem (koyun veya keçi) kurban edilmesi gereken cinayetler.
 Büluğ çağına ermiş olup da ihrama girmiş bulunan bir kimsenin bir uzvuna (organına) tamamen veya bir uzvu mikdarı olacak şekilde değişik yerlerine hoş kokulu bir şey sürmesi, başına kına yakması, yağ sürünmesi, tam bir gün akşama kadar dikişli bir elbise giyinmesi veya başını örtülü bulundurması, başının en az dörtte birini traş ettirmesi, fazla tüylerini gidermesi, tırnaklarını kesmesi, haccın vaciblerinden birini (mikatta ihrama girmeyi) terk etmesi, cünub veya haiz olarak kudüm veya veda tavafı yapması veya abdestsiz olarak ziyaret tavafında bulunması gibi...
 Kıran haccında bu yasaklardan biri yapılırsa, iki ihramın hürmetini korumak için iki kurban (dem) gerekir.
 Böyle irade ile yapılmalarından dolayı kurban kesilmesi gereken şeylerden biri, bir zaruret ve illet sebebiyle yapılsa, bu işi yapan serbest kalır; dilerse Harem'de bir kurban keser, dilerse istediği yerde üç gün oruç tutar, dilerse altı fakire birer fitre mikdarı sadaka verir. Bu sadakanın Mekke fakirlerine verilmesi daha faziletlidir. Verilecek bu sadakada temlik caiz olduğu gibi, ibahe (ikram suretiyle yemek yedirme) de caizdir. İmam Muhammed'e göre ibahe caiz değildir.
 2) Yapılmasından dolayı Bedene (deve veya sığır) kurban edilmesi gereken cinayetler:
 Bunlar, Arafat'da vakfeden sonra daha traş olmadan veya saçları kısaltmadan önce kurulan cinsel ilişki ile ziyaret tavafını cünub, hayız veya nifas hallerinde yapmaktan ibarettir. Bununla beraber herhangi bir tavaf, taharet haline yeniden yapılırsa cezası düşer.
 Arafat'da vakfeden sonra saçları traşdan veya kısaltmadan önce, bir mecliste cinsel ilişki tekrarlansa, yalnız bir Bedene (deve veya sığır) gerekir. Meclis değişecek olsa, birinci ilişkiden dolayı bir Bedene (deve veya sığır), diğerlerini için de dem (koyun) gerekir. Çünkü birinci ilişkide tavafa noksanlık gelmiştir. Böyle noksan bir tavaf için de "Dem" yeterli olur. Fakat traş olduktan sonra veya saçları kısalttıktan sonra, ziyaret tavafının tamamından veya ilk dört şavtından önce ilişkide bulunsa, yalnız bir koyun kesmek yeterli olur. Buna göre, ziyaret tavafının tamamından veya dört şavtından sonra kurulacak ilişki ile ceza olarak ne bedene ne de dem gerekir.
 3) Her birinin yapılmasından dolayı yarım sa' (bir fitre mikdarı) beşyüz yirmi dirhem sadaka verilmesi gereken cinayetler.
 Bunlar, İhramda bulunan bir kimsenin uzuvlarından (organlarından) birinin az bir kısmına hoş kokulu bir şey sürmesi, bir günden az dikişli elbise giymesi veya başını örtmesi, başının dörtte birinden azını traş etmesi, yalnız bir tırnağını kesmesi, başkasını traş etmesi, başkasının tırnağını kesmesi, abdestsiz olarak Kudüm tavafı veya Veda tavafı yapması gibi şeylerdir.
 Tedavi için hoş kokulu şey kullanılması, ceza gerektirirse de, zeytin yağı gibi bir yağ kullanılması ceza gerektirmez.
 Kırık bir tırnağı koparmak da caizdir; çünkü bunda büyüme hali kalmamıştır.
 4) Her birinin yapılmasından dolayı bir fitre mikdarından, yarım sa'dan (beş yüz yirmi dirhem buğdaydan) az bir sadaka verilmesi gereken cinayetler (yasaklar):
 Bunlar, İhramda bulunan kimsenin çekirge öldürmesi, kendi üzerinde bulunan biti öldürmesi veya onu yere atması, başkasının üzerindeki biti öldürmesi için onu göstermesi gibi işlerdir.
 İhramde iken bunlardan birini yapan kimse, dilediği bir mikdar sadaka verir.
 Öldürülen bitler üçten çok ise, bir fitre mikdarı sadaka verilir. Yolda görülen bir biti öldürmek yasak değildir, bunun için cezası yoktur. Çünkü bu, aslında eziyet veren bir hayvan olduğundan öldürülmesi caizdir.
 İhramda bulunan kimse, ihramdan çıkıncaya kadar hazin, perişan ve mütevazı bir hal içinde ihtiyacını Yüce Allah'a arzetmesi gerektiğinden üste başa düzen verilmemesi biri kulluk ve ihtiyaç nişanının bir ifadesi olur.
 5) Her birinin yapılmasından dolayı bedel değer ödemek (Zıman) gereken yasaklar (cinayetler)dir.
 Bunlar da ihramda bulunanın av hayvanlarını öldürmesinden veya Harem Bölgesindeki yaş ağaçları ve yeşil otları kesip koparmasından ibarettir. Bunun için İhramda olan kimse (muhrim), gerek Harem Bölgesinde ve gerek Harem dışında hiçbir kara hayvanını öldüremez ve öldürülmesi için de onu başkasına gösteremez.
 Yine, ihramda olan bir kimse, Harem bölgesindeki yaş ağaçları ve yeşil otlan kesemez. Bunlan yapınca, kıymetlerini öder.
 Şöyle ki:
 Öldürülen hayvan eti yenmeyen hayvanlardan ise, onun cezası bir koyun veya keçi kurban etmekten ziyade olmaz. Fakat eti yenilir hayvanlardan ise, öldürüldüğü yerdeki kıymeti, iki adalet sahibi kimse tarafından belirlenerek tamamen sadaka verilir. Eğer bu kıymet bir fitre mikdarından az ise, buna karşılık bir gün oruç tutmak da yeterlidir.
 Bununla beraber kıymeti bir kurban değerine eşitse, yasağı işleyen serbesttir. Dilerse bu kıymet karşılığında fakirlere dağıtılmak üzere fitre mikdarı buğday, arpa ve hurma alır. Dilerse her fitre mikdarı karşılığında birer gün oruç tutar. Bu oruç değişik zamanlarda da tutulabilir.
 Öldürülen hayvan av için öğretilmiş doğan ve köpek gibi bir hayvan ise, sahibine öğretilmiş olduğuna göre kıymeti ödenir. Ayrıca öğretilmemiş olduğuna göre de fakirlere kıymeti sadaka olarak verilir.
 Ağaçlara ve otlara gelince, bunlara kendiliğinden bitmiş olup kimseye ait değilse, Harem Bölgesinin hakkını korumak için kıymetleri sadaka olarak verilir. Fakat bir kimsenin mülküne ait ise, birer kıymetlerini de sahiblerine vermek gerekir.
 Harem Bölgesindeki bir ağacın yalnız yapraklarını almak, ağaca zarar vermezse caizdir. Bundan dolayı ceza gerekmez.


 Hac İle Umrenin Yasaklarına Dair Çeşitli Meseleler
 61- Bir hayvan ayağını kırmak, bir kuşun kanadını kırıp onu uçamaz hale getirmek, bir kuşun yumurtasını kırmak, ihramda olan kimse için, o hayvanı veya kuşu öldürmek hükmündedir.
 62- Bir hayvanın tüylerini ve kıllarını kesmek veya kaçıp kurtulmasına engel olmayacak bir şekilde bir uzvunu (organını) kesip kırmak da, onun kıymetine getireceği noksanlık mikdarını sadaka vermeyi gerektirir. Eğer bu şekilde hayvanın yaralanması sonunda hayvan iyileşirse, ceza vermek gerekmez.
 63- İhramda olan kimsenin avladığı hayvan kendiliğinden ölmüş olursa yine cezayı gerektirir. Çünkü hayvanı ele geçirmesi, onu yok etme sayılır.
 64- İhramda olanın av hayvanını satın alması da yasaktır. Çünkü o hayvan, ihramda olan kimse için kıymeti bulunan bir mal sayılmaz.
 Fakat ihramda bulunmayan kimsenin kendisi için veya ihramda olanın emri bulunmaksızın onun için harem dışında avlamış olduğu hayvanın etinden kendisi yiyebileceği gibi, ihramda olan da yiyebilir.
 65- İhramda olan kimse, tavuk ve koyun gibi, yaratılış gereği olarak kaçıp ürkmeyen evcil hayvanları kesip yiyebilir. Fakat karadaki av denilen yabanî hayvanları kesecek olsa, onun etinden kendisi de başkaları da yiyemez. Çünkü bu ölü (besmelesiz kesilmiş) yerindedir. Deniz kuşlarını da avlayamaz; çünkü bunlar aslen kara hayvanıdır. Bunları öldürmek cezayı gerektirir.
 66- Harem Bölgesinde öldürülen av, İki İmam'a göre, ölü (Besmelesiz) hükmündedir. Bunu öldüren ihramlı, onun etinden yese istiğfar etmesi gerekir. İmam Azam'a göre, cezasını ödedikten sonra etinden yese, yediği mikdarın kıymetini sadaka olarak vermesi gerekir.
 67- Harem bölgesindeki bir avı atıp vurmak yasak olduğu gibi, Harem'de olan kimse de Harem dışındaki bir ava atıp onu vuramaz. Bunların ikisi de haramdır. Çünkü Harem'deki av güvence altındadır. Harem dahilinde olan kimse de, dışandaki ava bir şey atmaktan yasaklanmıştır.
 68- Mekke'nin Harem bölgesindeki av hayvanlarını avlamak, kendiliğinden bitip yetişen yeşil otlarını koparmak, yine kendiliğinden yetişmiş yaş ağaçları kesip koparmak yalnız ihramda olana değil, olmayana da helâl değildir. Onun için Mekke halkından ihrama girmemişler için bunları avlamak veya koparıp kesmek, kıymetini ödemeyi (fakirlere sadaka olarak vermeyi) gerektirir. Bunun karşılığında muhrim (ihramda olan) gibi oruç tutmak yeterli olmaz. Çünkü işleri yapmak, ihramda bulunmayan Mekkeli hakkında bir boçlanmadır, keffaret değildir. İhramda olmayanın böyle bir şeye yol gösterip yardımcı olması da günahtır. Fakat bu hareketinden dolayı kendisine bir borç ödeme cezası gerekmez.
 69- Harem bölgesinde hayvanları otlatmak ve kendiliğinden biten otları biçmek helâl değildir. Fakat Mekke samanı denilen "İzhir" otu ile mantarları kesip toplamakta bir sakınca yoktur.
 Yine, kurumuş ağaçları kesmek, bir ağacın kırık bir dalını koparmak caiz olduğu gibi, ekilmiş ekinleri ve sebzeleri kesip toplamak da helâldır. Aynı zamanda insanların yetiştirdiği cinsten olup da kendiliğinden biterek yetişen ağaçları da kesmek helâldir.
 Yalnız insanların yetiştirdiği cinsten olmayıp da, kendiliğinden biten ağaçları kesmek cezayı gerektirir. O da bu ağacın kıymetini ödemekten ibarettir.
 70-İhramda bulunan birkaç kişi, bir av hayvanını öldürecek olsa, İmam Azam'a göre, bunlardan her birine tam bir ceza gerekir.
 (İmam Şafıîye göre, hepsine yalnız bir ceza gerekir. Aynı şekilde ihramda olmayanların Mekke'de Harem Bölgesinde öldürecekleri bir av hayvanından dolayı da yalnız bir ceza gerekir.)
 71- Bir kimsenin yapmış olduğu cinayetlerin cinsleri ve meclisleri bir olursa, bir ceza yeterlidir. Fakat cezaların cinsleri ve işledikleri yerler değişik olursa, ceza da ona göre çok olur.
 Örnek: İhramda olan bir kimse, bir zaruret olmaksızın bir mecliste birkaç uzvuna (organına) hoş kokulu bir şey sürse veya bir elinin veya bir ayağının veya iki eli ile iki ayağının tırnaklarını keserse, hepsi için bir "dem" (bir koyun kurban etmek) yeterli olur. Eğer bir elinin veya bir ayağının iki veya üç parmağını kesse, her tırnak için fitre miktarı sadaka vermek gerekir. Bunların kıymeti bir kurban kıymetine denk olursa, ihramda olan kimse bundan dilediği kadar noksan bir şey sadaka verebilir.
 Yine, bir elinin beş tırnağını kestikten sonra, henüz keffaret vermeden aynı mecliste diğer elinin beş tırnağını da kesecek olsa, yine yalnız bir dem (bir koyun kurban etmek) yeterlidir. Fakat bir mecliste veya başka başka meclislerde ellerinin tırnaklarını kesip başını traş ettirse ve bir uzvuna da hoş kokulu bir şey sürse, yapmış olduğu bu yasaklardan her biri için ayrıca bir kurban gerekir. Çünkü yasakların cinsi değiştiği gibi meclis de değişmiştir.
 72- İhramda olan bir kimse, hastalık gibi bir özürden dolayı gündüzleri bir müddet dikişli elbise giyip geceleri çıkaracak olsa, bundan dolayı ceza olarak bir kurban yeterli olur.
 Fakat bu hastalık gittikten sonra başka bir hastalıktan dolayı tekrar böyle dikişli bir elbise giyecek olsa, bunun için de ayrıca bir kurban gerekir.
 73- İhramda bulunan bir kadının eline kına yakması kurban kesmeyi gerektirir. Erkeklerin sakallarını kına ile boyamaları ise sadaka vermeyi gerektirir, kurban değil.
 74- Arafat'da vakfeden önce, bir insanın guslü gerektirecek şekilde ön veya arka yönde ailesi ile yapacağı temastan dolayı hac bozulur ve ceza olarak ertesi sene kaza etmesi gerekir. Bununla beraber bu bozulan hac da noksan bırakılmayıp tamamlanır. Yapılan yasak işten dolayı da bir kurban kesmek gerekir.
 (İmam Şafiîye göre, bir bedene (deve veya sığır) kurban etmek gerekir.)
 75- Hac için ihrama geren zevc ile zevce, Arafat'da vakfeden önce cinsel ilişki kursalar, her ikisi de aynı şekilde cezalanırlar. Her birine bir dem (bir koyun) kurban etmek gerekir. Ertesi yıl ihrama girdikleri zaman biribirlerinden ayrılırlar, başka başka yollardan giderek Arafat'da durur ve bozulan haclarını kaza ederler. Birbiriyle ilişki korkusu olunca, böyle birbirlerinden ayrı yürümeleri mendubdur.
 76- Şehvetle bakmak, öpmek ve okşamak veya iki yoldan biriyle olmaksızın cinsel ilişki kurmak haccı bozmaz, meni gelmiş olsa bile... El ile meni getirilmesi ceza olarak kurban kesmeyi gerektirir. Uykuda rüyalanmadan (ihtilâmdan) dolayı bir şey gerekmez.
 77- Umre için ihrama giren kimse, henüz tavafın dört şavtını (devrini) yapmadan cinsel ilişkide bulunsa, umresi bozulur. Bununla beraber bu umreyi tamamlamaya devam eder ve ceza olarak bir koyun kurban eder. Sonra da bu bozulan umreyi bir vacib olarak kaza eder. Tavafın dört şavtından sonra cinsel ilişkide bulunsa, umresi bozulmaz, yalnız bir kurban kesmesi gerekir.
 78- İhramda olan kimsenin zarar veren karga, çaylak, akrep, yılan, fare, sinek, karınca, pire, kene, arı, kertenkele, kelebek gibi av cinsinden olmayan ve insanın bedeninden doğmayan böcekleri ve üzerine saldıran köpeği ve yaratılışında eza bulunan kurt gibi herhangi yırtıcı bir hayvanı öldürmesi bir ceza gerektirmez.
 79- İhramda bulunan bir kimse, ihramdan çıkmak kasdı ile bir çok av hayvanını vurup öldürecek olsa, yalnız bir dem (ceza olarak bir koyun kesmek) gerekir. Çünkü bu iş, cinayet işlemek kasdı ile değil, ihrama son verme niyetiyle yapılmıştır.
 80- İhramda bulunan kimsenin yanındaki kafeste olan kuşu veya evinde olan bir av hayvanını salıvermesi gerekmez. Çünkü bu durum, av hayvanına saldırı sayılmaz.
 (İmam Şafiîye göre, böyle hayvanları salıvermek gerekir. Çünkü avı mülkte tutmak, ona saldırı demektir.)


 Bedel (Vekâlet) Yolu İle Hac
 81- Hac için bir bedel tutmaya, "İhcac" denir. Böyle kendi yerine başkasını gönderen kimseye de, "Âmir"; "Menûb, Mahcücün anh" denir.
 Bir kimse, hac etmeğe gücü bulunsun veya bulunmasın, nafile olarak kendi yerine müslüman olan ve aklı yerinde bulunan birini naib tayin edebilir. Naib olan zat, o kimsenin tayin ettiği yerden gider ve onun adına niyet ederek hac yapar.
 82- Kendi adına nafile hac için bedel gönderen zat, bu haccın sevabını kazanır. Çünkü bu iş, Allah rızası için Hak yolunda mal harcamak demektir. Böyle bir harcama, bizzat olabileceği gibi, niyabet suretiyle de olabilir.
 83- Bir kimse, kendisine farz olan bir haccı, başkasına niyabet (vekâlet) vererek yaptırabilmesi için aşağıdaki şartların bulunması gerekir.
 1) Âmir (bedel gönderecek kimse) için hac farz olmuş bulunmalıdır. Farz olmadan niyabet yoluyla yapılan hac, bir nafile olur. Sonradan o bedel gönderene hac farz olunca tekrar hac edilmesi gerekir.
 2) Âmir (bedel gönderen) bizzat hac etmekten aciz olmalıdır ve bu acziyeti de, naib tayin ettiği andan itibaren ölümüne kadar devam etmelidir. Onun için bir aralık acziyeti kalkmış olsa, bizzat hac etmesi gerekir. Daha önce niyabet suretiyle yaptırmış olduğu hac nafile sayılır. Âmâ ve yatalak olma halleri bu hükmün dışında kalır. Niyabetle bunların yaptırmış olduğu hacdan sonra özürleri kalksa, haccın yeterli olmasını engellemez.
 İmam Ebû Yusuf'a göre, hangi acziyet olursa olsun, niyabeten yaptırılan hacdan sonra kalkarsa, haccın yeterli olmasına zarar vermez.
 3) Âmir, kendi adına hac etmesini naibe emretmelidir. Âmirin emri olmaksızın başkasının onu adına yapacağı hac yeterli olmaz.
 4) Âmir, âdet üzere yol masrafını vermelidir. Onun için naib kendi malı ile hac ederse, kendi adına hac etmiş olur. Fakat kendi malından harcadığı mal, nisbet olarak âmirinkinden çok az ise, bu niyabet caizdir.
 5) Âmir yapacağı niyabet için bir ücret şart koşmamalıdır. Bir ücret karşılığında hac eden kimse, kendi adına hac etmiş olur. Bu ücreti almaya hak kazanamaz. Çünkü hac, tam bir ibadet olduğundan ücret karşılığında yapılamaz.
 (Malikilere göre, hacda beden ibadeti mal ibadetinden daha üstün olduğu için, farz olan bir hacda bedel tutmak caiz değildir. Bunun için ücret vermek caiz değildir, hükümsüzdür. Fakat nafile hac için niyabet kerahetle caizdir.
 Şafiî ve Hanbelîlere göre hac ibadeti, niyabet kabul eden ibadetlerdendir. Bunun için hac veya umre yapmaktan aciz olan kimsenin, başkasına bir ücret karşılığında veya nafakasını karşılamak suretiyle hac veya umre yaptırması sahihdir.)
 6) Âmirin verdiği mal, binitli olarak hacca elverişli olunca, naib binitli olarak hacca gitmelidir, isterse âmir piyade olarak gitmesine izin vermiş olsun. Aksi halde naib, harcayacağı malı âmirine borçlanıp âmirin binitli olarak hac ettirmesi gerekir. Fakat verilen mal binmeye elverişli değil ise, piyade olarak yapılan hac yeterli olur.
 7) Âmirin vasiyet etmiş olduğu mal yeterli ise, vatanından hac edilmesi gerekir. Değilse, yeterli olacağı bir yerden hac edilir.
 Bizzat veya niyabet üzere hac etmek için yola çıkan kimse, yolda vefat edip tarafından hac edilmesi vasiyet edilmiş bulunsa, İmam Azam'a göre vatanından (ikamet yerinden), iki imama göre de vefat ettiği yerden hac ettirilir.
 Yine, kendisi için beldesinden başka bir yerden hacca gidilmesini vasiyet eden kimsenin, vasiyetine göre hac ettirilir.
 Ölen bir kimse adına beldesinden hacca gidilmesi gerekirken, vasisi başka bir beldeden hac ettirecek olsa, bu hac vasinin adına olur. Ölü için ayrıca hac ettirmesi gerekir. Eğer o iki yer arasındaki uzaklık bir günde gecelemeden gidip gelinecek kadar ise, o zaman ölü adına hac sahih olur.
 8) Naib hac işlerine başlamadan önce veya ihrama giderken âmir adına hac etmeye niyet etmelidir. Dili ile de: "Lebbeykallahümme Lebbeyk an fülanın..." diye telbiyede bulunmalıdır. Yalnız kalbi ile niyet etmesi de yeterlidir.
 9) Naib, âmir adına bizzat hac etmelidir. Eğer bir engel sebebiyle başkasına para verip hac ettirirse, bu hac âmir adına sahih olmaz. Almış olduğu yol masrafını ödemesi gerekir. Fakat âmir, tayin etmiş olduğu naiba, "Başkasını gönder" veya "Dilediğini yap" diye izin vermiş olursa bu sahih olur. Çünkü bu durumda vekil hac için her yetkiye sahib bulunmuş olur.
 10) Naib, haccını bozmamış olmalıdır. Şöyle ki: Naib, Arafat'da vakfe yapmadan önce zevcesi ile cinsel ilişkide bulunsa, haccını bozmuş olur. Artık sonradan kaza edeceği hac, âmir adına olmamış olur. Bunun için almış olduğu masraf bedelini âmire ödemesi gerekir.
 Eğer naib, Arafat'da durduktan sonra cinsel ilişkide bulunsa, masrafı ödemesi gerekmez. Çünkü haccın asıl rüknü yerine getirilmiştir. Ancak ziyaret tavafını yapmadan geri dönerse, zevcesine karşı ihramlı olarak kalır ve kendi malı ile gidip ziyaret tavafını yapmadıkça ihramdan tamamen çıkmış olmaz.
 11) Naib, âmire aykırı bir davranışta bulunmamalıdır. Âmir, ifrad haccı emretmişken, naib, umre veya kıran haccı veya temettü haccı yapmış olsa, âmir adına hac etmiş olmaz. Bu durumda aldığı yol masrafını ödemesi gerekir.
 Fakat naib, âmirin emrini yerine getirmekle beraber, kendi parası ile kendisi için de ayrıca umre yapabilir. Aynı şekilde yalnız umre yapmaya memur olan kimse de, bunu yaptıktan sonra kendi parası ile kendi adına hac edebilir. Fakat önce kendisi için hac yapıp sonra amir adına umre yapması caiz değildir.
 12) Naib, yalnız âmir adına hac için ihrama girmelidir. Biri kendi adına, diğeri âmir adına olmak üzere iki ihrama niyet etse, âmir adına haccı caiz olmaz. Ancak kendi adına olan ihramı bırakıp da âmir adına ihrama devam ederse, bu âmir için sahih olur.
 13) Naib telbiyeyi yalnız âmir adına yapmalıdır. İki kişinin niyabetini kabul edip bunların adına telbiye ederse, hiç biri adına caiz olmaz. Almış olduğu masrafları öder. Fakat bunlardan yalnız birini tayin ederek ihramda bulunursa, onun için caiz olur, diğeri için olmaz. Bundan aldığı parayı ona öder. İki kişiden herhangi birini tayin etmeksizin ihrama girecek olsa, İmam Ebû Yusuf'a göre, yine niyabet sahih olmaz. Kendisi için nafile hac yapmış olur. İmam Azam'a göre, yapacağı haccı bunlardan birine ayırabilir.
 14) Naib haccı kaçırmamış olmalıdır. Onun için başkası adına hac yapacak olan bir bedel, kendi işleri ile uğraşır da belirtilen senede hac yapamazsa, almış olduğu parayı sahibine öder. Fakat hastalık gibi elinde olmayan bir sebeble hac edemezse, almış olduğu bedeli geri vermesi gerekmez, yeniden hac etmesi gerekir.
 15) Amirin tayin etmiş olduğu naib, âmir adına hac etmiş olmalıdır. Buna göre: "Benim adıma başkası değil, falan adam hac etsin," diyen bir âmirin emrine aykırı olarak o adam gerek hayatta iken, gerekse öldükten sonra başkasına hac ettirilecek olsa, bu hac âmir adına caiz olmaz.
 Fakat âmir, böyle "başkası değil, ancak falan kimse benim adıma hac etsin" şeklinde bir tahsis yapmayarak: "Adıma falan kimse hac etsin" dediği takdirde, o kimsenin ölümü halinde başkasına hac ettirilebilir.
 Aynı şekilde, hiç bir kimseyi göstermeksizin adına hac yaptırılmasını vasiyet eden bir kimse için, ölünce varisleri toplanarak diledikleri bir adamı "Naib" olarak hacca gönderebilirler.
 16) Âmir ile naib, müslüman, akla sahib ve hac işlerini anlayacak durumda olmalıdır. Onun için bir müslüman gayrimüslimi ve bir gayrimüslim de müslümanı bedel tayin edemeyeceği gibi, bir akıllı deliyi ve bir deli de akıllıyı bedel yapamaz.
 Haccın nasıl yapılacağını anlayıp ayırt edemeyecek olan bir çocuk da naib tayin edilemez.
 84- Bir kimse, anası ve babası adına, onların emirleri olmaksızın hac edebilir. Çünkü bu bir velayet ve niyabet değildir. Yapılan ibadetin sevabını onlara bağışlamak demektir.


 Hac Konusunda Niyabet, Vasiyet ve Adakla İlgili Bazı Meseleler
 85- Hac için bedel olacak şahsın, daha önce kendi adına hac etmiş bulunması, İmam Şafiî'ye göre şart ise de, biz Hanefî'lerce şart değildir.
 Bu iki ayrı görüşten kurtulmak için, daha önce kendi adına hac etmiş bulunan ve hac işlerini bilen bir kimseyi bedel göndermek daha faziletlidir. Bununla beraber efendilerinin izni ile köleler, yanlarında mahremleri bulunmak şartı ile kocalarının izinleri ile zevceler bedel olarak hacca gidebilirler. Ancak kadınların niyabeten (bedel olarak) hacca gitmeleri mekruhtur. Çünkü onların hacları, erkeklere kıyasla noksandır. Telbiyelerde seslerini yükseltemezler, Remel ve Hervele gibi bazı hac işlerini yapamazlar.
 86- Naib, binitli olarak gidip gelmek şartı ile israftan ve sıkı davranmaktan kaçınarak âmirin parasını harcar. Artan parayı da kendisine veya varisine geri verir. Ancak âmir veya mükellef durumda olan varisler bu parayı naibe verirken: "Bundan artacak mikdar senin olsun, onu sana bağışladık" diye vekâlet verirlerse, bu parayı kendi adına bir bağış olarak kabul edip alabilir.
 87- Naib hacdan sonra Mekke'de kalabilir ve ikinci yılda kendi parası ile kendi adına hac edebilir. Fakat hacdan sonra dönmek daha faziletlidir.
 88- Naibe masraf olarak verilen para Mekke'de veya buna yakın bir yerde kaybolsa veya tamamen tükense de naib kendi malından harcamada bulunsa, adına hac yapmış olduğu ölünün malına (terekesine) dönüp kendi harcadığı parayı alabilir; yeter ki kendi kusur veya kasdı bulunmuş olmasın.
 89- Hac ile yükümlü olan kimse, hemen mükellef olduğu sene hac için yola çıkar da, daha hac etmeden vefat ederse, hac için vasiyet etmesi gerekmez. Niyetine göre sevabını alır. Fakat haccını geciktirmiş olursa, vasiyet etmesi gerekir, etmezse günahkâr olur.
 90- Bir kimse malının üçtü biri olarak hac için vasiyet ettiği mal, birkaç haccı karşılayacak olursa, bakılır: Eğer bir defa hac edilmesini vasiyet etmişse, bir defa hac ettirilir ve artan mal varislerine verilir. Fakat böyle yalnız bir hac edilmesini açıkça söylememiş ise, bu paranın mikdarına göre bir senede veya birkaç senede birkaç hac yaptırılır. Burada vasî serbestir. Fakat ibadet konusunda erken davranılması istendiğinden bunların bir yıl içinde yaptırılması daha iyidir.
 91- Bir ölünün varisi, ölünün vasiyeti bulunsun veya bulunmasın, terekesine başvurmak üzere kendi parası ile o ölü namına hac etse, bakılır: Eğer ölü, onun böyle hac etmesini vasiyet etmiş ise, bu hac o ölü adına caiz olur. Fakat böyle bir vasiyet yapmamışsa caiz olmaz, varis bu parayı terekeden alamaz, kendi bağışı olur.
 92- Ölünün vasiyeti bulunsun veya bulunmasın, onun varisi terekesine başvurmaksızın kendi parası ile ölü adına hac etse, bu ölü üzerine farz olan hac yerine geçmez. Fakat bazı alimlere göre, onun farz haccı yerine geçer.
 93- Bir ölü, kendi adına hac edilmesi için belli bir kimsenin gönderilmesini vasiyet etmemiş ise, ona vasî olan zat başkasını göndermeyip kendisi naib olarak hac edebilir.
 94- Bir kimse, varislerinden birine terekesinden şu kadar masrafla namına bedel olarak hac etmesini vasiyet etse, o kimse öldükten sonra bu varis diğer varislerin iznini almadıkça hac edemez. Vasiyet edilen mal, mirasa dahil olur.
 95- Bir ölü adına belli bir senede hac etmek üzere, ölünün varisi tarafından tayin edilen kişi yol masrafını aldığı halde, o sene hac etmeyip de ertesi yıl hac edecek olsa, ölü adına caiz olur, masrafı geri ödemez.
 96- Bir ölü adına vasisi tarafından naib tayin edilen kişi, yolda hastalanıp almış olduğu hac parasını tamamen harcamış olsa, geri dönmesi için vasiden para isteğinde bulunmaz. Fakat vasî tarafından naibe: "Eğer paran yetmezse borç al, ben öderim," denilmiş ise, bu geçerli olur.
 97- Bir ölü hayatta iken on altın bir zata, on altın fakirlere ve on altın da haccı için şeklinde vasiyet etmiş olduğu halde terekesinin üçte biri yirmi altın tutarında olsa, bu üçte bir olan yirmi altın o üç yere eşit olarak bölünür. Sonra fakirlere düşen mikdar hacca düşen mikdara ilâve edilir. Hac yaptırıldıktan sonra bir şey artarsa, o fakirlere verilir. Çünkü farz olanın önce yerine getirilmesi daha iyidir.
 98- Bir kimse: "Adağım olsun, Allah rızası için hac edeyim veya falan işim görülürse adağım olsun, hac edeyim" şeklinde mutlak (şartsız) veya muallâk (şarta bağlı) adak yapmış olsa, birinci şekilde mutlak olarak ve ikinci şekilde işi görülünce hac etmesi gerekir. Çünkü bu gibi adaklar, vücub sebeplerindendir.
 İmam Azam'dan sağlam rivayete göre, sadece yemin keffareti ile bu adağın sorumluluğundan çıkılamaz.
 (İmam Malik'e göre de, hac etmeyi adayan kimsenin bu adağını yerine getirmesi gerekir. İmam Şafiî'den bir rivayete göre, hac etmeyi adayan kimse serbesttir; dilerse adağına bağlanarak hac eder, dilerse yemin keffareti verir, diğer bir rivayete göre de, yalnız yemin keffareti gerekir.
 99- Bir ölü, hayatında malının üçte birini zekâtına, adağına, haccına ve diğer yerlere harcanmak üzere vasiyet etse ve bu mal da bunların hepsini yerine getirmeye kâfi gelmese, bakılır: Eğer bunlar zekât ve farz hac gibi farz ibadetlerden ise, önce söylemiş olduğu farz ibadet yerine getirilir. Fakat biri farz, diğeri adak veya nafile ise, farz tercih edilir ve o yerine getirilir. Biri adak, diğeri nafile ise, adak tercih edilir. İster adağı farzdan önce ve nafileyi de adaktan önce söylemiş olsun...
 100- "Allah için adağım olsun. Beytullah'a veya Kabe'ye veya Mekke'ye gideyim" diye adak yapıldığı takdirde hac veya umre gerekir. Adağı yapan bunlardan dilediğini seçebilir.
 "Allah için Harem'e veya Mescid-i Haram'a veya Medine Mescidine veya Mescid-i Aksa'ya gideyim" diye adak yapılması, İmam Azam'a göre geçerli değildir. Çünkü örfde böyle bir ibadeti benimseme yoktur. Fakat; "Harem'e veya Mescid-i Haram'a gideyim" şeklindeki bir adak, iki İmama göre geçerlidir. Hac ile umreden birini seçmek gerekir.
 101- Piyade olarak hac etmeyi adayan kimse, sahih olan görüşe göre, evinden ve diğer bir görüşe göre, ihrama gireceği yerden itibaren piyade olarak gidip hac eder. Ziyaret tavafını yapmadan önce vasıtaya binse, kurban kesmesi gerekir.
 102- Bir adak olmaksızın hac yolunda canını korumak ve usanmadan sakınmak için binitli olmak piyade olmaktan daha faziletlidir.
 Bununla beraber yürümeye gücü yeten kimse için, piyade olarak gidip hac etmenin daha faziletli olduğunu söyleyenler de vardır.


 İhsarla İlgili Meseleler
 103- İhsar, lûgatta, bir kimseyi istediği yere ulaşmaktan alıkoymak ve hapsetmek manasınadır. Din deyiminde: "Hac için ihrama girmiş bir kimsenin, Arafat'da vakfe ile Ziyaret tavafından alıkonması, Umre için ihrama girmiş olanın da tavafdan engellenmesi" demektir. Bu şekilde engellenen kimseye "Muhsar" denir.
 Hac yolunda bulunan kadının kocası veya mahremi ölürse, o kadın "muhsar" sayılır.
 104- İhsar, bir nevi zorunlu cinayet sayılır. Onun için bundan dolayı kurban kesilmesi ve bu şekilde ihramdan çıkılması gerekir. Bu kurbana "İhsar demi" denir.
 Örnek: İhrama girmiş olan kimse, bir hastalıktan veya düşmandan veya parasının tükenmesinden dolayı haccını yerine getiremezse, Harem bölgesinde kesilmek üzere Mekke'ye bir koyun veya onun parasını gönderir. Bunun kesileceği saat arkasından ihramdan çıkmış olur.
 105- İhsardan dolayı ihrama son vermek için, İmam Azam ile İmam Muhammed'e göre, yalnız kurban kesilmesi yeterlidir. Ayrıca traş olmak veya saçları kısaltmak gerekmez. İmam Ebû Yusuf ile İmam Şafiî'ye göre, traş olmak veya saç kısaltmak da gerekir. Bunlar hac işlerindendir.
 Bir görüşe göre de, Harem bölgesi içinde meydana gelen bir ihsardan dolayı ihramdan çıkmak için traş olmak veya saç kısaltmak gerekir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hudeybiye'de böyle yapmıştır.
 106- Muhsar'a ait kurbanın nahr (kurban kesme) günlerinin içinde kesilmesi, İmam Azam'a göre şart değildir; bu günlerden önce ve sonra da kesilebilir.
 107- Bir muhsar fakir olsa bile, kurban kesmedikçe ihramdan çıkamaz.
 (İmam Şafiî'nin bir görüşüne göre, fakir olan muhsar, kurban yerine on gün oruç tutar. Yine İmam Şafiî'ye göre ihsar kurbanı, ihsarın meydana geldiği yerde de kesilebilir.)
 108- Bir kimse, Kıran Hacca niyet ederek ihrama girdikten sonra hacdan engellenirse (muhsar olursa), Harem bölgesinde kesilmek üzere iki adet kurban gönderir. Bunlardan biri farz haccı, diğeri de umresi içindir. Böyle iki kurban kesilmedikçe ihramdan çıkmış olmaz.
 109- Hac veya umreden engellenen bir muhrim, gönderdiği kurban ile ihramdan çıktıktan sonra aynı mevsimde hacca veya umreye imkân bulsa, alıkonduğu hacca veya umreye bedel hac veya umre etmesi gerekir. Bunlardan birini yapmadıkça ihramdan çıkmış olmaz. Çünkü bu muhrim, başlamış olduğu bir haccı veya umreyi kaçırmış olan kimse gibi sayılır.
 110- Kıran Hacca niyet etmiş olan kimse, hac ile umreden engellendiği cihetle Harem bölgesinde kesilmek için kurban gönderip de ihramdan çıktıktan sonra, engeller kalktığı için Harem'e gidip umresi ile haccını yapmaya imkân kazansa, üzerine bir hac ile iki umre gerekir. Bunlardan bir hac ile bir umre kaza olarak gerekir. Çünkü bunlar ihrama girmesi ile kendisine gerekli olmuştur. Diğer bir umre de, bunlara ait ihramdan çıkmış olmakdan dolayı gerekir. Bu farz hac ile iki umre, değişik zamanlarda yapılabilir.
 111- Yalnız umre için ihrama giren bir insan, umrenin rükünleri olan tavaf ile sa'ydan engellenecek olsa, ihramdan çıkmak için Harem bölgesine bir kurban gönderir, bu umresini de ileride imkân bulduğu zaman kaza eder. Bu umreye "Umretü'l-Kaza" deriz.
 (İmam Malik'e göre, umre yapan kimse, ihsardan dolayı kurban kesmekle ihramdan çıkmış olmaz; çünkü umrenin vakti belli günler değildir, kaçırılmasından korkulmaz.)
 112- İhramda olan kimse hacdan engellenmekle kurban gönderip de, ondan sonra engelin kalkması sebebiyle haccı yapmaya imkân kazansa, hemen haccını yerine getirmeye başlar, çünkü aslı yerine getirmeye imkân bulmuştur. Bu durumda kurbanına daha kesilmeden yetişirse, ona sahib olur ve onu istediği gibi kullanabilir. Çünkü onu kesme zorunluğundan kurtulmuştur.
 113- Bir insan Arefe günü Arafat'da durduktan (vakfe yaptıktan) sonra, ziyaret tavafından ve diğer hac işlerinden engellense, bununla muhsar olmaz. Çünkü haccını tamamlamaya imkânı vardır, kaçırılmasından korkulmaz. Ziyaret tavafı her zaman yapılabilir.
 Aksine olarak Arafat'da vakfeden engellendiği halde, yalnız ziyaret tavafına muvaffak olan kimse de muhsar değildir; çünkü haccı kaçıran kimse, tavaf ile ihramdan çıkmış olur. İhsardan dolayı kurban gerekmez. Kaçırmış olduğu haccı kaza etmesi gerekir.
 114- Mikattan farz hacca veya adadığı hacca veya nafileye niyet ederek ihrama giren kimse, arefe günü zevalden sonra Bayram gününün fecrine kadar bir an bile olsa, Arafat'da bulunmazsa (vakfe yapmazsa), hac kaçırılmış olur. Artık ihramdan çıkması için umre yapması ve bu haccı da gelecek yıl kaza etmesi gerekir. Bu umre için de ayrıca ihram gerekmez. O kaçınlan haccın ihramı buna da yeterlidir. Bu umreye başlayınca telbiyeye son verir.
 Bu kimse eğer Kıran hacca niyet etmişse, iki defa umre yapması gerekir. Onun için iki defa tavaf eder ve iki defa da Safa ile Merve arasında sa'y eder. Bunların birincileri, niyet edilmiş olan hac ile umreye bedeldir. İkincileri de, haccın ihramından çıkmak içindir. Bu ikinci umreye başlayıp Hacer-i Esved-i selâmlaması anında telbiyeye son verir.
 115- Bedel (naib) olarak ihrama giren kimse, hacdan engellense, Harem'e gönderilecek olan kurbanın bedelini ödemek âmire gerekir. Çünkü âmirinin adına bu işe katlanmıştır. Bundan kurtulmak için âmirinin yardımına ihtiyacı vardır. Bu durumda naib, âmirinin malından yapmış olduğu harcamaları ödemesi gerekmez. Çünkü bu bir arızadır, naibin isteğiyle olan iş değildir. Fakat bir naib, hac yasaklarından birini kendi iradesiyle yapacak olursa, gereken kurbanın bedeli kendisine ait olur. Çünkü yasak olan o işi, kendi iradesi ile yapmıştır.


 Resûlullah Efendimizin Kabrini Ziyaret
 116- Hac yolculuğunda bulunanların Medine-i Münevvere'ye giderek Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin Mescid-i Şeriflerini ve Kabr-i Saadetlerini ziyaret etmeleri pek önemli bir görevdir.
 Bazı alimlerin açıklamalarına göre, önce hac görevini yerine getirmeli ve bu sebeble Yüce Allah'ın bağışlaması ile günahlardan arınmalı da ondan sonra Hazret-i Peygamberin ziyaretine gitmelidir. Bununla beraber Hac yapmadan önce Medine-i Münevvere'ye gidilebilir.
 117- Şam yolcuları gibi, Mekke'ye gitmek üzere yolları Medine-i Münevvere'ye uğrayanlar için önce Peygamber Efendimizi ziyaret etmek bir görevdir. Allah'ın rahmetine kavuşmaya bir vesiledir. Bunu bir an önce yapmamak bir gevşeklik sayılır. Bu ziyaret, namazların evvellerinde olan sünnetlere benzer. Bu durumda hac ve umre için ihram sonraya bırakılmış olur. Mekke'ye gidileceği zaman, Medine'liler gibi Zülhuleyfe'den ihrama girilir. Medine halkının Mikat'ı Zülhuleyfe'dir.
 118- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizin nur dolu Kabri Saadetlerini ziyaret, Allah rızasına kavuşmanın en faziletlisi ve en şereflisidir. Nasıl olmasın ki, bütün kâinat, o şanı büyük peygamberin nurundan yaratılmıştır. Bütün beşeriyetin en büyük ve en muhteşem rehberi (öncüsü) O'dur. Bütün insanlara Yüce Allah'ın hak dinini, mübarek kitabını tebliğ ederek onları hakdan, faziletten ve gerçek medeniyetten haberdar eden O'dur.
 119- Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, şanı yüksek bir Peygamderdir ki, onun temiz hayatı, bütün işleri ve kutsal sözleri bütün insanlık âlemini hayrete düşürecek bir fazilet ve hikmet kaynağıdır.
 O, öyle değeri yüksek bir peygamberdir ki, bütün insanlığın selâmet ve mutluluğuna çalışarak yeryüzünde en mutlu bir devrim meydana getirmiştir.
 O, öyle büyük bir peygamberdir ki, saadet dolu kabrinde her an İlâhî nurlar parıldayıp durmaktadır.
 O, öyle yüksek bir varlıktır ki, onun saadet Mescidi bir güven yeri olup nurlu kabri ile mübarek minberi arası Cennet bahçelerinden hoş bir bahçedir.
 O, öyle yüce bir Peygamberdir ki, mübarek vücudunun topraklarına sonsuz bir şeref ve üstünlük vermiş olduğu pak belde, İlâhî vahyin son tecelli yeri olup içinde İslâmiyetin binlerce kutsal anılarını ve şerefli olaylarını saklamaktadır. Artık hayat ve yaşantısı kutsal olan Peygamberin şeref dolu kabirlerini ziyaret etmek önemli bir görev olmaz mı?
 120- Resûlullah Efendimizin şerefli kabirlerini ziyaret etmenin faziletine nihayet yoktur. Bir kudsî hadîs-i şerîfde şöyle buyurulmuştur: "Beni, ahirete göç edişimden sonra ziyaret eden, beni hayatımda ziyaret etmiş gibi olur. Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacibdir." Bunun için her müslüman ve özellikle hacca giden her iman sahibi, büyük bir engel karşısında kalmadıkça, muhakkak gidip Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizi ziyaret etmelidir.
 Bütün Peygamberlerin sonuncusu olan O büyük Peygamberin yüceliği sayesinde hak ve hakikattan haberdar olup hidayete ve mutluluğa eren bir müslüman nasıl olur da, mübarek Hicaz bölgesine gitmişken o kutsal Peygamberin, o eşsiz nimet sahibinin pak kabrini, yüksek Mescidini ve mübarek beldesini ziyaret etmeksizin yurduna dönebilir.
 Üstelik bir hadis-i şerifde: "Beytullah'ı ziyaret edip de beni ziyaret etmeyen, bana eziyet etmiş olur," buyurulmuştur.
 Diğer bir hadis-i şerifin anlamı da şöyle: "Durumu elverişli iken beni ziyaret etmeyen bana eziyet etmiş olur."
 121- Medine-i Münevvere'ye gideceklerin gözetmeleri gereken bazı haller vardır. Şöyle ki:
 1) Medine-i Münevvere'ye gidecek olan kimse, Peygamber Efendimizin kabr-i şerifini ve Mescidini ziyaret niyetinde bulunmalıdır. Yolda sık sık Salât ve Selâm okumalı, mübarek beldeye yaklaşınca yıkanmalı, yeni elbiselerini giymeli, yenileri yoksa yıkanmışları giymeli. Bir zaruret yoksa piyade olarak edeb ve saygı ile yürümeli. O nurlu bölgeye girince de, duaya başlamalı. Kâinatın Efendisi olan Peygamberin hicret ettiği, Cibrîl-i Emîn'in son İlâhî vahyi indirmiş olduğu kutsal bir beldede bulunma şerefine kavuştuğunu düşünerek Salât ve Selâm'a devam etmelidir.
 2) Medine-i Münevvere'ye girerken Besmele ile:
 "De ki: Rabbim! Beni herhangi bir yere girdirirken, doğru ve mükemmel bir girişle girdir. Beni her nereden çıkarırsan doğru ve makbul bir çıkarışla çıkar ve bana kendi tarafından yardımcı olacak hak bir kuvvet ver," gibi bir âyeti kerîme okumalı ve şöylece Yüce Allah'a yalvarmalıdır:
 "Rabbim! Bana rahmetinin kapılarını aç, Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem'in ziyaretini bana nasîb et, velilerini ve sana itaat edenleri rızıklandırdığı gibi... Beni bağışla, bana merhamet et; ey kendisine yalvarılanların en hayırlısı!"
 3) Peygamber Efendimizin Mescid-i Saadetleri görülünce, tam bir tevazu ile salât ve selâmı artırmalı. Mescidin içine girince, orada minber-i şerifin yanındaki direk sağ omuz hizasında olmak üzere "Tahiyyetü'l-Mescid = Mescide hürmet" olarak iki rekât namaz kılmalıdır. Çünkü orası Peygamber Efendimizin durdukları mutlu yerdir. Bu minber ile Kabr-i Saadet arasındaki alan, bir Cennet bahçesi demektir.
 Bu nimete kavuşmaktan dolayı iki rekât da şükür namazı kılmalı. Hatırlanan ve bilinen dualar okunmalı. Kimse aleyhinde dua etmemelidir.
 4) Sonra Resulü Ekrem Hazretlerinin Kabr-i Saadetlerine, mübarek ayakları tarafından gidip şerefli yüzleri karşısında üç metre kadar uzakta edeb ve huzur içinde durmalıdır. O şanı büyük peygamberin nurlu bakışlarının kendisine yöneldiğini, selâmını alacağını, dualarını işitip "Amîn" diyeceğini düşünerek şöyle selâm vermeli, hayırlı şeyler hakkında dua etmelidir:
 "Esselâmü aleyke eyyühennebiyyu ve Rahmetullahi ve berekâtühu. Esselâmü aleyke ya seyyidî, ya Resûlallahi, esselâmu aleyke ya Habîbellahi."
 Resûl-ü Ekrem Efendimize tebliğ edilmek üzere bazı kimseler tarafından emanet edilen selâmlar varsa, onları da o kimseler adına Peygamber Efendimize arzetmelidir.
 Kabr-i Saadet önündeki duvara yaklaşıp el sürmekten ve yüksek sesle dua etmekten sakınmalıdır. Çünkü bunlar hürmete aykırıdır.
 5) Bu ziyaretçi bir metre yürüyerek Ebu Bekir El-Sıddık (radıyallahu anh)'ın mübarek başları karşısında durmalı. Şöylece selâm ve hürmetlerini sunmalı:
 "Esselâmü aleyke ya halifete Resûlillahi. Esselâmü aleyke ya sahibe Resûlillahi ve enîsihi fîlğari ve refîkıhi fil-esfari ve emînihi alel'esrari cezakellahu tealâ hayren." (1)
 Sonra bir metre daha yürüyerek Ömeru'l-Faruk (radıyallahu teâlâ anh)'ın mübarek başları karşısında durmalı. Şöyle selâm ve hürmetlerini arzedip dua etmelidir:
 "Esselâmu aleyke ya emîrel-mü'minin, ya nasıre'l-müslimin. Esselâmu aleyke ya müşettite şemlil-müşrikîn. Cezakellahu Teâlâ anna hayrelcezai." (2)
 Bundan sonra yine dönüp Resûl-ü Ekrem Hazretlerinin mübarek huzurları karşısında bir mikdar daha salât ve selâmda bulunmalıdır.
 6) Bundan sonra da ashab-ı kiramdan Ebû Lübabe (radıyallahu teâlâ anh) Hazretlerine nisbet edilen ve Kabr-i Saadetle minber-i şerif arasında bulunan direğin yanına gelerek kerahet vakti dışında dilediği kadar nafile namaz kılmak, tevbe ederek Yüce Allah'dan dileklerde bulunmalı.
 Rivayet edildiğine göre, Ebû Lübabe (radıyallahu anh) Hazretleri Tebük savaşına katılmamış. Bundan dolayı pişman olup tevbesinin kabul edilişi zamanına kadar kalmak üzere kendisini bu direğe bağlamıştı. Tevbesinin kabul edildiği müjdesi üzerine bundan kurtulmuştu.
 7) Ziyaretçi bundan sonra Mescid-i Saadet'de "üstüvane-i Hannane" denilen direğin yanına varmalı, orada da namaz kılarak salât-selâm etmeli.
 Resûl-ü Ekrem Efendimiz, Mescid-i Saadet'de daha minber yapılmadan mihrab civarında bulunan hurma ağacından bir direğe dayanarak hutbelerini okurlardı. Hicretin sekizinci yılında minber yapılınca hutbelerini bu minberden söylemeye başlamıştı. Hazret-i Peygamberin o direkten ayrılışından dolayı bu mübarek direk bir mucize olarak inilti yapmakla Hazret-i Peygamber Efendimiz minberden inerek onu kucaklamış ve sükûnete kavuşturmuştu. Halen onun bir nişanı olan bu direk, Hazret-i Peygamberin emri ile minberin altına gömülmüştür.
 8) Ziyaretçi, bundan sonra da Bakî mezarlığına gitmeli. Fatımetüzzehra (radıyallahu anha) validemizin mescidinde namaz kılmalıdır. Bu mezarlıktaki mübarek şehidlerin ve İslâm mücahidlerinin, birçok Ashab-ı Kiram'ın kabirlerini ziyaret etmeli, özellikle orada gömülü bulunan Hazret-i Abbas'ın, Hazret-i Osman'ın, Peygamberin pak zevceleri validelerimizin ve muhterem mahdumu Hazret-i İbrahim'in, Hazret-i Hasan ile Zeynül Abidin ve Muhammed Bakır ile Caferi Sadık Hazretlerinin kabirlerini ziyaret edip onların fazilet ve çalışmalarını düşünmeli, onların güzel çalışmalarına ve iyi ahlâklarına kavuşma dileğinde bulunmalıdır.
 Peygamber Efendimizin halası ve Zübeyr İbni Avvam'ın annesi Hazret-i Safiyye ile Hazret-i Ali'nin annesinin kabirleri de Bakî kabristanı yanındadır.
 9) Bundan sonra Uhud dağı tarafına giderek Şehidlerin Efendisi Hazret-i Hamza (radıyallahu teâlâ anh) ile diğer Uhud şehidlerinin mübarek kabirlerini ziyaret etmeli. Ondan sonra cumartesi günü Kuba Mescidine gidip iki rekât namaz kılmalı. Kapısının yanında bulunan Eris kuyusunun suyundan içmelidir. Daha sonra da Sel dağının bir parçası üzerinde bulunan Mescid-i Fethi ziyaret etmelidir.
 Resulü Ekrem Efendimiz her cumartesi günü Kuba Mescidine giderdi. Bu mübarek mescidin ilk taşlarını önce Peygamber Efendimiz, sonra Hazret-i Sıddık, sonra Hazret-i Ömer, sonra Hazret-i Osman koymuştur. Peygamber Efendimizin mübarek yüzükleri Hazret-i Osman'ın elinden hilâfeti sırasında bu "Eris" kuyusuna düşmüş ve bir daha bulunamamıştı.
 10) Sonuç: Bir hac yolcusu Medine-i Münevvere'de bulundukça buradaki mukaddes makamları ziyaret etmeli. Özellikle Mescid-i Resûl'e devam etmeli, orada namazlarını kılmalıdır. Resulü Ekrem'in Kabr-i Saadetlerini ziyaret etmeyi büyük bir nimet ve ganimet bilmelidir.
 Hazret-i Peygamber Efendimizin komşularına bir şeyler ikram etmeli. Mekke-i Mükerreme'ye veya memleketine gideceği zaman Hazret-i Peygamberin mescidinde iki rekât namaz kılarak veda etmeli. Dilediği hayırla dualarda bulunarak tekrar tekrar salât ve selâm okuyarak hürmetlerini arzetmeye çalışmalıdır. Bunları yapmak müstahab, güzel görülmüştür.
 Feyiz ve yardımına nihayet bulunmayan Allah Tealâ Hazretlerinden niyaz ederiz ki, bu ziyaret şerefine bizleri de kavuştursun, amîn...
(1) "Sana selâm olsun, ey Resûlüllah'ın halifesi! Sana selâm olsun, ey Resûlüllah'ın arkadaşı, mağarada dostu, seferlerde yoldaşı, gizli işlerde sırdaşı. Yüce Allah sana hayırlı mükâfatlar versin."
 (2) "Sana selâm olsun, ey müminlerin emiri, ey müslümanların yardımcısı! Sana selâm olsun, ey müşriklerin topluluğunu dağıtıp perişan eden! Bizlere olan iyiliklerinden dolayı Yüce Allah sana hayırlı mükâfatlar versin."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaptığınız için teşekkürler